Son Dakika



Dil bir milletin hususîyetlerînin sadık aynasıdır. Millî benliğini, millî haysiyetini şuur ve idrak edebilecek seviyeye erişmedikçe, hiç bir millet, siyasî yahut manevî cihetten kendisinden üstün olan yabancı milletlerin harsi tersine, ve bu harsin nakili olan yabancı sözlerin millet diline girmesine mani olmak gerekliğîni kavrayamaz.

Alman milleti tarihte iki defa fransız harsinin üstünlüği önünde baş eğmeğe mecbur oldu. Birinci defa orta asırlarda, Fransada içtimai hayatve medeniyetin şekillerini şövaliye sınıfı tayin ettiği çağlarda, bu devirde

Fransız tesiri kadınlara karşı nezaket usullerinde, aşk şiirlerinde tecelli ediyordu. Bu devirde Almanyanın feodal camiasinin içtimaî hayat lisanına gayet bol Fransız kelimeleri girdi.

İkinci defa otuz yıl muharebelerinden sonra. Bu devirde Fransızların Almanlara siyasi üstünlüği neticesinde Fransadan Almanya üzerine, lisanı ecnebileştirici dalgalar aktı. Birinci devirde Fransadan akan harsi cereyanın tesiri Alman milletinin ancak yüksek tabakalarında görülmüştü. Halbuki, ikinci devirde Fransızların harsi tesiri bütün tabaka, bütün dairelere şamil idi. Çünkü bu devirde eski de ancak prenslerin saraylarında, şövalîye şehirlerinde hâkim olan bu hars ve medeniyet ikinci devirde şehirler vasıtası ile bütün Almanya ülkesine yayılmıştı. Birinci akımın tesiri şövaliye medeniyetinin zevalile zail olmuştu, halbuki ikinci cereyanın netice ve tesirleri ancak uzun süren mesai ve şuurlu mücadele sayesinde izale edilebildi.

Yabancı bir harsın tesirine maruz olmanın millî şeref ve haysiyete mugayir bir hal, bir düşkünlük olduğu his edildiği gün, Alman milleti içinde, uzak büyük dedelerin, ataların mirası olan dilin pakliğini, safvetini, halis Almanca olmasını yeniden temin etmek dilek ve temayüli doğdu.

Gerek on yedinci asrın dil cemiyetleri gerekse bu günkü Almanyadaki lisan cemiyeti, mukaddes bir gaye saydıkları Alman dilinin saiveti, temizliği için çalışma yolunda belki gereğinden artık ileri gitmişlerdir.

Bununla beraber, bu cemiyetlerin Alman halkına yapdıkları gayet büyük hizmetleri ve erdikleri müsbet neticeleri hiç kimse inkâr edemez. Pek eski devirlerde halk diline girmiş, yabancı olduğu büsbütün unutulmuş olan medeni kelimeler yerine, mutlaka yeni yapılmış kelimeler koymak fikrini meseleye vakıf bir adam ileri süremez. Fakat bir şey muhakkaktır

Millet lisanında kolaylıkla muadillerini bulmak yahut yaratmak mümkün olduğu halde, ecnebi kelimeleri kullanmağa sevk eden en büyük amil, kelime aramak, tabir yaratmak hususundaki tenbellik ve dilin afveti meselesine karşı lakayitlik olmuştur.

Türklerde de dil inkişafı tarihi Alman dili inkişafı tarihine benzer bir şekilde cereyan etti. Türkler orta Asyada yaşadıkları zaman şarktaki Çin, garptaki İran medeniyetlerinin tesirine maruz bulunuyorlardı.

Bu iki milletten her ikisinin türklerin siyaset lisanına tesiri görülmüştür  Birtaraftan Hanların kibir ve öğünme temayüli, diğer taraftan, komşu ecnebi milletlerin idare usullerini taklit zarureti Türkleri Çince, Acemce unvanlar taşımağa yabancı dillerden alınmış devlet idaresine ve memuriyetlere dair tabir ve ıstılahlar kullanmağa sevketmiştir Fakat bu unvan ve idari tabirleri (küçük bir kısmı istisna edilirse) millî şuur sahibi türk kabilelerinin lisanları hazmetmedi, benimsemedi , bu gibi kabilelerin dillerinde ecnebi kelimeler yabancı unsur olarak kaldılar; Türk dilinin sağlam kalbını, şekillerinin zenginliğini, ahengini bozmadılar

 Vaktaki Türkler garbe doğru muhaceretleri neticesinde  eskiden medeni olan sahalarda yerleştiler, eski bir medeniyet içine girdiler, o zaman iş başka şekil aldı: göçebe ve basit hayata alışmış türklerin ruhu üzerine, bu medeniyet büyülü bir tesir icra etti

Arabın ilim ve fenlerinin cazibesine, İranın fesahat ve belâgat usullerinin, edibiyatının bagısına karşı Türkler dayanamadılar. Selçuk, Timur ve Osmanlı hanedanı devirlerinde saray mahailinde pek çabuk, Türk alimleri, Türk edip ve şairleri üstatları olan arap ve Acem alim ve müelliflerile muvaffakıyetli bir surette rekabet etmeği başladılar.

Bu muvaffakiyetten dolayı Türkler gurur ve iftihar duymağa haklı olabilirler. Fakat bununla beraber bu medeni muvaffakıyetlerin, bu harsî çiçek açmanın, Türk halkının kendi ruhunda mevcut olan kıymetli medenî istidatların inkişafı zararına, millî hars ve medeniyet kaynaklarının kuruması bahasına kazanılmış olduğunu da itiraf etmek lâzımdır.

Osmanlı devrinin en eski tarihci ve şairleri büyük babalarından kalma dilin temizliğini, arılığını saklamağa bir dereceye kadar çalıştılar isede, sonraları Osmanlı münevverleri Arabın ilim dilinde müstamel ıstılahları, Acemin edebiyatındaki sahte yaldızlı, parlak kelimelenr, iğreti terkipler ve düzme tabirleri türkçe yazılarda ve hatta gündelik hayat lisanında dahi kullanmayı zarafet alameti temeyyüz emaresi telakki ettiler. Türkçe sözler yerine bunları kullanmayı daha kolay buldular. Bunun neticesinde iki asır sonra Aşık Paşa ve Aşık Paşa zade lisanı münevver Türkler için bir yabancı lisan olmuştu. Münevver Türkler bu lisana, bugünkü Almanların kadim Gotların lisanına bakmalarına benzer bir nazarla bakıyorlardı. Köylerde saklanmakta olan Türkün eski, kuvvetli ve canlı millî dili şehirliler tarafından istihfaf edilir, kaba dil gibi telâkki olunurdu. Türklerde lisan inkişafının bu istikameti alması bir dereceye kadar kaçınması kabil olmıyan bir hal olduğu şüphesizdir? Çünkü bu, bütün, islâm âlemini, islam milletlerini birbirine bağlayan ecnebi kavimlerin istilâ ve tesirine rağmen bakı kalan iman ve din birliği neticesidir.

On dokuzuncu asırda şarkta garp medeniyetinin tesiri görülmeğe başladı. Bılhassa Türklerde Fransız harsım, Fransızların nefaset telâkkilerini kabule bariz bir temayül görüldü.

Bunun neticesinde zaten ötedenberi Arap ve Acem kelimelerinin boyunduruğu altında bulunan Türk dili üzerine Fransız harsı dalgaları akmağa başladı.

Bu suretle Türk dilinin orijinallığı, benliği, istiklâli, öz beyliği büsbütün yeni bir tehlikeye maruz kaldı. On dokuzuncu asrın nihayetlerine doğru, Osmanlı lisanına ecnebi lisanların tesiri, Türk dilini yabancı kelimelerin istilâsı, eskide ecnebi lisanların Alman diline icra ettikleri tesirden, Alman Iisanının yabancılaşmasından daha ziyade, daha derindi. Onun için milletperver Türklerin dillerini ayırtlama ve türkçeleştirme gayesini güden mesaisi, daha esaslı oldu, daha çabuk yemişler verdi, ve beklenilmeyen muvaffakiyetlerle neticelendi. Ecnebi dillerin tesirinden ve bu dillerden istiare olunmuş düzme nefaset telakkilerinden kurtulmuş yeni Türk diline uygun yeni edibiyat yaratmak lâzımdı.

ahmet yıldız

Hiçbir millet, her şeyi sarsan fevkalade vak’alar geçirmîş olsa dahi, asırlarca devam etmiş olan harsi tesir ve medeni vahdet rabıtalarından kendisini bir hamlede kurtaramazdı, böyle birden bire ayrılmayı istemek tehlikesiz de olmazdı.

Kendinde mündemic kuvvet ve kabiliyet, gayelerini müdrik şuurlu reislerin rehberliği sayesinde, tahammül edilmez bir şekil almış olan tarihi ve siyasî vaziyetten kendisini kurtarabilmiş olan Türk milletinin vazifesi, kendi benliğine uygun bir hars yaratmakdır; bu, siyasi kurtuluşun neticesi, ve istiklâlin diğer bir tecellisidir

Mehmet Emin Bey, Ziya gök Alp Bey gibiler bu gaye için azami surette ve muvaffakiyetle çalışmışlardı. Bu sahadaki yapılacak işler için, zemin hazırlamışlardı.

Şimdi onların başlamış oldukları bu işi bugün halkın ihtiyaçlarını nazar itibara alarak itina ile devam ettirmelidir, ilerletilmelidir.

Türkiye gibi demokratik bir devlette, gayet münevver, fakat küçük bir zümrenin kendi lisanını, fikir ifadesi şekillerini, bütün halka kabul ettirmek iddiasında bulunmağa hakkı yoktur. Luther ahdi atiki ve ahdi cedidi Almancaya tercüme ettiği zaman kelimeleri halkın yaşayan lisanından almağa, halkın lisanından, yazı dili yaratmağa nasıl çalışdise yeni Türkiye de yeni bir yazı dili yaratmak için, Anadolu da halk dilinde, halk lehcelerinde kullanılan söz ve ifade usullerini tetkik, ve tespit meselesine büyük bir ehemmiyet atfetmelidir. Anadolu lehçelerinde mevcut olan söz hazinesini toplamakla da iktifa olunmamalıdır. Anadolu halkının şiirlerini, türlü an’anelerini, hülasa, halkın bütün harsi mahsullarını da toplamak ve yazıda tespit etmek lâzımdır. Bunlardan umum millet efradının istifade edebilmesine yol açmak gerektir.

Bütün hazineler toplanıp neşir olunduğu zaman bu hazinede öztürk dilinin değerini bilen zevk sahibi yazıcılar, pek çok güzel kelimeler, tabirler, pek çok kuvvetli, bidai ifade usulleri bulurlar; edebiyat vastası ile bu kelimeler, buifade tarzları, umumun diline karışır, yazı Iisanında da makbul olur. Bununla de iktifa etmemelidir. Anadolu lehçelerinde unutulmış kelimeler yerine eski türk lehcelerinden alınmış sözleri yazı dilinde kullanmak suretile, bu sözleri yeniden yaşatmak lâzımdır. Bu yazı dilinin zenginleşmesi ve istiklâli noktaî nazarından çok faideli ve mühimdir.

Gazi milletinin Avrupanın medeni milletleri arasına girmesini kolaylaştırmak ve temin etmek için,Lâtin harflerini kabul etmeyi zaruri buldu, ve bu hususta gayet mühim, mâkul ve isabetli bir karar ittihaz etti. Bu kararım mutadı olduğu üzere, kendisine mahsus azm kudreti, enerji sayesinde hayat ta tahakkuk ettirmeğe de muvaffak oldu. Şimdi Türk dilinin yeni harflere uygun bir surette inkişafına yol açmak gerektir. İslam dunyasında bütün islâm milletlerinin lisanına girmiş, her müslümanın anladığı kelimeler, ifade tarzları mevcut olduğu gibi, Avrupa milletlerinin lisanlarında dahi bütün medeni lisanlarda müsta’mel müşterek, umumî ıstılahlar vardır. Bunlar sayesinde, bünyeleri itibarile lisanları bir birinden büsbütün ayrı olan, Lâtin, Jermen ve Slav milletlerinin bir çok telâkkî ve nazarlarının müşterek olması temin edilmektedir.

Bütün islâm milletlerinin lisanı gibi Türk dilide çoktanberi beynelmilel müşterek kelimelerin tesirine maruzdur. İleride de lîsan meselelerine vukufı olanlar, milletleri yaklaşdırmağa hiımet eden bu kelimelerin bu rollerini oynamakta devam etmelerine itiraz ve mümanaat etmeyecektir.

İlim lisanına birçok beynelmilel kelimeler girmiştir. Bunları çıkarmak mümkün olmayacaktır; ilim lisanında istimali zaruri olan yabancı kelime ve ıstılahlara karşı bit denk mil etmek üzere, dilin dahili bünyesi, ifade usulleri mutlaka, halk dilindeki şekillere uygun ve halkın ınkmasım temin edebilecek bir şekilde olmalıdır.

Sadri Maksudi Beyin esaslı ve derin tetebbü ve tesdiklere istinat eden bu kitabı Türk dilinin inkişafi tarihini ve bu günki halını geniş bir görüş noktasından bakarak tahlil ve tetkik ediyor, Türk dilinin ıslahı ve gelecekte türkçe edebî dil yaratma yolları hakkında dikkate şayan fikirler ileri süriyor, nazarı itibara almağa lâyık tedbirler teklif ediyor.

Biz yukardaki satırlarda bu fikirlerden ancak en mühim olanlarını zikir edebildik. Yeni Türkiyede müellifin fikir ve dilekleri müsait bir zemin bularak müsmir ola cağını ümıt ediyoruz.*

sadri maksudi

(*) Bu mukaddeme Breslau Darülfünunu profesörü herr C. Brockelmann tarafından yazılmıştır. Profesör C. Brockelmann bugün Avrupada otoritesi tanınmış maruf filolog ve mustaiklerdendir.

Arap edebiyatı tarihine ait kıymetli tetebbü ve eserlerinden başka, profesör C. Brockelmann son yıllar zarfında eski Türk lehçelerine dair değerli makale ve eserler neşretti. Profesör Brockelmannın bütün eserlerinin büyük bir ilmî salâhiyet, derin vukuf, esasli tetebbü mahsulü olduğunu bu gün her kes tasdik etmiştir. Profesör Brockelmannın Türk diline dair yazmış olduğu eserlerden en sonuncusu “Mitteltürkischer Wortschatz nach Mahmüd al-Kaşgaris Divan lugat at-turk” dır

C. Brockelmann
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)