Büyük adamların kitabın değeri üzerinde aynı fikirde olmaları yersiz bir değerlendirme değildir. Kitap hakkında yüzlerce vecizeyi, atasözünü yanyana getirsek yine de, kitabın büyük ve vazgeçilmez değerini lâyıkıyla anlatamayız. Okumak, şüphesiz tutkuların en asilidir; akıl, muhakeme ve hayal gücünü çalıştırır; bir renk, kuvvet ve anlam katar; insanı iyiye, güzele, mükemmele, doğruya götürür.
Medeniyet âlemine büyük eserler kazandıran insanlar okumak suretiyle kendilerini yetiştirmişlerdir.
Sadece gözlerle, gelişigüzel okumak insana hiç bir şey kazandırmaz. Okumak da bir sanattır. Bu hususta Walter Winkelman'ın açıklamaları oldukça ilgi çekicidir. Şöyle ki:
"Goethe, Eckermann ile konuşmalarında doğru dürüst okumayı öğrenmek için seksen yıl harcadığını, yine de bu amaca kendini tam ulaşmış saymadığını söyler. Goethe, bu sözle, besbelli okullarda öğrenilen okumayı değil, fakat bu alışkanlığı, işlete işlete onu gerçek okuma sanatı haline getirmeyi anlatmak istiyor. Bizim burada ele almak istediğimiz okuma da, özlü bir zevk ve sevinç veren gerçek okumadır. Okumanın çeşitli ve sürekli zevkini duyabilmek için yalnız tecrübe değil, bir çeşit hüner sahibi olmak gerekir.
Vakit öldürmek için okuyanları düşüncelerimizin dışında bırakmak istiyoruz. Bu okuyucu için seçme yoktur; en değersiz kitaplardan tutun da sürüm için büyük özenlerle hazırlanmış magazin ve dergilerin bekleme salonu edebiyatına kadar, eline ne geçerse okur. Dedikodular, şişirilmiş haberlerle yüzevde ve ayrıntıda gezinen bu yazılardan öğrendikleri ile yetinir.
Günümüzün ağır yaşama koşulları içinde bu çeşit yazılara ihtiyaç duyulmasını tabii karşılıyor ve yorgun bir kafanın böyle bir kitap ya da dergiye sarılmasını suçlamıyoruz; ancak, tehlike basit okuyucunun bu yazılarda bütün hayatı bulduğuna ve bunlarla dünyada olup bitenleri kavradığına inanmasıdır.
İkinci bir tehlike de bu dergi ve gazetelerin ailede günlük lektür olup kalmasındadır.
Bu türlü yazılar bize acaba bir fayda sağlar mı? Gerçek bir değer sanarak okuduğumuz bu yazılar, üzerimizde hiç bir etki yaratmadan, sinemalarda seyrettiğimiz haber filimleri gibi çabucak unutulup gidecektir. Ciddi okuyucu bunlarla yetinmez. O, üstün bir amacın peşindedir. Eski bir atasözü: 'Söyle dostunu, söyliyeyim kim olduğunu' der. Biz bunu değiştirerek: 'Söyle okuduğunu, söyliyeyim kim olduğunu' diyebiliriz.
Gerçek bir ihtiyaç duyarak iyi eserler arayan okuyucuları da çeşitli guruplara ayırabiliriz: Bazıları duru düşünceler, bazıları duygu ve hayal arar; kişisel görüşler açıklayan eserler kadar, gerçekler, serüvenler, geziler, buluşlar anlatan eserleri sevenler de vardır. Kimi okuyucu, insanların alın yazılarını öğrenmek ister; kimisi şiirlerde kendi ruhunun yankılarını arar. Yaşanmış bir hayatı canlandıran biyografilerden tat ve zevk almak isteyenler de vardır.
Düşünce hayatını paylaşıp ondan faydalanmak isteyen iki okuyucu, yayınlanan eserlerin çokluğu karşısında ne yapacaktır? Milyonları aşan kitap sayfalarının içinden kendi aradığı meyvaları nasıl bulup derleyebilir? Bu, tecrübeli bir okuyucu için de o kadar kolay bir iş değildir... İyi kitap seçiminde kendimize yardımcılar bulabiliriz. Kitaplıklar, gazete ve dergilerin sütunları, radyoların kitap saatleri, çok okuyan dost ve tanıdıklarımız bize yol gösterebilirler. Kendine iyi bir kitaplık kurmak — çıkan her yeni kitabı almamak şartıyla — pahalı da değildir.
