Turhan Selçuk'a ve büyük sanatına saygı duruşu
Değerli karikatürist Mustafa Bilgin anıların içerisinden yola çıkarak büyük karikatüristlerimizden Turhan Selçuk'u yazdı ve çizdi.
Turhan Selçuk ustamız olağanüstü güzellikteki karikatürlerini, birbirinden namlı sanat galerilerinde sergilemeden önce, serginin hazırlık aşamasında genç arkadaşları Gürbüz Doğan Ekşioğlu ile Necati Abacı’dan yardım istermiş. İçten içe kıskanırdım onları… Kıskançlığım, andığım o iki ismin, ustamızın bu kadar yakın arkadaşları olabilmelerine idi. Yoksa, Turhan Selçuk çapında bir sanatçının karikatür sergisinin, “grafik mizahın” bu iki dev isminin estetik gözetiminde hazırlamasından daha doğru bir şey olamazdı. Turhan Selçuk, evinde çekilen bir belgeselinde, çalışma odasındaki masayı gösterip; “En mutlu saatlerimi bu masada geçiriyorum” demişti. İşte bize de, görkemli sergilerde, o “mutlu saatlerde” yaratılmış, onu ölümsüzlüğe taşımış eserlerini hayranlıkla izlemek kalıyordu. Sonuna kadar hak ettiği halde, övülmekten hiç hoşlanmadığını herkes bilirdi… “Mütevazı olma gerçek sanırlar” sözünü çöpe gönderecek kadar, hem büyük sanatçıydı, hem alçakgönüllüydü Turhan Hoca… 2013 yılında, Cumhuriyet gazetesinde Hayat Epik Tiyatrosu isimli bant karikatür köşemde çizmeye başladığımda, onunla aynı gazetede “kavga veriyor” olmanın onurunu yaşıyordum. Fakat, ne yalan söyleyeyim, zaman zaman bu onurdan biraz fazlasını da istemiyor değildim. Büyük Usta'ya bu kadar yakına gelmişken, ne diye ‘en yakınındaki’ karikatürist arkadaşlardan biri olmanın sevincini de tatmayasın, diyordu içimin sesi... Fakat bu nasıl olacaktı? İlerlemiş yaşının getirdiği bazı sağlık sıkıntıları yüzünden olsa gerek, kuşağının diğer ustaları kadar aramıza gelmezdi, göremezdik onu. İşte o sıralarda nadiren katıldığı bir karikatür etkinliğinde karşılaşınca, çok sevindim. Uygun bir zaman gözeterek yanına gittim. -“Hayat Epik Tiyatrosu köşesini takip edebiliyor musunuz hocam?” diye sordum. -“İzliyorum, felsefesi var.” dedi… Yanıtı bu kadarcıktı… Çizgime yapmasını beklediğim övgüyü boşuna bekledim… Dünya çapında bir ustaya çizgi beğendirmek kolay iş değildi çünkü… Teşekkür edip, yanından ayrıldım. Gerçi artık gözünün önündeydim, zamanla çizgimi de övmesi bundan sonra bana bağlıydı. Bu anımı anlattığım çoğu arkadaşım, “en iyi övgüyü yapmış işte” deseler de, tek kanatlı bir sevinçti bu, “uçmak” için iki kanat gerekiyordu. Sağlık sorunlarının arttığını daha sık duymaya başladık. Bu da demekti ki; aramıza eskisi kadar katılması da, karikatür dünyasında olan biteni izlemesi de, giderek olanaksızlaşacaktı. Çizgimdeki gelişmeyi, kendimce yaptığım aşamaları görebiliyor muydu; bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim artık… 12 Mart darbesinden, FETÖ'nün saldırılarına kadar “İçimizdeki USA' lılardan” hep zarar gördü, acılar çekti… Kardeşi, yoldaşı İlhan Selçuk’un da dâhil edildiği ‘Türkiye düşmanı büyük kumpas’ günlerinde yitip, yıldızlara karıştı. Son günlerinde sıkça dillendirdiğini duyduğum, Hacıbektaş toprağına defnedilme vasiyetine uygun olarak, yağmurlu bir günde ‘Pir’imize emanet edildi. Karikatürist Akdağ Saydut’un, onun ardından yazdığı gibi, “Gök Ata ağladı, Toprak Ana bu yurdun en yürekli, en zarif evlatlarından birini daha bağrına bastı.” Ustamızın ölümünün yıl dönümünde, Cumhuriyet gazetesi çizerlerine düşünceleri sorulduğunda şöyle demiştim: “Karikatüre ilk başladığım zamanlarda, onun öncülüğünü yaptığı ‘çizgiyle mizaha’ öykünür, “yazısız karikatür” yapmaya çalışırdım. Bazen öyle güzel bir konu düşerdi ki aklıma, yerimde duramaz, coşkuyla kâğıda geçerdim. Heyhat, bu güzel konu çoğu kez, belki 40 yıl önce Turhan Hoca tarafından bulunmuş, insanın ağzının suyunu akıtacak güzellikte çizilmiş olurdu. Bu ülkede 40 yıldır gündemin patinaj yapmasına mı kızmak gerekirdi, yoksa o güzelim konunun benden önce bulunmuş olmasına mı, bilemezdim.”
Böyle olmasaydı, bugün ona, ''Ey ölümsüz Ustamız Turhan Selçuk!'' diye seslenir miydik? İlgi gören bu karikatürüm ustamızın saygın anılarına armağanım olsun: Mustafa Bilgin Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR