Son Dakika



Kanıtsız kurguların, ön yargılı açıklamaların yarattığı sisli ortamı aralamak gerekiyor.

Öncelikle olayları anımsamak yararlı olacaktır.

*

Tahran’da, Ayetullah Hassan Sanei, Kasım 1992’de, Selman Rüşdi’yi öldürenlere verilecek ödülü 2 milyon dolara çıkardıklarını açıklamış, Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden bir ay sonra da Aziz Nesin’i  hedef göstermişti:

Bir ABD uşağı ve Şah Rıza Pehlevi gibilerin oyuncağı olan Aziz Nesin, İslam için önemli bir düşman değildir. Ancak kitabı yayınladığı takdirde de, sonunun ne olacağı bellidir!..”

“Müslüman İşadamı” olarak tanıtılan M. Ali Şadoğlu da Aziz Nesin’in “kellesi” için “Rüşdi’nin ödülünün onda biri kadar, 200 bin dolar ödül” vereceğini gazete ilanıyla duyurmuştu.

İstanbul-Cağaloğlu’nda Cuma namazı sonrasında Aydınlık bürosunu taşlayan kitle daha sonra valilik binasına yürümüştü. Al-Kudüs Kuvvetleri’nin Türkiye kolu bu olayı övgüyle duyururken, Aziz Nesin’i bir kez daha hedefe koymuştu:

“Aziz Nesin tam bir Rüşdi. Ömrünün son demlerine gelmiş Aziz Nesin ilerleyen yaşına rağmen Selman Rüşdi’nin Sancho Panza’sı rolünü sürdürüyor.”

Bu açıklama, üç yıl önce İran’dan gelen “Türkiye’nin Selman Rüşdisi Turan Dursun” açıklamasına benziyordu.

Turan Dursun öldürülmüştü. Haziran 1992’de de Kahire’de yazar Dr. Ferec Fuda, öldürülmüştü. Al Kudüs Kuvvetleri’nin yayın koluna göre Dr. Fuda, “küfür önderi” ve “Mısır’ın Turan Dursun’u” idi.
 

“GELİYORUM” DİYEN KATLİAM

Şubat 1993’te Kâğıthane’de binlerce kişinin katıldığı toplantıda ateşli hatip Nurettin Şirin, Ayetullah’ın fetvasının yerine getirileceğini duyuruyordu:

“Hayır, bizim inancımıza göre, her kim Kur'an'a ve Resulullaha hakaret ederse onun cezası ölümdür ve bu hükmü yerine getirmek de müslümanların görevidir. Şimdi de Aziz Nesin adlı aşağılık bir varlık çıkmış her ne pahasına olursa olsun ben bu kitabı yayınlayacağım diyor. Bu ne cüret, bu ne cesaret? İslam'ın hükmünü Aziz Nesin'e icra edeceğiz ve onun cezasını vereceğiz.”

Toplantılar, gösteriler, açıklamalar birbirini izledi ve hüküm günü geldi. 2 Temmuz 1993, Cuma günü Sivas’ta sabahın erken saatlerinde dağıtılan “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı bildiride “Aziz Nesin köpeği yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte şehrimiz valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir” deniliyor ve aynı bildiriyle kitle eyleme çağrılıyordu:

”İslamın Peygamberini ve Kitabın izzetini korumak için bu uğurda verilen canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür. Gün, Allah (cc)’ın vahyi Kur’an-ı Kerim’e, Allahın meleklerine, Allahın Resulü Hz. Mhammed (SAV)’e, onun ailesine ve sehabına yöneltilen çirkin küfürlerin hesabının sorulma gündür. ‘İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kafirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır.’

Galip gelecek olanlar şüphesiz ki Allah taraftarı olanlardır.” (NİSA:76)"

Aynı gün Cuma namazı kılanlar, dışarıda toplananlarla buluştular ve vilayete doğru “Zafer İslamın”, “Şeytan Aziz”, “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Vali istifa”, “Şerefsiz Vali” sloganlarıyla yürüdüler. Sayıları on beş bini bulmuştu.

Atatürk anıtını parçaladılar. Atatürk büstünün boynuna ip bağlayarak sürüklediler. “Cumhuriyet burada kuruldu – Burada yıkacağız” diye bağırıyorlardı.

Pir Sultan Abdal ve ozanları simgeleyen heykele saldırdılar. Güvenlik görevlileri, anıtın kaldırılacağını duyurarak kitleyi yatıştırmaya çabaladı. Olmadı, anıtı yerinden sökerek kamyonla yüklediler.


