Yılmaz Özdil'in 'Zebra'sı ve eşek / Halit Payza
Yılmaz Özdil, Hürriyet’teki köşesinde “Zebra” başlıklı bir yazı yayımlamıştı, bildiğimiz zebradan söz ediyordu Özdil.
Bu bir Zebra avıydı. Özdil’den avın inceliklerini öğrenelim. “Kafaya koymuştur avcı... Kimseye zararı olmayan zebrayı indirecektir. Hangisi? Fark etmez. Zebra zebradır bakar... / Dürbünle açık alanda duran sürüye, tetiği yoklar, basar, drannn! / İşte o anda... /Başlar zebra koşusu. / Drannn sesiyle birlikte start verilmiştir. Etrafta timsah aslan filan görmedikleri için düzeni bozup birbirlerinden ayrılmazlar ama bi sakatlık olduğu belli, topluca çılgınlar gibi koşarlar. Yırttılar sanırsın. Hiçbiri düşmedi. Herhalde ıskaladı... Avcı gülümser. / Koşarlar, koşarlar, koşarlar, üç dakika, beş dakika, tık, biri tökezler, düşer... Ölmüştür. / Çünkü sssss diye süzülen mermi puff diye saplanmıştır vucuduna. O an ölmüştür aslında. Farkında değildir. İçgüdüsel olarak kanı boşalana kadar koşar koşar, son damla, düşer.” Av kim? Yazıda Zebra sürüsü… Avcı bir kez ateş ediyor, bir zebra kanı boşalana kadar koşuyor ve düşüyor. Sürü, öleni arkada bırakıp, kaçışını sürdürüyor. Avcı tekrar nişan alabilir, içlerinden birini daha düşürebilir. Sonra bir diğerini… Elindeki tüfeğin kaç mermi aldığına bağlı. Ateş etmek için nişan almasına da gerek yok. Sürü önünde ve ıskalamak olanaksız. Bu bir sürek avı… Zebra avlamak, kaplan avlamaya benzemez. “Kafaya koymuştur avcı...” diyor Özdil. Av, alana çıkıp, zebra sürüsünü dürbünlü tükefekle görmekle başlamıyor. Namludan daha önce ve avcının kafasında… Bu bir seçim… Neden zebra? Özdil, bunun yanıtını da veriyor. Kimseye zararı olmayan zebrayı kafasına koymuştur avcı. Geyik de olabilir, ne fark eder? Zebra koşusu ve zebra mevsimi başladı. Zebra ne yapıyor? Timsah, arslan arıyor çevrede. Onlardan zarar göreceğini biliyor. Doğa güçsüzü avlıyor ve güçsüz, avcı değil avdır. Zebra neden yalnız timsah arıyor? Zebra neden yalnız aslan arıyor? Çünkü hep onlar tarafından avlanmıştır ve hep onlara yem olmuştur. Çünkü yine hep onlar tarafından avlanacağını ve hep onlara yem olacağını düşünmektedir. Zebra’larda bir değişimden de söz ediyor Özdil. Çevresinde kendini avlayan timsah ya da aslanı göremiyor Zebra, ama kaçışı sürerken bir sakatlık olduğunu biliyor. Bilinçli mi? Daha çok içgüdüsel… Deneyimlerinden biliyor. Hep öyle avlandılar. İçlerinden birini ya da daha fazlasını aynı biçimde arkada bıraktılar. İşin kötüsü zebra avcıyı bilmiyor. Bildiği timsah ve aslan… Steplerde, geniş düzlüklerde arslangiller, kirli bulanık sularda timsahgiller. Susarsa nehre iniyor zebra. Acıkırsa geniş düzlüklerdeki otlarla besleniyor. Avcı da biliyor bunu, o da onları oralarda avlıyor. Zebra eşekgillerden. Eşekgil denilince ben hep Aziz Nesin’in “Ah Biz Eşekler” öyküsünü anımsarım. Aziz Nesin öyküsünün başına şu notu koymuştur; “Bu hikâye, yurdumuzda basın ve söz hürriyetinin, yalnız kâğıt üstünde yazılı bir süs olarak