“Ertuğrul Özkök’le yıllarca karşılıklı sayfalarda yazdık, fakat bir gün olsun Cumhuriyetçi yazılarıma arka çıkmadı, tam tersine zaman zaman yüzüme karşı homurdandı bile.” diyen Özdemir İnce kişisel sitesinde hem İstiklal Marşı’nın yeniden bestelenmesi tartışmaları hem “Dinde reform” tartışmalarına yeni bir boyut getiriyor:

AKP daha iktidara gelmeden, bunlar, AKP’nin “Milli Görüş Gömleğini” değiştirme martavalını şekerleme gibi yuttular ama  ben fakir “Milli Görüş gömlek değil deridir” diye karşı çıktım. O zaman da “Cumhuriyetçi dinozor,  Jakoben Kemalist!” dediler. Dedikleri doğrudur ve iftihar ederim!

Başyüce Erdoğan, gereksinim duyduğu  zaman, köpeği meşgul etmek için kemik, kediye oyun oynamak için yumak atar gibi, ortaya bir laf atar. Eniştem beni neden öptü misali.  (...) “İslâmı asırlar öncesinin hükümleriyle uygulayamazsınız. İslâmın güncellenmesi gerek”; ama ertesi gün, pişmanlık içinde, “Biz dinde reform aramıyoruz. Hiç kimsenin dinimizi karikatürize etmeye hakkı yoktur” diyor. Bunun üzerinden daha 24 saat geçmeden, damdan düşer gibi, “En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olmasıdır. O beste ile güftenin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Burada bestekarlara büyük iş düşüyor” diyor İstiklal Marşı konusunda. Ama ben tersini düşünüyorum, Mehmet Akif’in şiiri marş olarak bestelenmeye uygun değil. İsteyen ciddi bestecilere sorsun! Marş için en uygun vezin Halk Şiiri’nin  (7, 8, 11 heceli) hece veznidir. Oysa İstiklâl marşı 14 ve 15 heceli karma dizelerle yazılmış. Prozodi sorunları da var. Konuyu benden iyi bilmesi olanaksız!

Bu da yetmiyor, kuru deriden bal çıkartır gibi,”Dil Devrimi ile milletimizin kadim medeniyetiyle arasındaki bağ zayıflatılmaya hatta koparılmaya çalışılmıştır. Yani bizim aslında damarlarımız kesilmiştir” buyuruyor. Ama Yunus Emre ile dil devrimi sayesinde buluştuğumuzdan, Karacaoğlan’ın Osmanlıca yazmadığından, kendi dedesinin Ahmet Haşim’i anla(ya)madığından haberi yok.  Anlattığı masallar Dil Devrimi sayesinde işçiye, köylüye ulaşıyor ama gözünü kırpmadan nankörlük ediyor. Osmanlı döneminde, bir padişah fermanını, bir divan şiirini Türkçe konuşan halk nüfusunun % 99’u anlamazdı, ama halk şairlerini %100’ü anlardı. Allaha şükür bunu da bilmiyor.

“DİNDE REFORM...”

(...) Bugünkü konumuz: “Dinde güncelleme” ya da “dinde reform”.  Bilgisayar diliyle “update” etmek. Yani: Günümüze uygun şekle sokmak, güncelleştirmek; Düzeltme ve eklemeler yapmak; Modernleştirmek, modernize etmek. Gevezeliğe gerek yok: Güncelleştirdiğiniz şey reforme olur. Hz. Muhammed’ten sonra Kuran derlenirken deforme edilmemiş gibi, Dört Halife döneminde saptırılmamış  gibi; mezhepler ve tarikatlar tarafından kolaj yapılmamış gibi, Kuran (zinhar) reform kaldırmazmış… Sanki Kuran gelenekler, örf, âdet ve üfürükler yüzünden rafa kaldırılmamış gibi. Yüzyıllardır artık ne Hz.Peygamber ne de Kuran var:  Şeyhler ve onların zırvaları dine egemen olmuş.. Başyüce, şeyhler ve zırvaları sayesinde iktidara geldiğini ve 16 yıldır orada kaldığını bilmiyor mu? Dinde güncellemeden söz ederken “Şimdi birçok hoca efendi beni tefe koyup çalacak, o ayrı mesele!” itirafı  boşuna değil. Hadi bakalım, seni tefe koyup çalanları, “Haddini bil!” diyenleri de “hakaret”ten içeri atsınlar!

Biliniyor ama şu “güncelleme” ve “reform” konusunda kırk yıllık görüşümü izninizle yazayım: Çok sayıda hadis ve epeyce ayet elenmeden İslâm güncellenemez.

İslâmı güncellemek, reforme etmek Cumhuriyet devletinin işi değil; bu, bir teokratik devletin işidir. Anayasası laiklik ilkesini kabul etmiş devlet İslâm’ın güncellenmesi ya da reforme edilmesiyle ilgilenmez.  Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Başlangıç İlkeleri,  3, 4  ve 24’cü maddeleri  var; devletin laik kurumları ve yasaları  var:

 [ANAYASA MADDE 3. –  Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.

ANAYASA MADDE 4. – Anayasanın 1.inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

ANAYASA MADDE  24. – Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.

Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.]

Hükümet bunlara saygı duysun ve harfiyyen uygulasın, yasa dışı medreseler kapatsın, yeter. Din tacirleri dut yemiş bülbül gibi susar.

Dediğim gibi, Laik Devlet, Anayasa ve yasaların gözetim ve denetiminde, dinde güncelleşme, dinde reformla ilgilenmez. Peki, kim yapacak bu işi? İslâm yapacak! Ama İslâm kurumsuz, yapısız, hiyerarşisiz, disiplinsiz, feodal bir din. Zamanında Halife bir Papa değildi. İslâm, Dört Halife döneminde bile kurumsuz, yapısız, hiyerarşisiz, disiplinsiz, feodal bir dindi. Bunca mezhep, bunca tarikat boşuna mı çıktı? Tarikat düzeni bir Mafya düzenidir. Filmlerde gördüğünüz “Babalar” toplantılarını düşünün! Konsey (!) daha iki gün önce bir İslâmcı gazetecinin moderatörlüğünde toplanmadı mı? Bu toplantı gazetelerde ve televizyonlarda haber olmadı mı? Ama buna karşın, küçük bir cami imamı şeyhleşip dilediğini yapabilir!

Devlet güncelleme ve reform yap(a)maz, yaptırmazlar! İlahiyatçılar da yapamaz bu işi. Birinin yaptığını öteki kabul etmez. Güncelleme ve reform ruhban sınıfının işine gelmez. İslâm disiplinsiz, anarşik bir dindir. Her cami hocası (imamı) başına buyruk bir derebeyidir.  Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kimseye sözü geçmez. İslâm’ın güncelle(n)me ve reforme edilmesine en büyük engel bizzat kendisi ve yapısındaki hiziplerdir (fraksiyonlardır). Tek çare İslâm’ın  toplum ve devleti yönetmekten vazgeçmesi ve laik düzeni  içtenlikle kabul etmesidir.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN....

GERCEKEDEBİYAT.COM


ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)