Son Dakika



“29 Mayıs 1453 Salı sabahı, Türkler İstanbul’a girdi!” haberi kiliseye ulaştığında, şaşıran Papaz bir an duraklar, kendine gelince “Ayin bitmedi” der, son duaya izin vermez. O günü Uğursuz Salı olarak ilan eder.

Halkımız arasında da “Uğursuz Salı” sözü mayalanır. Oysa 29 Mayıs 1453 Salı, Türkler için önemli bir gün. Ayrıca bir çağın bitişi, yenisinin başlangıcıdır. Üstelik baharı yaza bağlayan günlerden biridir.

Günümüze geldikçe, takvimler devrildikçe; “Kara Salı”lar çoğalır.

29 Ekim 1929’da ABD Borsası çöker, suç “Kara Salı” ya yüklenir.

11 Eylül 2001’de yine ABD’de dünyanın en korkunç terör saldırısı gerçekleştirilir. O da “Kara Salı” olarak tarihin sayfalarında yerini alır.

“Kara Salı”nın anlamını öğrenince Yunanlının üzüntüsüne hak veririm de Türklerinkine şaşarım. Taa ki 31 Mart 2015, Türkiye tarihindeki en önemli “Kara Salı”ya gelinceye dek. O gün Türkiye’nin her yanında elektrikler kesilmiş, ülke karanlıkta kalmış, hayat durmuştur gerçekten. Suç kara kedilerin miydi acaba? Kara Salı gibi, kara kedi de uğursuz sayılmaktadır halk arasında. Annem;“Bugün Salı, yeni bir işe başlarsan, yarım kalır” derdi. Onun sözü kulağımda küpe olduğu için, inanmasam da ‘Salı Sallanır’ belleğimde: 

20 Ocak 2009, Salı:

Washington’daki Başpapaz; ABD Başkanlığına seçilen Barack Obama’nın yemini yanlış okuduğu gerekçesiyle, ant içme töreninin tekrarlanacağını, Çarşamba gününe ertelendiğini açıklıyor. Başpapaz hangi günlerin uğurlu, hangisinin uğursuz olduğunu bilmez mi?

Salı kara damgalıdır. Maazallah, Fatih Sultan Mehmet mezarından kalkar, beyaz atına biner, okyanuslardaki, Amerikan Armadalarını yok edip Siyahi Oğlan’ın ikametgahı ‘Ak Saray’ına girer mi girer!

Bu yemin töreni beni altı yüz yıl öncesine götürdü. Biri Obama’nın kulağına:

“Ah, Başkan’ım, sen bilmezsin, takvimler, 29 Mayıs 1453’ü gösterdiği Salı günü, gökyüzünde martılar, denizlerde balıklar, ağaç dallarında kuşlar, olup bitenden habersiz öterken, dünyanın kalbi İstanbul, zevk ü sefada iken; St. Sophias Kilise’sinde ayin yapılıyordu. Meleklerin kadın mı yoksa erkek mi olduğu bile tartışılıyordu. İşte o sırada çağı değiştiren, yürekleri durduran bir olay gerçekleşti! İstanbul Türklerin eline geçti!

Sayın Başkan, Türklere söyler misin; İstanbul’u aldıkları için Rumlardan özür dilesinler!”

Allahtan Başkan bu sözlere aldırmaz. Dendiğine bakılırsa, Osmanlı, içinde yaşayan gayri Müslimlere özellikle de Rumlara dokunmamıştır.(yabancı tarihçiler de bunu doğrular) Bu birliktelikte, büyük annemiz Horofira’nın çabası var mıdır, bilmiyoruz. İstanbul’un alınışına üzülenlerin “Hepimiz Rumuz” diye dövünmesinde de bir sakınca yoktur! Hatta Bizans’ı geri getirmek isteyen kimi siyasilerimizin varlığından da söz edilir… İki toplum o kadar iç içedir ki; Araplar Anadolu’ya “Diyar i Rumi” derler. Mevlana Celaleddin-i Rum-i gibi… Tarih bilimci, İlber Ortaylı “Roma tarihini iyi okuyun! Geçmişi öğrenin” diyor. 

Amerikan tarih dersi kitaplarından birinde (Ortadoğu, 1918 1938 s.98)  “Türk, Yunan” bölümü ‘Uğursuz Salı, 1453” hikâyesiyle başlıyor.

Fatih Sultan Mehmet ile Avrupa’da at koşturan Türkler, kurdukları koca imparatorluğun, yıllar süren yükselişinin ardından parçalanır ama yok edilemez. Bir sonbahar sabahında, 29 Ekim 1923 Pazartesi, Anadolu’nun bağrına “Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti” doğar. Günler masumdur bence. İnsanların inançlarıyla aklanır ya da karalanırlar.. “Yeni Türkiye” sözü de orada dillendiriliyor. Bu isim günümüzde Cumhurbaşkanımız tarafından yeniden önerilmektedir nedense. “İkinci Yeni Türkiye” mi demek istiyor acaba? 

Gezi Parkı ve 28 Mayıs 2013 Salı

Yeşili korumak için İstanbul’da Taksim Parkında nöbet tutan gençlere 28 Mayıs 2013 Salı günü, sabahın erken saatinde zabıtalar baskın yapınca, Türkiye sallanmıştı…

Onlar toplumun Cumhuriyetçi, laik kesiminde dünyaya gelmişti. Felsefelerinde şiddet yoktu, silahsızlardı, yoksullardı. Cömert’lerdi, Sarısülük, Ayvalıtaş, Atakan’lardı, Korkmaz, Yıldırım, Karamanoğlu ve 14 yaşındaki Berkin’lerdi. Suçları sokağa çıkmaktı. Bu vesileyle gençlerimizi anıyor, rahmet diliyoruz. Sebepsiz öldürüldüler. Hepsi de Alevi’ydi. Açılımları ak mıydı kara mıydı? Ortada. Kim devletinden şüphe eder, suçu kara kediye yüklediler, aklandı caniler…(mi?)

O masal kahramanına inanma!“Sizi seviyorum” derken “Kırk katır mı kırk satır mı” diyor içinden ve cinlerle cirit oynuyor, kırk kapılı, bin odalı Haram Palas’ta...

Sultan Su Esen

Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)