ÇAĞDAŞLAŞMA NEDİR

Çağdaşlaşma, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik bir terim olarak, bu alanlarda yoğunlaşmış kuramsal çalışmaların büyük çoğunluğunda modernleşme ya da batılılaşma sözcükleriyle hemen hemen eşdeğer/özdeş anlamda kullanılmış bulunuyor; dolayısıyla; kendisine öykünülmesi gereken bir modernleşmiş toplum modelini (bu toplumun en gelişkin biçimi, sanayi ötesi olarak tanımlanan ABD'dir) ön-varsayan bir anlayışa yaslanılmış oluyor.

Oryantalist karakteri apaçık olan bu yaklaşıma yöneltilmiş eleştirel çalışmalar, modernleşme kuramının, son kertede ve özetle kapitalizmi, onun siyasal rejimi olan liberal demokrasiyi ve kapitalizmin özgül koşullarında biçimlenen kültürel, sanatsal eğilimleri idealleştirmeye yaradığını vurguluyorlar. 

TÜRKİYE'DE 'ÇAĞDAŞ SANAT'

Türkiye'de birçok kişi için çağdaş sanat deyimi, yukardaki sorun bağlamından azat edilmişlik olarak anlaşılıyor ve değişmeler, aşkınlaştırılmış bir biçem (üslup) sorunu çerçevesinde açıklanmaya çalışılıyor. Daha ötesinde, çağdaşlık nitemi, estetik iktidar odağı olmak isteyen çevrelerde; arka planında sürekli biçimde çağdaşlık kavramını bulundurduğu için bir övgü ve aklama ölçütü olmakla kalmıyor, bir suçlama ve şantaj aracı olarak da kullanılıyor: Çağdaş olmamak, sanatsal düzeyde ölümün öteki adıdır. Sanatın politik/ideolojik işlevine ilişkin kuramsal çalışmalar, hiç kuşkusuz, 1930'larda ve 1960'larda egemen olan yaklaşımları ve önkabulleri belli ölçüde geçersizleştirdi, üretme/yaratma özgürlüğünün sınırlarını genişletti ve yapıtın alt-yapı'nın dolaysız yansıması olduğu yolundaki kavrayışı itibarsızlaştırdı ama bu gelişmenin, sanatın özgür toplum ütopyasından tümüyle kopmasına yol açtığı, biçim ve biçeme insanal / anlamsal açıdan bir sorgulanamazlık ve dokunulmazlık kazandırdığı öne sürülemez. Modemizm / postmodemizm tartışmasının arka planını oluşturan sorular ve izlekler, sürekli biçimde siyasal/ideolojik boyuta göndermektedir. Türkiye'de son yıllarda bir sıçrama yaptığı gözlenen ve egemen söylem olma savaşı veren kavramsalcılığın, Frederic Jameson'un sözleriyle, "radikal bir antiantropomorfik" katman içerdiği göz önünde bulundurulduğunda, kavramsalcı biçemin salt estetik düzeye bağlı kalınarak deşifre edilemeyeceğini söylemek gerekir.

ÇAĞDAŞLIK NEDİR?

Çağdaş sanat ve çağdaşlık deyince anlatılmak ve tanımlanmak istenen nedir? Süreç tek doğrultulu mudur? Günümüzdeki yenilikçi biçim ve biçemlerin, bireyin yalnızlaşıp yabancılaşması, metanın fetişleşmesi, iletişimin kopması, siyasal/toplumsal olumsuzlama gibi tarihsel içerik ve izleklerle ilişkisi var mıdır, yoksa bunlar, artık yapay ya da sanat dışı sorunlar olarak mı konumlandırılmaktadır?

Bedri Baykam

Hangi yanlışlanamaz gerekçelerle?

Çağ, yüzyıla eşanlamlı değilse ve birçok yüzyılı kapsayan daha geniş bir zamanı imliyorsa, yürürlükten kalkma, eskime olgusunu hangi kuramsal ve kılgısal ölçütlerle açıklamamız gerekmektedir? Eğer çağdaş sanat deyimi henüz sonuna gelinmemiş bir zamana, değişme ve dönüşümleri hâlâ sürmekte olan bir sürece gönderme yapıyorsa, Adnan Çoker'in "siyah tuvalleri" ile Bedri Baykam'ın “foto-gerçekçi” yapıtları ya da “foto-pentürleri” ve yeni dışavurumcu tuvalleri, çağdaşlığın hangi anını (moment) temsil etmekte ve ne tür bir felsefî-estetik söyleme karşılık gelmektedir? Eğer Çoker'in ve Baykam'ın biçim ve biçemleri karşıt söylemlere ait iseler, birini ötekine üstün ya da yeni kılacak nesnel ölçütleri temellendirmek mümkün müdür, yoksa bu ayrı yollar, eşit düzeyde çağdaşlığın ruhunu yansıtmakta mıdırlar? Aynı şekilde Neşe Erdok ile Özdemir Altan'ın resimlerini nasıl anlamak ve algılamak gerekir? Bunlar aynı etik ve semantik alanlara mı gönderme yapmaktadırlar?

Yapmadıklarını söylememiz gerekiyorsa, biri adına ötekini çağdaşlık açısından tarihin çöp tenekesine atma hakkını verecek bir estetik değer kuramı var mı?

Van Gogh'un pabuçları mı Andy Warhol'un "pabuçları" mı daha çağdaş?

Ve seyirci olarak Van Gogh'un resmini tercih etmem halinde çağdaş olmamayı; eğer çağdaşlık "moda”yla özdeşleştirilmemişse; hangi sanatsal nedenlerle hak ediyorum?

Yoksa kendi dönemlerinin, somut zamanlarının farklı sanatsal ve ideolojik sorunlarına göndermede bulunabilmeyi, görsel/anlamsal bir yapı kurmayı başarabildikleri için, bu iki yapıt bir çağdaşlık kategorisini kendiliğinden dışarda mı bıraktırıyorlar?

Metaların ve medyaların saldırısına uğradığımız bölünmüş ve şeyleşmiş bir dünyanın, kendi ruhunu nesnelleştirecek çeşitli ve aynı oranda geçerli sanatsal dilleri üretebileceğini ve bu dillerin her birinin toplumsal bir ard-alana bağlı bulunduğunu kabul etmenin mümkün ve daha yararlı olabileceğini düşünüyorum.

Böyle bir durumda çağdaşlık kavramının da geçersizleşebileceğini ve retorik bir kavram durumuna gelebileceğini sanıyorum.

Ahmet Oktay
(Milliyet, 1989)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)