Son Dakika



Macarların Ailelerin mensubiyeti meselesi şahısları nasıl menşei (meşgul ederse, kavimleri de, menşeleri meselesi aynı şekilde her çağda meşgul etmiştir.

İlk defa müstakillen öğretici veya eğlendirici gestalar ve âlimane tarihi eserler yazan saray papazları tarafından basit şeyler sayılmış ve maalesef bugün artık kaybolmuş olan Macar efsaneleri arasında, şüphesiz bu menşe işiyle ilgili birçok efsane de vardı.

Eski ananeden alındığında şüphe olmıyan kız kaçırma efsanesi, kıral Kun Laszlo'nun(1) saray rahibi Simon Kezai'nin kronikasında bize kadar gelebilmiştir.

Bu efsaneye göre Hunor (Hun eri) ile Magor (Macar) Azak denizi (2) bataklıklarından geçerek ilerlerken bozkırda erkeksiz eğlenen kadınlara, Belar'ın (Bulgar'ın) oğullarının zevcelerine raslıyorlar.

Bunlar arasında Alanlar hükümdarı Dula'nın kızları da bulunuyor. Bu kızlardan biri Hunor'un, öteki Magor'un zevcesi oluyor. Birinci evlenmeden Hunlar, ikinciden de Macarlar neşet ediyorlar.

Aziz Laszlo devrinde kaleme alındığı muhtemel olup bugün kaybolmuş bulunan milli kronika: Ana-Gesta ile buna dayanarak yazılan ve araştırmanın bugünkü durumuna göre, kıral ll. Bela'nın kâtibi olması muhtemel görünen Anonymus'un eseri, Arpad'ların dünyanın kırbacı Attilâ neslinden olduklarına dair olan Arpad hükümdar ailesi ananesini de muhafaza etmişlerdir ki, bu da keza o zaman milli şuurda yaşıyan Hun-Macar akrabalığının bir delilidir.

Milletimizin menşei hakkında esasen yazılı kayıtlar kalmamıştır. Kavimlerden çoğunun ana tarihlerinin, dolayısiyle menşe ve teşekküllerinin meydana çıkarılmasında olduğu gibi Macar ana tarihinin aydınlanmasında da mukayeseli dil bilgisi büyük yardım sağlamıştır.

Esaslı olarak tekemmül eden metotlariyle dilcilerin çalışması bize kadar hiçbir yazılı yadigârı gelmemiş çağlara bile ışık vermekte ve ananeleri ancak yüzyıllarca sonra zaptedilmiş devirlere ait bilgilerimizde doğru ile yanlışı aynı muvaffakıyetle ayırabilmektedir.

Efsaneler içinde kaybolup giden devirler hakkında bizi, bilâhara tesbit edilmiş olan kavim ve şahıs adları tenvir ediyor. Dilde ve dilin bin yıllık inkişafı boyunca vücut bulan tabakalarında dilci, milyonlarca sene zarfında arka arkaya meydana gelen arz tabakalarını birbirinden tefrik edebilen bir jeolog gibi, dilin en eski tabakasına ait sözleri bulup ayırıyor; yine jeolog eski tabakaların bünyelerinden geçmişin milyonlarca senelik hayatını nasıl çizebiliyorsa, dilci de dile dayanarak her hangi bir milletin teşekkülünü gözlerimiz önünde canlandırabiliyor.

Macaristan'da mânevi ilimler arasında en fazla gelişme gösteren mukayeseli dilcilik son 15-20 sene içinde milli menşein araştırılmasında hakikaten pek büyük hamleler yapmış ve Macar kavminin Fin ugor-Türk kavim unsurlarının karışmasından meydana geldiğini, her türlü şüpheden uzak olarak ortaya koymuştur.

Dilimizin gösterdiğine göre Macarların cetleri milâttan binlerce sene evvel Ural dağlarının yakınında ve bu dağın Avrupa tarafında Finugor kavimlerinin cetleriyle birlikte yaşamışlardır. Finugorların batısında herhalde İndogermanlar, doğu cihetinde de Türklerin ceddi bulunuyordu.

