Neyse ki Carlos Fuentes var / Adnan Azar
Neyse ki Carlos Fuentes var. İkinci kez, yine ürpertilerle elime aldığım Kutsal Bölge'yi, farkında olmadan baştan sona katettim. Ulysses, yeniden yaratılıyor imge yüklü bu metinde
Ayrıntı Yayınları ülkenin kültür yüzeyinde çölde vaha. okumaya kalan ömrüm yetmeyecekse de neredeyse bütün yayınlarını edindiğim kişilikli, omurgası olan yayınevlerimizden. Gregory Dart'ın Karşılıksız Aşk'ı da alıp, 'nasılsa okurum' diyerek rafta unuttuklarımdan. İkinci bölümünden başlayarak kurmaca bir metnin sınırlarını zorlamak bir yana, birdenbire bir 'akıl defteri'ne, giderek 'ilk yardım kiti'ne dönüşüveren Karşılıksız Aşk, özensiz çeviri tutumuyla da şaşırtı beni. Dart'a, 'romantik edebiyat' öğretmenliğini sürdürmesini, sevdiğini öğrendiğim operaya sımsıkı sarılmasını, Ayrıntı Yayınları'ndan uzak durmasını salık veriyorum. kitabındaki 'tacizci' lucy'yi bir kere daha düşünüp değerlendirmesini de! Neyse ki Carlos Fuentes var. İkinci kez, yine ürpertilerle elime aldığım Kutsal Bölge'yi, farkında olmadan baştan sona katettim. Ulysses, yeniden yaratılıyor imge yüklü bu metinde. Haz ve sayısız tuzak. Şiir tadında değil; bir uzun şiir Kutsal Bölge. Çevirideki titizlik, Fuentes kelimelerindeki büyüyü geçiriyor okura. Handan Akdemir'in emeğini özellikle anmak gerekiyor. Bir başka çeviri mucizesi de Cemal Yardımcı'dan. Georges Perec'in zaten bir 'olmaz'ı gerçekleştirerek, Fransızcanın en çok kullanılan sesli harfi olan “e”ye hiç başvurmadan yazdığı Kayboluş, bir tür sadakat'la, Cemal Yardımcı tarafından, yine “e” harfine dokunulmadan Türkçeleştirildi. Roman karşıtı bu öncü metin bir çığlık aynı zamanda; lirik ve akıl dolu. bunları, Perec'in okumayı yine ertelediğim, otobiyografi ve tasarı eskizleri, tutanaklar, kısa anlatı ve eleştiri notlarından oluşan Doğdum başlıklı 'ince' kitabı düşündürdü. Perec'in sadece yazınsal oyunlarını değil, kimlik ve bağlanış arayışlarının açık ipuçlarını taşıyan bu metinler, göç ve kaçış, sürgün ve kopma, bellek ve hatıra gibi izlekler çevresinde yol alıyor. Türkçe'de ilk kez Zafer Aracagök'ün şiir, öykü ve denemeleri arasından seçerek çevirdiği, Ateşler kitabıyla tanıdığımız 1970 sonrası Amerikan edebiyatının çizgi dışı yazarlarından Raymond Carver, bu kez Cevat Çapan'ın değerli çeviri emeği sonucunda Bilmezsiniz Aşk Nedir başlıklı şiirler toplamıyla okur önünde ve başucumda benim. carver, ilk bakışta şiir gibi durmayan, sonra sonra okuyanı içine alan dizeler yazmış. Önünde Boş Bir Uzam, Öteki Günler Gibi Bir Gün (1974)'den bu yana, en başa ve bugüne doğru ısrarlı bir merakla izlediğim Demir Özlü'nün, sürgün küçük bulutlar başlıklı toplu öykülerinden hemen sonra okur önüne çıkan son anlatısı. Bir Berlin ıssızlığı içinde, yalnızlığı bir gizem yolculuğu olarak, korunaklı bir alandan yazıyor Demir Özlü: edebiyattan düşünceye, tarih ve siyasete uzanan kanallar boyunca kafelerde, merkez istasyonlarda yalnızlığın sürekli biçim değiştiren gölge-formlarıyla kendi serüvenini yeniden ve yeniden katediyor. Dil'in okunaklı bilinciyle. Demir Özlü yaşadığı gibi yazmıyor; yazdığını yaşıyor. Ursula Leguin'e hep dönenlerdenseniz, onun eşsiz kitabı Hep Yuvaya Dönmek'le deneyin bu kere. "Ütopyalar imkansızdır. ama yazabiliriz." diyen Leguin, bugünle hesaplaşmak için geleceğe bakıyor. henüz olmayan bir coğrafyada, günümüzden binlerce yıl sonra yaşadığı/yaşayacağı varsayılan 'keş' halkı üzerinden, heyecan verici ve ama inandırıcı bir ütopya kuruyor. Bir barış ve sağduyu ve ümit daveti Hep Yuvaya Dönmek. Pürüzsüz çeviri yine Cemal Yardımcı'nın. Thomas Bernhard da vazgeçemediklerimden. Tabii çevirmeni Sezer Duru'yla birlikte. Odun Kesmek'ten bu yana tutkuyla bağlandığım Bernhard'ın Yürümek ve Evet, bir arada. Yürümek anlatısı, düşünmenin ve yürümenin içiçelik ritmiyle, hayat karşısındaki çaresizliği, tekrarların sınırını zorlayan bir vurgu imi. Evet'de ise 'felaket' bir dünyanın felaket doğurduğu gerçeği yüzümüze vuruluyor. Daha ne olsun!.. Adnan Azar
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR