Zinovyev'in Rusya Komünist Partisi Tarihi / Yalçın Küçük
Zinovyev'in Rusya Komünist Partisi Tarihi kitabının Barış Zeren çevirisini Yalçın Küçük yazdı.
Hayır, “komünist partisi tarihi” değil, bir tarih kesitinde “komünizm tarihi” diyebiliriz. Ve eğer Zinovyev vebalı devri aşabilseydi dahi, bir benzerini yazabileceğini düşünemiyorum. Henüz devrimin heyecanını yaşıyorduk, sürecek mi bilmiyorduk, “tek ülkede sosyalizm” sözünü aklımıza sığdıramıyorduk, devrimin geçmişine ve çatışan kollarına hoşgörü ile bakıyorduk, oluşmakta olan tarafları henüz taraf saymıyorduk, henüz bir devrimci romans yaşıyorduk, şimdi böyle düşünüyorum. Ancak yıllar önce bulabildiğim bir Fransızca metinden, Zinovyev, “işte tarih” demiştim, hatırlıyorum. İlavesi var, Barış Zeren’in çevirisi de tek sözcükle “harika”, akışkan bir Fransızca, bunu hemen duyuyoruz, Rusça hakimiyeti çok yüksek, eklediği lügatçe ve tarihçelerden anladığım, yakın zaman Rusya ve Sovyet tarihinde uzmanlaşmak üzeredir ve lastly bu not leastly, altı aylık Aydınlık yazarlığının etkisi de olabilir, Türkçe’yi biçimlendiriyor ve esnetiyor, dilimizi hep bir sevgili vücudu olarak tahayyül ediyorum, buna muhtacız, bir yeni etaptadır, Lenin’in Emperyalizm kitabının başlığını kullanıyorum, kak noviy etap, diyebiliyorum. O halde ortada bir ansiklopedi görüyoruz ve buluyoruz, çok zamanlıdır. Devrim kopuştur, tarih süreklilik peşindedir, çünkü bilimdir, diyoruz. Zinovyev tarihinde büyüleyici olan, devamlılığı hep göstermesidir; peki devamlılık mı, Darwinizm demektir, bu tarihte, Darwin anlamında, etkisi ile rolünü buluyoruz. Güzel, süreklilik aynı zamanda adalettir; Barış Zeren tenor-giriş çalışmasında, Zinovyev “konferanslarının Sovyetler’de resmi tarihin kurulmasından önce gerçekleşmesi” diyor ki, “resmi tarih” nitelemesini artık ve birlikte, olumsuzluk yükleyerek kullanıyoruz ve buradan adaletsizlik çıkarıyoruz. Şunu demek istiyorum, bütün “resmi tarihler” adalet cephesinde eksikli oluyorlar. Bir de şunu çıkarıyorum, tüm resmi tarihler devrim kapılarını kapatmak durumundadırlar. Kapattılar. Öğreniyoruz, Zinovyev “tenor” sesi vermiş, büyük hatipmiş, bir tür “oratör-tenor”; Zinovyev tarihine Barış Zeren girişinin okunmasını kuvvetle tavsiye ediyorum. Çünkü güzel bir yol göstericidir, “tenor-giriş” nitelemesini bu nedenle kullandım; aslı musiki değil, tenere, tutma, yol tutma olup, tenor, yol açandır ve operada da bunu yapmaktadır. Bu görüşten sonra birkaç yol işaretine işaret etmek istiyorum. Giriş, bir yol tutuyor. Bir, “Rus devrimi, eşitsiz gelişmenin harika bir numunesi kabul edilebilir” diyor; çok yerindedir. Benim buna ekleyeceğim, belki de bütün devrimlerin, Marx’ın formulasyonu ile “law of uneven development”, eşitsiz gelişmenin istenmeyen ancak zorunlu çocuğu olduklarıdır. Rusya’da Lenin’in kendisi bir hırs olmuş iktidara yürüyordu ve bütün proleterleri ateş olmuş koşuyorlardı. Diğer bütün sınıflar acz içindeydiler. Sanki “devrim proletaryanın ağzına düşüyordu”. İki, Barış, yazarken heyecan duymuş, “Zinovyev, iki yerde Ekim Devrimi’nin kolay bir devrim olduğunu söylüyor” demektedir ve ben ise, çok kolaydı, ibaresini ekliyorum. Pek çok kanıt var, peşinde değilim, “Devrim’de ölenlerin sayısına bakınız” demekle yetiniyorum. Üç, birleştirmeyi öneriyorum. Sovyet planlamasında, myakiy, “kolay” plandan söz ederiz, tatbiki kolay planlar yapılıyordu ve eşitsiz gelişme yasası ile kolay devrimleri birbirlerine bağlama eğilimdeyim. Dört, devrimler meselesinde Marx’tan önemli bir ayrılığım var, Marx’ta bir olgunlaşma “zaafı” hep görüyorum, sınıfların ve çelişkilerin olgunlaşmasından yanadır, ekonomizmi ağır basan bir bakış sayabiliriz. Acilci olmak gerek, devrimlerin önceliği var; ben kendi kendimi “acilci” doktrin sahibi sayıyorum. Beş, “gizli tarihe övgü”, acaba başka kolay devrimler var mı, işimiz bakmak ve bulmaktır. Devam ediyorum. Peki, Sovyetler, Çin Devrimi’ne de, “erken” demedi mi, Mao da acilciydi ve Stalin’in “yetkinleşin” sözüne pek kulak