bırakıldığı, aydınların konuşamaz duruma getirildiği günlerde, halkı bu duruma düşüren ve gerçekleri ancak kendi başı belaya girince söylemeye çalışıp da artık söyleme olanağı da bulamayan Kara aydınları yermek için yazılmış ve yine o günlerde yayınlanmıştır.” Öykü 1958 tarihlidir. Öykü, “Ah biz eşekler. Ah biz eşekler...” diye başlar. Önceleri insan gibi konuşan eşeklerin, nasıl anırmaya başladıklarını anlatır. Eski kuşaktan bir eşek, kırda tek başına otlarken, kurt kokusu duyumsar. Önemsemez, otlanmaya devam eder. Koku daha keskinleşir, daha yakınlaşır. Yine önemsemez, Koku yaklaştıkça hem korkar hem önemsememeyi sürdürür. Sadece kokusunu duymakla kalmaz sesini de duymaya başlar. Yine önemsemez. Ses büsbütün yakınlaşır, eşek yine otlanmaya devam eder. Kokusunu hissettiği, sesini duyduğu kurt’u bu kez görür. Yine önemsemez. Kurt iyice eşeğe yaklaşınca yine önemsemez. Öyle ki aralarında yalnızca bir/kaç adım kalınca da önemsemez. Eşek kurttan uzaklaşmak için önce yürümeye, sonra koşarak kaçmaya başlar. Kaçarken de gelenin kurt olmadığına inandırmaya çalışır kendine. Dörtnala kaçarken de hala ardından gelen kurt’un kurt olmadığını kendine inandırmayı sürdürür. Kurt, eşeğin kuyruğunun dibine kadar sokulur. Kurt’un soluğunu bacaklarının arasında duyumsamasına karşın, hâlâ kurt değildir diye kendini aldatmayı sürdürür eşek. Adım atacak gücü kalmayan eşek, yapacak başka bir şey kalmayınca kurdu görmemek için gözlerini kapatır. Kurt değildir, diye düşünmeye ve yakarmaya devam eder bir yandan. Kurt sağ kalçasına bir pençe atar, acıyı duyumsar eşek ama bir yandan da pençe atanın kurt olmadığına kendini inandırmayı sürdürür. Ne sabır ama! Aç kurt etinden bir parça koparır, eşek can acısıyla birlikte oracığa yıkılır, dili tutulur. Kurt boynundan, gerdanından parçalar kopardıkça, kan içinde kalan eşek, kurt’un kurt olduğuna inanmayı son ana kadar sürdürür. Aziz Nesin, öyküyü eski kuşak eşeğin, tehlikeyi kuyruk altına girinceye kadar, kendini avutmayıp, kendisini kandırmasaydı, eşeklerin konuşmayı bilecekleri iletisi ile bitiriyor. Eşek bu! Eşeklik eşeğin doğasında vardır. Zebra’ya gelence… Zebra, eşeğin pijamalısıdır. Doğa deyince... Doğadaki av daha adildir. Timsah ya da aslan, güçsüz olanı avlar. Açlığı geçince yanında güneşlensen dönüp bakmaz, asla avlanmaz. Karnı toksa bir kenara çöreklenir, avını sindirirken, tüylerini ya da dişlerini temizler. Avcının avlaması ise adil değildir. Gereksinim duyduğu için değil, zevk aldığı için avlar. Bir taneyle de yetinmez, koşullar uygun olduğu sürece avlayabileceği kadar avlar. Zebralar avcıdan kaçarlarsa, avcı gözden yitene, merminin menzilinden çıkana kadar avını sürdürür. Zayiat çok olur bu durumda. Daha az zayiat vermenin bir yöntemi var mı? Var. Zebralar, avcıya doğru koşmalılar. Eşekler, eşeklik yapmayıp, kuyruk altlarına sokulmadan önce tehlikeyi fark etmelidirler. Halit Payza
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR