Son Dakika



Dünyada ve ülkemizde, ödüller hep vardı. Kimi zaman, insanlar arasındaki yapısal ve düşünsel ayrılıkları sezdirdi ödüller. Arada bir, eş dost tanıdık arasında pay edildi. Sanat alanlarında satışın canlandırılması için araç olarak kullanıldığı da oldu. Ne ki, hakkın yerini bulduğu — çok sık olmasa da — söylendi bazen.

Fakat ödüllü yarışmaya katılan ürünü, bir «meta» gibi değerlendiren yarıştırma anlayışı nasılsa, nedense var olabildi. Peki kim kimle yarışmaktaydı? Nasıl yarışmaktaydı? Hep soruldu bunlar. Üstelik çoğu sanatçı, yarışan yapıtlar içinde en iyi, en değerli yapıtın kendisininki olduğunu düşündü, vurguladı.

Oysa bir yarışma, güzelliklerin, duyarlıkların karşılıklı etkileşerek yücelmesi, daha etkili kılınması ve toplumsal ereklere yararlı katılımlar çoğaltması amacıyla yapıldığında olumlu olabilir, genel geçer yarıştırma tanımının dışına çıkabilir. Sevgiden, barıştan, emekten ve özgürlükten yana birliktelikte yeri olur, sevinçler paylaşılır. 

Aslında, bir sanatçı için en büyük ve en anlamlı ödül yığınsallaşmak ve daha çok yaratarak, insanı ve doğayı en olumluya ulaştırmak uğraşında varolmak ve bu harca emeğini, düşüncesini katmadaki coşkuyu duymaktır, duyabilmektir.

VEYSEL ÇOLAK

Türkiye'de ödül mekanizmasının sağlıklı işlediğine inanmıyorum. Ne denir? Sonucu, jüri üyelerinin köşe başı — masa başı toplantılarında öğrendikleri ödüllerin işleyişine, sanıyorum merhaba denilemez. Bırakalım, el ovuşturanlar ödül alsın. Bırakalım, Kayserili eşeğini boyayıp yeniden satsın, Pazar ola derken, iyi niyetli insanlara, kıyısına bakıp bezini almamalarını öneririm.

GÜLTEN AKIN

Ödül, sanatın bir ana sorunu gibiymiş sunuluyor özellikle son yıllarda,

Ancak, içinde bulunduğumuz toplum bize ödül kurumunu getirip dayatmıştır. Bundan vazgeçemiyoruz.

Ben ilgili olduğum ödül dolayısıyla biliyorum, geçen yıllarda ne kadar çok ayıklarsak ayıklıyalım ödül alacak değerdeki eser sayısı  5-6 kitabın altına düşmedi. Ancak bunlardan bir tanesi seçilmek zorunluluğu da kaçınılmazdı bugünkü ödül yönetmeliğinin karşısında. Gözlemlediğim olgu, ödüle başvuran eserler içinde çok kişinin bu ödülü almaya hak kazanacak değerde olmasıdır. Aslında, birkaç kişiye ödül verilmesi ödülün doğası gereğidir.

Sonuçta eserlerden biri ödülü aldığında doğaldır ki diğerlerine haksızlık yapılmış olacaktır.

Gerçekte ödüller, bugünkü koşullar altında yarar sağlayıcı olmaktan çok zarar oluşturmaktadır. Gereksiz yere bazı insanların çalışma azminin kırılmasına neden oluyor. Bu konuda da haklılar.

Öyleyse ödül yönetmeliğini değiştirmekde ben yarar görüyorum. Bu arada elbette ki bu işe para yatıranların ticari amaçlarını göz ardı etmememiz gerekiyor. Onlar ki sanatın ana sorunu olarak ödülü öne sürüyorlar, yapıları gereği.

Şüphesiz ki ödüllendirme ve cezalandırma anamalcı toplumun temel gereklerinden biridir.

Bir şeyleri ortadan kaldıramazsak onu düzenlemeye gitmemiz gerekecektir.

Ödül, aslında ne yazarın ne de sanatın asıl sorunudur.

Ödüllerin gençlere verilmesi taraftarıyım.

ERDAL SEVİNÇLİ

Nalıncının keseri kesercinin nalını
Kesercinin nalını nalıncının keseri: ÖDÜL

Beğenilme, insanla varolan bir duygudur. Bu duyguyu anlamlı kılan, sanırm aynanın bulunuşu olmuştur. Aynayla bütünlenen göz ve beyin arasındaki bağıntı, beslenme—beğenilme duygularını sürekli arttırmıştır.

Ancak, beğenilme duygusu. Narkissos'un «saplantısı» olunca, başımıza dertler, açılmış; beğenenler, beğenilenler bir yarışmada bir araya getirilmiş, çoğaltılmış... Ve beğenilme duygusu, beğenenlerden ödül beklerken, güzelliğini de bütünüyle ortaya koyan olmuş... Fakat ödüller az, güzeller çok bütün güzeller de güzel olunca, yarışmada sıralama «avuntusu» doğmuş; güzeller beğenilme duygularını, beğenenleri «yakinen» tanıma yoluyla ölçer olmuşlar... Ödülleri almışlar... Nalıncının keseri hep kendini, kesercinin keseri de hep kendini beğenince, ödül, satın alan olmuş, satılan unutulmuş... Olan hep nalına olmuş...

