Hıncal Uluç’un Sabah gazetesindeki yazısından ilgili bölümler şöyle:

Kaç yıl geçti aradan hatırlamıyorum.. Bir kış gecesiydi ve şöminenin başında üç kişiydik.. Ben, Orhan Gencebay ve Ferhan Şensoy.. Ferhan bizi bir araya getirmişti. Davetine biraz da hatır için katılmıştım.. Hemen bütün oyunlarını izlemiş biri olarak onu kıramazdım ki.. "Biraz oturur, kalkarım" diye düşünüyordum giderken.. Ama aklımdan hayalimden geçmeyen, enfes, unutulmaz, harika bir gece oldu.. Bir Ferhan anlatıyordu, bir Orhan.. Ben araya sorularımla girip sohbeti uzatmalarını sağlıyordum..

Ne anılardı ikisinin de anlattıkları.. İkisini de tanıdığımı sanıyordum, ama hiçbir şey bilmediğimi fark ettim onları dinlerken.. Orhan'ın Moskova'da konservatuvar okuduğundan haberim bile yoktu o ana kadar..

(…)

Bu sabah (Bana göre tabii. Okuyana göre dün) Caner gazetelerle bahçeye girerken "Ferhan Şensoy ölmüş" deyince, kalakaldım.

Hasta olduğunu dahi bilmiyordum. Güzel bacaklı, orasını burasını açan kadınların resimlerini her gün, ama her gün vazife gibi basan, mesela daha dün bana "Yahu Hande Erçel resimsiz bir gün, ne olur" diye bağırtan magazin(!) sayfalarımız, kültür-sanata ayrılmış o "sıradağlar gibi(!) sütunlarda" Ferhan gibi müthiş oyuncu, yönetmen, yapımcı, yazar, hepsinden önemlisi sayısız sanatçı yetiştiren bir dev için tek sütun "hastanede" haberini bile çok görmüş, ne yapayım…

Ve de pisi pisine ölmüş.. Damarından bir tedavi görmüş. Ama o tedavi için deriden girdikleri yer, mikrop kapmış, iltihaplanmış ve koca Ferhan'ı götürmüş..

Önüne gelenin elini kolunu sallayarak girdiği hastanelerimizi iyi bilirim.. O hastane mikrobundan ben de gidiyordum, taa 1972'de.. Laf ola ziyaretçi günleri ve saatleri vardır, güya girenler kontrol edilsin diye.. 24 saatin hangisinde isterseniz gidin. Kolunuzda poşet, sepet, tencere olsun "Bu saatte?. Nedir?" diye soran olmaz.. Babanızın evine o saatte o kadar rahat giremezsiniz oysa.. O zaman bu ülkede hastanenin "steril" olması mümkün mü?. Yoğun bakımlar dahil..

Edgar Allan Poe'nun Annabel Lee'si bir meltemin rüzgârından üşüyüp ölmüştü, daha 1800'lerde.. Bugün insanlar, kapısı hangar, ama en pahalı sağlık(!) tesislerinde "hastane mikrobu"ndan ölüyorlar, pisi pisine..

(...)

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)