Filozof Lichtenberg: 'Okuyucu, kitabın ana fikrini birkaç kelime ile özetleyebilmeli derdi. Okuduğunu sindiren, ondan faydalanan okuyucu için okuma, hayatın bir nimeti olur. Onun kitaptan duyduğu tadı, belki bir müzik parçası çalanın, açık havada bir gezinti yapanın, bir bahçeyi seyre dalanın zevkine benzetebiliriz. Bu anlamda bir okuma, iki insan ruhunun en yakın bir teması demektir; kitaplar bize elimizin altında en yakın dostlarımız olur. Çevremizdeki insanlarda bulamadığımız anlayış, olgunluk ve avunmayı kitaplarda buluruz.' diyor.
Böyle bir okuyucuya, bu zevklerin yabancısı birtakım kimselerin küçümseyerek 'Hayatı tanımayan kitapçıl adam' demeleri ne kadar yersizdir. Dünya tarihinin büyük başarılar elde etmiş, üstün kişilerinin çoğu okumaya düşkün insanlardı: Büyük Friedrich en son sevgisinin kitap olduğunu, mutluluğunun önemli bir kısmının onlardan geldiğini söyleyen Napolyon gibi...»
Walter Winkelman'ın bu güzel ve doğru fikir ve görüşlerine tamamıyle iştirak ediyoruz. Amacımız ideal bir okuma tarzının alışkanlık haline gelmesi, okuyucunun isabetle, seçtigi kitapları mantık ve hayal gücü süzgecinden geçirerek lâyıkıyla değerlendirebilmesi, bunlardan kendine göre dersler ve düşünceler çıkarabilmesi, hülâsa; esere tam manâsıyla nüfuz edebilmesidir. Bu nasıl gerçekleşebilir; onu araştırmaya çalışalım.
Okullar, okuma zevkinin aşılanmaya çalıştığı ideal eğitim yuvalarıdır. Öğretmenler talebelerine bu zevki aşılamak için bizzat seçtikleri kitapların okunmasını tavsiye ve özet çıkarılmasını tenbih ederler. Bu zevke ulaşmak istemeyen, daha doğrusu tembellik eden öğrenci, oradan buradan kopya özetler bulmaya çalışır. Oysa, bilmezler ki özet çıkarabilmek, anlayış ve ifade gücünün artması için başvurulacak en iyi çarelerden biridir. İyi özet çıkarabilmek de bir ustalık ister. O halde ilk önce öğrenmemiz gereken Özet'in ne olduğu ve nasıl çıkarıldığıdır.
ÖZET ve ÖZET ÇIKARMA:
Bir eserin ana hatlarını belirten kısa söz veya yazıya Özet denir. Okuduğumuz eserleri aklımızda tutabilmek için özetler lüzumludur. Ayrıca, anafikirlerin bulunmasında özetlerden faydalanılır.
Özet çıkarmanın da kendine göre birtakım kuralları vardır. Bunlar kısaca şöyle sıralanabilir: Eseri dikkatle hazmederek okumak ve anlamak, teferruatlar üzerinde durmamak, parçayı bütünüyle okuduktan sonra anladığımızı kendi kuracağımız cümlelerle ifadeye çalışmak, duru, açık bir anlatım kullanmak; edebi olması gayesiyle gereksiz süslü ifadelere kaçmamak, genellikle kısa cümleleri tercih etmek...
Sabahat Emir
(Büyük Eserler - Özet İnceleme Eleştiri ve İlhamları, s. 5-11)
Gerçekedebiyat.com
Şimdi, konumuzun daha iyi anlaşılması için Ömer Seyfettinin And isimli hikâyesini okuyalım ve yukarıda açıkladığı. mız şekilde ana hatları ayıklayıp uygun bir özet çıkaralım.
YORUMLAR