Mütaaddit gramer uygunluğu ve bazı müşterek kelimelerin mevcudiyeti Ural anakavminin her iki komşu kavimle olan münasebetinin hâtırasını muhafaza etmiştir. Bu anakavim daha sonra bilinmiyen sebepler yüzünden yine “İsa'dan binlerce sene evvel” kuzeye çekilmiştir. Bu kavmin aşağı medeni seyivesi hakkında kati mütalar yine de ancak şöyle böyle tesbit edilebiliyor. Ural anakavminden ilk olarak Samoyedler ayrılmışlar, diğer Finugor kavimlerin cetleri ise daha asırlarca bir arada yaşamışlardır, hiç olmazsa Samoyedcenin istisnasiyle bilümum Finugor dillerinde görülen sözler bunu göstermektedir.

Bu beraber yaşamayı ilim, milâttan evvel üçüncü binyıla, hem de Orta-Volga ile kolları bölgesine koymaktadır. Arany 'altın', ezüst 'gümüş', meh 'arı", mez 'balf, szaz 'yüz' v. s. İran medeniyetiyle temasın hâtırası olan kelimeler, Samoyedce hariç, Finugor dillerine bu devirde girmiştir.

Finugor anakavmi en aşağı milâttan iki bin yıl evvel batı ve doğu olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Fin-Perm anakavmi denilen batı kolu, bundan da bin sene sonra Züryen, Votyak, Çeremis, Mordvin şubeleriyle Baltık denizine doğru çekilen Fin ve Est kavimlerine bölünmüştür.

Ugor adiyle anılan doğu kolu ise Ostyaklar, Vogullar ve Ana-Macarlardan mürekkeptir. Bu kol, yani Ugor anakavmi Volga üzerinden Ural eteğine doğru uzanmıştır.

Ana-Macarlar burada akraba kavimlerle birlikte had denilen kan rabıtasına dayanır soylar halinde ve birer soy reisinin (urun) idaresinde yaşıyorlardı. Bu anakavimde siyasi teşkilâttan, kabile teşkilâtından henüz biç bir iz yoktur; bunlar diğer Ugor kavimleri gibi, hattâ bundan iki bin yıl sonra dahi, kan gütme yüzünden birbirleriyle mücadele eden âile grupları halindedirler. Medeniyette ise oldukça büyük ilerleme görülüyor: madenleri tanımışlar, onlu sayı sistemini öğrenmişlerdir.

Alışverişe ait bazı Finugorca kelimelerin gösterdiğine göre iptidai mahiyette ticaret de yapmışlardır.

Ügor anayurdunda Macarlar Altaylı bir kavim olan Batı Türkler ile temasa geliyor ve Ugor akrabalarından ayrılarak Batı-Türklerle birlikte Kafkas civarına, Kuban'ın aşağı mecrası bölgesine göçüyorlar.

Batı-Türkler belki Macar topraklarını zaptedip bu kavmi hâkimiyetleri altına almışlar, teşkilâtlandırmışlar ve yeni bir kabile olarak kendilerine raptetmişlerdir. Macarlar henüz kuzeydeki yurtlarında iken atlı göçebe kavim haline inkılâb etmişlerdi. Aksi takdirde — Türklerin rehberliği altında da olsa — bozkırlar, aşırı uzun yollar katedemezlerdi. Lo 'at', nyereg 'eyer' kelimeleri de Ana-Ugorca sözlerdendir.

Batı-Türkler Türklere has askeri teşkilâta sahip olmakla beraber barışsever sivil meşguliyetler bakımından diğer Türk kavimlerinden daha yüksek seviyede bulunuyorlardı. Hayvan besleme, ziraat, bağcılık, bahçecilik ve sanata ait birçok mefhumları Macarlar bunlardan öğrenmişlerdir.

Macarların ahlâk mefhumları da yine bunların tesiri ile esaslı surette zenginleşmiştir: erdem 'erdem', ün 'günah', gyarlo 'âdi', bocsat 'affetmek' gibi kelimeler Macarcaya Batı-Türkçeden geçmiştir.

F. Eckhart
(Macaristan Tarihi, Macarcadan çev. İbrahim Kafesoğlu. Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1949. s. 1-4.)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)