Bugün dünyada ve ülkemizde, sanatsal ürünlerin değerlendirilmesi amacıyla birçok ödül, güzeli seçmek için bir araya gelen beğenme duygusu gelişmiş insanlara bağlı olarak bize sesleniyor. Kimi kişiye bağlı olarak dar bir alana seslenirken, kimisi bir devletin politikasını belirleyenlerin adını taşıyor, kimisi de ülkeler arası güzelliği bulmayı amaçlıyor. İlginçtir, bu ödülleri veren ve seçen kişiler, önceden kendilerini koşulları belirlenmiş «ölçütlere» uydurarak davranıyorlar ve her seferinde de «aynı güzeli» seçiyorlar... Fakat güzeller, nedense sonradan kendilerine de güzel gelmiyor ve seçicilerin adları kalıyor da güzeller unutuluyor... Bu arada sadece adı unutulmayan ödüller de sürekli madalyalarla süslenerek yaşatılıyor. Ne hikmetse adı Nobel olan dinamit ödülü her seferinde patlıyor, fakat her seferinde de güzeller «gece» seçiliyor...

Gelelim seçilemeyen güzellere… Hangi ülkede, hangi yarışmada, hangi ödül adı altında olursa olsun, seçilemeyenler «muhalefeti» oluştururlar. Ve seçilenin kusurlarını bulmada «birinci»dirler. Ancak ödülün bir yarışma ve bu yarışmanın koşullarının, beğenenlerin «duyguları olduğunu» bilerek, kendi istekleriyle katılan ve beğenilmeyi bekleyenler, dükalıkların surları içinde yaşayanların birbirlerinin sırtlarını kaşıdıklarını unuttuklarından hırçınlaşırlar... Ödül yönetmeliğini, ödül veren kişilerin «kıllarını» sayarak kendilerini ödüllendirirler... Ancak beğenilme duygularının coşkunluğundan olsa gerek aynaya bakmayı unuturlar... Çünkü arada da olsa, seçilen güzellerden, beğenilen de mutlu, beğenen de mutlu «atasözü» gibi herkes memnun olur... Ve resmi, özel ideolojileri dinlemeyen sanat ürünleri ölümsüzleşir... Ya da «binek taşı büyüklüğünde» elmasları paylaşmak için ödüller özellikle «elmaslara» verilir. Bu seçimin de pek gürültü çıkardığını duymayız.

 

Muhalefet oluşturan «ödül yarışmacıları» yanında, ödül almadıkları halde, nice «ödüllü ölümlüyü» topraklarında rahatsız eden «ödülsüz ölümsüzler» çoğalmakta, beğenilme duygularını «sırt kaşıyıcılarından» beklemeksizin yarına ulaşmaktadırlar.

Amacımız salt ödüle karşı çıkıp ödülün varlığını yadsımak değil. Her ödül alanın «mükemmel» olduğunu ya da «beş para etmediğini» yargılamak da değil Ancak ödülü veren ile ödüle aday olanların beğenme —beğenilme duygularını göz önüne getirdiğimizde, ödülü veren ile ödüle aday olandan beklenen ne? Sanırım ölçütleri iyi belirlenmiş bir ödül yönetmeliğinin yanında ödüllendirmeye «hak kazanan» yapıtın seçimi gerekçesini içeren ortak açıklamaların gelenekselleşmesi ile ödüllendirilmek amacıyla yarışmaya giren, kendi yapıtına— doğal olarak beğenilme duygusuyla hayranlık duyan sanatçıların, kendi yapıtlarının değerini her zaman ödüllerin belirlemediğini öğrenmeleri...

Çünkü otuzu geçkin şiir yaptı ile ödül alıp da yarına kalmayan, kalamayan bir ozan yerine tek şiiri ile yarına kalan ozan olmak arasında... fark vardır... Çünkü kesercinin nalını mı, nalıncının nalını mı, ödülün etkinliğini belirler diye bir yargıyı seçiciler ile yarışmacılar daha öğrenemediler.

MUZAFFER İLHAN ERDOST

Ödüllerin, kuşkusuz, bazı yararları vardır. Yayınlanan kitapların sağlıklı bir biçimde izleme olanağı bulamayan ya da yayınlanan kitapları bir bütün olarak irdelemesinden yoksun okur açısından, ödüllerin duyurucu ve ilgi uyandıran etkisi oluyor. Buna karşılık, kusurları olduğu da bir gerçek. Bizim gençliğimizde, ödül konusu, zaman zaman yoğun biçimde tartışılırdı. O günden kalma izlemim şu: Ödüller, iyi. Ödül almak daha iyi. Ama bu konuyu büyütmek, konuya olduğundan fazla bir önem vermek doğru değil, Ödülleri tartışmak ise, bugün için bana anlamsız geliyor.

Hiç değilse, daha gerekli konular bulunduğu bir ortamda, ödül üzerine böylesine eğilmek pek doğru değil sanıyorum.

YARIN DERGİSİ

Ödüller sanat ve edebiyatımızın yoksulluğuna çekilmiş birer cila olmaktan öte bir işlev taşımıyor artık. Danışıklı dövüşlerin ilkesizliğinde olumlu bir yan aramak da boşuna. Hep aynı seçici kurulların, hep aynı kişilere, hiçbir gerekçe göstermeksizin dağıttığı ulufesnin adı ödül olmuş; toplumcu gerçekci sanat ve edebiyatımızın neyine! Olumsuzlukların sıralanmasında hiç kimse başkasından geri kalmıyor ama, olumlu yanlarına değinilmeden de geçilmiyor. Basın tekellerinin kardan öte amaç taşımayan yayınevlerinin kurduğu el altından desteklendiği ödüllerin olumlu bir yanı kalmamıştır. Hele bir gerekçeli raporların yayınlanması yürekliliğini gösterelim, ondan sonra tartışması kolay.

(Körfez dergisi, Ekim 1983)

 

Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)