asmadı. Castro Devrimi hem habersiz, hem de ikonoklast’tır; sonradan kabul etti ve pek de yardım etmedi. Nasır Devrimi’ni kolay verdi; Doğru Avrupa, bir tür tarih dışıdır, Hitler’in acımasız ve yıkıcı hediyesi oldu, milyonları öldürdü, falsosu çok sosyalist devletler bıraktı. Hepsi budur. Bize gelince, Sovyetler’in bizi ciddiye almadığını biliyoruz ve güvenmediğini söyleyebilirim. Biz, Türkiye İşçi Partisi, 1965 yılında on beş sosyalisti milletvekili olarak Meclis’e gönderdik, harikalar yapıyorduk, yüzümüze dahi bakmıyordu ve sadece Leipzig’de işe yaramaz tkp ile Suriye’deki Baas Partisi’ne, bir de Doğan Avcıoğlu’na bakıyordu. Bir ara 1976-1979 yıllarında heyecanlandı, sonra yine yol kesti ve Afganistan’a gitti. Teoriyi çöpe attı ve bataklığa battı, çöküşüne on yıl kalmıştır. Tekraren, hepsi budur. Teori mi, Lenin, Marx’ın teorisinde çok büyük yenilikler yaptı; “işçi-köylü ittifakı” bunların başındadır ve devrime götüren yoldur. Putilov misli dünyanın en büyük fabrikasının yanında en büyük yoksul köylü kitlesi vardı, varlığı eşitsizlikti; Lenin var olanı değil, potansiyel olanı görüyordu. Tenor-Zinovyev, burada Lenin’in yanındaydı, Balabanova’dan sonra Komintern Sekreteri ve Bakü’de Doğu’nun Emekçi Halkları Kurultayı’nda başkan idi. Yahudi asıllıydı, dil biliyordu, erken zamanda Avrupa’ya çıkmıştı, insanlarla konuşabiliyor ve yönetebiliyordu. Tarihinde mutlak olarak kimseyi mahkum etmiyor ve herkese, her harekete, katkısına göre veriyordu; devamlılığı yazıyordu, yazımı akıcıdır. Barış’ın çok değerli lügatçe ve tarihçeleriyle bulunmaz bir eserdir. Bulabilirsiniz. Şu var: “1870’lerin narodnik akımı büyük oranda devrimci bir topluluktu. Muzaffer proletarya bunlara saygısını asla eksik etmeyecektir.” Şu dar var: “Gece ne kadar karanlıksa, yıldızlar o kadar parlak olur; Jelyaku ile Perovskaya Çarlık’ın koyu karanlığında, emsalsiz bir ışık yaydılar. İşte bu yüzden muzaffer Rus işçi sınıfınca, bütün dünya proleterlerince el üstünde tutuluyorlar.” Biz de tutuyoruz, çünkü sürekliliğe bakmak, bir açıdan da, ahlakı bulmaktır, öğreniyoruz ve biliyoruz. Rusça bir sözcük var, ve İngilizce’de çok tereddüt edilmekle birlikte, genellik “tsar” karşılığını buluyoruz. İbrani tsadik harfi de buradadır, bizim “sevi” bildiğimiz, tsadik ile başlıyor, tsibi’dir, zibi veya zivi de olmaktadır. Ancak, muhtemelen Selanik’in İtalyanlara yakın Yahudileri, tsadik karakterini “ç” telaffuz ediyorlar. Gazi Hertzel, “Erçel”, Tansu Ziller, “Çiller” ve Trotsky, “Troçki” deniyor ki, pek yanlıştır. Yıllardır Trotskiy kullanıyorum, Rusya’da yaşamış ve Rusçası benden çok çok iyi, ben her zaman olduğu üzere alaylıyım, Barış Zeren de buradadır. Kapatıyorum, köylülüğe gerek görmüyorum, uyarıyorum. Kapatıyorum. Kesin, Zinovyev istikrarsızdı, Buharin misli hep saf değiştiriyordu. Neden, cevabı zor, ama Barış Zeren, Sovyet Devrimi’nin dürüst ve bilgili tarihçisi Carr’dan şu tespiti aktarıyor; Carr, Zinovyev için, “reluctant to burn his boats”, demektedir. Gemilerini yakmaya yüreği el vermiyordu; neden, çok mu Avrupai oldu, Tevrat’ı çok mu okudu, bilemiyorum. Carr da nedeni vermiyor, işaretini, Zinovyev’in çeliğine yeteri kadar su verilmediği şeklinde de ifade edebiliriz. Ancak haklı veya değil, ne yazık devrimlerin ve devrimcilerin gölgelerinden korktukları zamanlar oluyor ve bu zamanlarda, en çok yakınlarını yakıyorlar. En çok yakınlarından ve tabii gölgelerinden korkuyorlar. Stalin, az bulunur bir örnektir. Devrimin güzel çocukları bu korku döneminde yakıldılar. Yerlerine idyolar çıktılar. Gorbaçov en has idyo veya en büyük ahmaktır. Biz de yapmıyor muyuz, 1970 başlarından itibaren Cumhuriyet’in en güzel çocuklarını yakıyoruz. Çünkü çok korkuyorlar ve korkularından yaktıkları ateşte kurtulmayı deniyorlar. Zordur. Yakıyorlar ama korkutamıyorlar. Yalçın KüçükDEVRİM VE TARİH
YOL İŞARETLERİ
ACİLCİ DOKTRİN
POTANSİYELİ GÖRMEK: LENİN
SÜREKLİLİKLE AHLAK
DEVRİMİN ÇOCUKLARI
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR