Son Dakika



Dalgaların dövdüğü tek katlı otelin küçücük odası daha da küçülsün istiyordum. Oda büzüştükçe ısınacağımı düşünüyordum.

Çığrışan kargalar
Dağınık uçuşuyor kente doğru
Nerdeyse yağacak kar:
Yeri yurdu olanlara ne mutlu!

Kazdağları’nın eteğine konmuş olan Altınoluk, kahır yüklenmişti. Duyan olsa inanmaz ama sen geldin, yıllar yılı yağmaz olan kar, üstüme yağdı yağacak, der gibiydi. Evet, korktuğunu başına getirmiştim! Sabah, baktım ki Kazdağları’nın saçlarına aklar düşürmüşüm.

Klima, soğuk karşısında aciz kalıyordu. Akşamları lobi görevlisi Fatma Hanım’ın naif sohbetleriyle, sabahlarıysa resepsiyon görevlisi nur yüzlü Melek Hanım’ın yarenliğiyle içimi ısıttım. (Melek Hanım, Âşık Mahsuni’nin can dostu, Amasya erenlerinden bir kâmil kızıdır.)

Vakitsiz çıkagelen mihmandarın, zaten kısa olan zamanı budamasıyla dile lezzet çalan muhabbetlerimiz kısa kalır oldu. Sen bekle nur yüzlüm, yine gelirim, şurada yaza ne kaldı ki?

Çığrışan kargalar
Uçuşuyor kente doğru, dağınık
Nerdeyse yağacak kar:
Yeri yurdu olmayana çok yazık!

Bakılmasın lobideki cevvalliğime! Odamda, artık iyiden iyiye kabullenmeye yüz tuttuğum düşünceler üşüşüyordu hüzün sağanağı hâlinde. Sanki bir gün nerde nasıl bulunacağımın kehaneti vücut buluyor gibiydi. Ezelden duyageldiğim bir söz düştü usuma:

“Şu yalnızlık içerisinde bir gün ölür gidersin de belediye gömdükten sonra duyarız!”

Ağızlardan yeller alsın! Köyümden uzak düşersem ben bir daha bir daha ölürüm!

Dilsiz ve soğuk binlerce çöle
Açılan bir kapıdır dünya!
İnsan senin yitirdiğini yitirse
Bir yerlerde duramaz bir daha!

Bundan birkaç zaman evvel gazetelerde sarsıcı bir haber okumuştum. Bodrum’un Farilya’sında yaşayan emekli bir öğretmene yıllardır ulaşamayan kardeşinin jandarmayı uyarmasıyla kapı kırıldığında öğretmenin cesedi yatağında çürümüş hâlde bulunur. Çürümüştür çünkü öleli tam beş yıl olmuştur. Komşularına sorulduğunda sessiz sedasız kimsesiz efendi bir adamdı.

Gözükmeyince sanıyorduk ki tek yakını olan yurtdışındaki kardeşinin yanına gitmiştir, derler.

Uç git kuş, söyle ezgini
Issız çöl kuşlarının sesiyle!
Göm, gizle, ey çılgın, kanayan kalbini
Buzların, alayların içine!

Yalnızlığın yurdu yoktur. Yalnızlık orada, burada, her yerde! Bir yalnızlık hikâyesini de dışarıdan alalım.

Playboy dergisinin 1959 yılı kapak güzeli Yvette Vickers, 2010’da Los Angeles'teki evinin yatak odasında ölü bulunduğunda cesedinin doğal olarak mumyalandığı görülür.

Kalp krizi geçirdiğinde klima önüne düşer. Klimadan gelen soğutulmuş kuru hava, cesedin bozulmadan kalmasını sağlamıştır.

Playboy aktrisinin bilgisayarı incelendiğinde görülür ki öldüğü için yanıtlayamadığı 16 bin Facebook postası varken, Twitter (X) hesabınaysa 880 tweet atılmış.

Öldüğünü, aradan bir yıldan fazla zaman geçtikten sonra boşalmayan posta kutusuna dikkat kesilen bir komşusunun sararmış mektup merakı ortaya çıkarmış.

Sosyal medyada aktifti ama bu onu tek başına ölmekten kurtarmaya yetmemişti.

Sonumuzu erken görür oldum bu donuk çağda, yalnızlık her daim yoldaş sana bana.

Süslü bir cümle kurmak için kullandığım “yoldaş”ı Özdemir Asaf’tan yardım alarak yerine oturtayım.

İnsanlar
İnsanların içinde
İnsana hasret yaşarlar.

Bilim insanlarının, yalnızlık travmasına ilişkin, yok günlük on beş sigara tüketimine bedel öldürür, yok kalp damar erozyonuna uğratıp felç eder, yok obezite eşliğinde erken ölüme neden oluyor gibi bilgilendirmelerini es geçiyorum. Hele Alzheimer’i hızla geçiyorum.

Psikologlar “yalnız” yaşamakla “yalnızlık” arasında büyük farklar olduğundan dem vurmaktalar. Yalnız yaşamak, fizikseldir; yalnızlık, duygusaldır.

Yalnız yaşayanın, istediği bir zaman diliminde hobi niyetine kapalı devre gerçekleştireceği herhangi bir edim ona keyiftir. Bilir ki biraz sonra dışarı çıkarak kalabalıklarla organik (insani) ilişkilere geçecektir. Yalnızlıksa, organik dayanışmacı kalabalıklarını yitirmek suretiyle duygu dünyasındaki yoksunluklar eşliğinde beyinsel küçülmelerdir. Dolayısıyla sanayileşmiş modern toplumların bir gerçeği olan yalnızlığın gidericisi, “aylaklığa övgü çalar” gibi sosyal medyada hedefine ulaşıp ulaşmadığını dahi bilemediğin boş avara salvolar olamaz, olamıyor nitekim.

Yine, yalnızlığa çare mi yoksa kapitalizmin yeni bir oyunu mu? Birkaç zamandır dijital yaşama dair “Metaverse” adı altında bir tartışma fırtınası estiriliyor ki bilgilendikçe vaylar başıma olacak, diyorum.

Herkesin anlayacağı şekilde kısaca tanımlayayım. Metaverse, elektronik cihazlarla yaratılan sanal gerçeklik ortamında sanki bedeninizle oradaymış gibi kendinizi zihinsel olarak içeride hissetmenizin adı olacaktır. Yapay (sanal) fiziksel bir evrende yapay adlarla (avatar) yarattığınız yapay dünyalarda yaşayacaksınız artık. Karşınızdaki adamlar-kadınlar da sahte olacak.

Örneğin üzerinde hiç mi hiç tasarrufta bulunamayacağınız Galata Kulesi şimdiden, fahiş rakamlarla, şahıslar adına alınıp satılmaya başlanıldı bile. Belki de bir Playboy güzeliyle sorunsuz aşk hayatı yaşayacaksınız. Nitekim basbayağı bildiğiniz bir bomba kadın ya da adam otomobilinizde size canlı kanlıymış gibi evet evet sağ koltukta oturarak navigasyon görevi yapacaktır.

Hayali kumaş kreasyonları içerisinde hayali şatolar, uçan arabalar, dev dalgalar arasında sarsıntısız gezinen teknelerle hemcinslerinize ya da çok hasetlik gösterdiklerinize karşı fors atarak sosyalleşen (!) “homo sapiensler” olacaksınız. Kim bilir sulandığınız sanal avatar (partner) 30 yaşındayken aslında gerçek sahibi 70 yaşındaki bir geçkindir.

Kimsenin yüzüne haykırmıyorum ama sosyal medyayı kutsayanlar biline ki benden değillerdir. Ona diyorum ki a be sanal sanrı cahili, ta o zamanlarda var olsaydı bu medya icadı şimdi tıpkı sen gibi kutsadığı sanal ortamla yetinen “Mustafa Kemal”, “Atatürk” olamazdı. Onun da tıpkı sanal tutsaklar gibi çıkmadığı evin içerisinde Twitter’la gaz indirmek neyine yetmezdi ki?

İnsanların avuç içleriyle gözlerinin arasına şu küçücük düşmanlar (cep telefonu) girmeden öncesini düşünsenize?

Kahvehanedeki akranlarınızın pişpiriklerini seyretme hazzıyla iki üç de organik sözler söyleyerek beyninize ve dilinize işlerlik kazandırıyordunuz. Şimdiyse ne mümkün yanınızdakinin avuç içine dalmak? Nerde kaldı o annelerinizin dürümler dürüp elinize tutuşturduğu hazlar? Organik arkadaşlıklar öldü. Sosyal medya, sosyalleştiren değil, yalnızlaştırandır.

Bir arkadaşım “N’apim ‘yalnız’ hâlime dermanı nereden bulayım, başlıyorum ona buna sarmaya.” demişti. Gelinen noktada onun bu bağımlılığına özel torpil geçiyorum. (Sosyal medyayı kökten tu kaka etmiyorum. Salt iletişim işlevine evet.)

Yönetmen Spike Jonze, “Aşk” adlı filminde bu çağın yalnızlığını anlatıyordu. Yalnızlıktan mustarip olan başkarakterimiz Theodore, adı Samantha olan bir yapay zekâ programına âşık olur. Gide gide Samantha’nın sanal varlığıyla kendini mutlu hissetmeye başlar. Bir gece karşılıklı konuşurlarken Samantha “O odada olmak nasıl bir his?” diye sorar. Kahramanımız Theodo da “Ah keşke bu odada sen de olsan, sana sarılırdım.” dediğinde Sanal Samantha “Bana nasıl sarılırdın ki nasıl dokunurdun?” diye sorar. Öyle ya bir uygulamaya sarılmak ne mümkün?

Yalnızlık çeken o arkadaşıma gösterdiğim hoşgörüyü, sıradan Theodoları bir süreliğine mutlu edecekse sanal Samanthaların icadı için de göstersem mi? Hayır hayır kalsın!

Mademki çağcıl bir hastalık söz konusudur o zaman çare doktor, diyoruz.

Bizi “yalnız” yaşamaktan da “yalnızlık”tan da gerçek aşk kurtaracaktır aşk! Ya da diğer adıyla sevda. İster peşkeş çekilmiş “ülke” denilen bir varlığa, ister “Ülker” adlı bir kıza sevdalanın ki varlık sebebiniz, aşk evreninde anlam kazansın. Aksi hâlde hayatınız,

Hasan Ali Toptaş’ın “Söyleşiler Kitabı”nın adı olan "Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız" tanımına hapsolur.

İnsan biter de aşk bitmez.

E yazı aşkı güzel de sırf yazmak için otele gelmedim ki çıkmam gerek. Peki, o zaman alelacele Charles Bukowski’yle bilim insanlarını çatıştırarak yazımı ucu açık bağlayayım.

Bukowski der ki:

“Yalnız olmak, yanlış bir kalpte olmaktan iyidir.”

Düşünmeye değer: Bukowski mi haklı, bilim insanları mı?

***

*Yalnızlık Şiiri: Friedrich Nietzsche
Çeviri: Behçet Necatigil

Sami Günal
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)