“LAİK DÜZEN YIKILACAK!” DİYEREK YAKTILAR

Eylemin amacı,  anıt ya da kültür etkinliklerine ve Aziz Nesin’e duyulan öfkeyi aşıyordu. Kitleyi Madımak oteline yürüttüler. “Allahüekber”, “Lailaheillallah”, “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Ölmeye geldik – Aziz’i gömmeye geldik” sloganlarından sonra, son beş yıldır Beyazıt’ta başlayıp yurdun çeşitli kentlerinde sistematik olarak birbirini izleyen Cuma namazları sonrası eylemlerinde atılan sloganlar Sivas’ta yineleniyordu:

“Yaşasın Hizbullah!”, “Yaşasın Şeriat!”, “Zafer İslamın!”, “Müslüman Türkiye!’”

“Şeriat gelecek zulüm bitecek!”, “Muhammedin ordusu kafirlerin korkusu!” “Laikliğe son!”

“İkiyüzlü Laik Türkiye Cumhuriyteti!”

“Laik düzen yıkılacak!

*

Eylemciler Madımak Oteli’nin önüne aktılar. Devirdikleri otomobillerden birinin benzin deposunu taşları vura vura deldiler. Benzine buladıkları paçavraları tutuşturarak otelin içine attılar. Yetinmediler; soğukkanlılıkla taşıdıkları benzin bidonlarını otelin lobisine yığdıkları koltukların üstüne boşaltarak ateşe verdiler. Büyük perdeler de tutuşturmuşlardı.

Polis itfaiye aracı getirdi. Saldırganlar aracın önünü kesti. Otelin çıkıntı bölümünün üstüne çıkanlar, çatıdan kopardıkları parçaları polislere attılar. Polislerden yaralananlar oldu. Belediyenin itfaiye aracı yangını söndürmek ya da kitleyi dağıtmak için su püskürtmüyordu. Kır sakallı bir kişi başta olmak üzere eylemi yönlendirenler engel oluyorlardı.

Otelin üst katlarına sığınanlar dumandan boğuldular. Kültür etkinliğine gelenlerden 33 kişi öldürülmüştü. İçlerinde genç kızlar, çocuklar çoğunluktaydı. Üç telli curanın son büyük ustası Aşık Nesimi Çimen, Türk edebiyatının en önemli analitik eleştirmeni Asım Bezirci, Şair Metin Altıok, Behçet Aysan, halk müziği sanatçısı Muhlis Akarsu ve daha birçok sanatçı öldü. Aziz Nesin ise son anda kurtarılmıştı.


ÖNDERLİK EDEN “DEVRİMCİ MÜSLÜMANLAR”

Sivas isyanı ve katliamdan sonra eylemi çekincesiz destekleyen Humeyni hattında yürüyenler, katliamı, “önceki kıyamların devamı” olarak duyurdular:

“Daha önceki kıyamlardan farklı olarak, bu kere halk yalnız değildir. Ne yapacağını bilen, şuurlu Müslümanlar en azından halkın arasındadır, halkla beraberdir.”

Saldırı, Cumhuriyet Devleti’ne yöneliktir. Humeyni hattında yürüyenlerin yayın kolu, gerçeği saptıyordu:

“Yetmiş yıldır, giderek zayıflayan ve sağcılaşan halkın İslami muhalefeti, devrimci İslami hareketin mesajı ve kadroları ile tanışmaktadır. Egemen güçler bu durumu görebiliyor. Hizbullahi Müslümanlar da Sivas tecrübesinden gerekli sonuçları çıkarmaya mecburdur.”

Al Kudüs Kuvvetleri’nin Türkiye koluna göre “Halkın Sivas olaylarında Hizbullahi hedefler doğrultusunda, devrimci Müslümanlarla birlikte hareket etmesi önemli bir gelişmedir.”

Katliamı, hiçbir veriye dayanmadan, bilerek ya da bilmeyerek, bir takım kurgularla, bilinmez güçlere bağlayanlar, Türkiye’de “Humeyni hattında yürüyen” Hizbullahileri küçümseyerek hedef şaşırtıyorlar.

Bu nedenle daha yakınlarda üniversitelilere saldırırken “Yaktık! Yine yakarız!” diye bağıranları ve davanın zaman aşımından düşmesinden sonra “Milletimize hayırlı olsun” diyenleri bir türlü anlayamamaktadırlar.

İran’a, Almanya’ya sığınan suçluların ardına düşeceklerine  “Dersim katliamı” savlarıyla Cumhuriyeti sarsmaya çalışanlar da hangi koalisyonun parçası olduklarını bir düşünseler yeridir!

 

Mustafa Yıldırım

gercekedebiyat.com

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)