Son Dakika



İnsan her gününün bir öncekinden daha güzel olmasını ister, bunun için de hep umut içinde yaşar. Umutlu olmak kuşkusuz güzeldir, insanı dinginleştirir, yaşama bağlar.

Ama, sanırım Mehmet Kemal’in bir şiirinde de geçen şu “umut fakirin ekmeği, ye Memet ye” sözünü anımsayınca bozuluyorum. O nedenle bu on birinci şiir kitabıma  Umut, Her Zaman adını koymakta tereddüt ettim… Yayıncım ve şair dostum Abdülkadir Budak’a tereddüdümü söylemiş miydim, anımsamıyorum. Ama Budak’ın, kitabımın sayfa düzenini yapıp bana gönderdiğinde, kitaptaki şiirlerimden birinde geçen “çölün göğü” tamlamasını/imgesini kitabıma ad olarak önerdiğini gördüm.

“Çölün göğü” sözü şiirime nereden mi ağmıştı? Efendim, 1987 yılında, Irak’ta tanıştığım ve şakacı bir kişiliğe sahip olan Musa El Ubeydi’ye, “Sizin, yani Arapların, matematik ile astronomiyi saymazsak, dünyayı etkileyecek pek bir evrensel bulunuş yok, ama Arapça çok gelişkin ve varsıl bir dil; bu nasıl oldu?” diye sormuştum. O zaman bana alaysamalı olduğunu sandığım ama aslında ciddi bir yanıt vermişti: “Çölde geceleyin gökyüzü pırıl pırıl gözükür, yıldızlar birer ışık hevengi gibidir. Arap da geceleyin çöle sırtüstü yatar ve gökyüzüne bakacak düş kurar. İşte bu durum Arapçayı varsıl bir dil, bir şiir dili yapmıştır.” demişti.

* * *

Budak, kitabıma koyduğum Umut, Her Zaman adının biraz da 1970’leri çağrıştırdığını söylemişti. Bu uyarıyla kitabımın adı üzerinde yeniden düşünürken, sevgili öğretmenim Vecihi Timuroğlu’nun 1991 yılında yazdığı bir yazıda söylediği şu sözleri anımsadım:

“Hüseyin Atabaş’ın şiirinin en belirgin nitesi, plastik yansıtmalardır. Duygunun sözel anlatısına çok az yer verir. Plastik ögelerle yansıtma, duygunun somutlaşmasına yardımcı oluyor. Kuşkusuz, söylemi de yumuşatıyor. Atabaş, evrensel barış ve kardeşlik için umudunu yitirmiyor. Bu bakımdan, onun şiirine özlü, biçemli bir umut şiiri gözüyle de bakabiliriz.” (Damar, Aralık 1991)

Bunu anımsayınca kararımı kesin olarak verdim, kitabımın adı Umut, Her Zaman olacak. Ayrıca, ben zaten 1970’lerden geliyordum, o yıllardaki düşüncelerimi, duyarlılığımı ve şiirlerimi şimdi de yadsımıyor ve seviyorum…

Anlamına gelince, umut kavramı, bir kimsenin ya da grubun yaşamlarındaki olaylar ve durumlarla ilgili olarak olumlu sonuçlar çıkabileceğine ait inanç olarak tanımlanabilir. “Ummaktan doğan güven duygusu, bu duyguyu veren kimse ya da şey” olarak algılanabilir. Yani, “Bir şeyin olmasını istemek, beklemek, sanmak, tahmin etmek…” umuttur.

Bu varsayımlara göre umut genellikle iyi bir sanıdan doğan güven ya da iyi bir sanıya olan inanç duygusudur… Umut, genellikle belirli bir oranda da kararlı olmak demektir. (Özgür Ansiklopedi ve TDK Türkçe Sözlük). Böyle varsıl çağrışımları olan bir sözcük bir şiir kitabının adı olmaya yakışır.

* * *

Bilirsiniz, yakışmışlık aynı zamanda estetik demektir ya da estetik ‘yakışmışlık’ olarak algılanabilir... Üstelik, imbikten geçmiş olan şiir diliyle aşklarımız duyulur, yaşanır, yaşatılır; bu uğurda umutlarımız direnir ve başkalarını da direnişe çağırır. Bu anlamda heyecanlarımızın, özlemlerimizin dile gelmesini şiirin bir duyarlılık alanı oluşturma özelliği olarak algılarız. Ama tüm bunları başarabilmek için de, gündelik dilin dışında, estetik dili / anlatımı yapılandırabilmeliyiz.

Şu gerçekliği her zaman yineliyorum: Edebiyat, estetik bir tat vermek amacıyla ya da böyle bir amacı olmasa bile, biçimsel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen yazılı ve sözlü anlatımlardır. Bu anlamda, sanatsal duyarlığı ilgi alanı olarak seçmek yalnızca insana özgü bir özelliktir.

Buradan sözü şiire getirecek olursak: Şiir, asıl söylenenin, yani görünürdeki sözün ötesinde olan bir söz (dil ve düşünce) sanatıdır, ama şiirle düşünce üretilmez. Ancak şiir, insanların duygu ve düşünce dünyaları arasında bağlar kurarak, onların bu özel ve öznel dünyaları arasındaki duyarlılık alanlarının buluşmasını sağlar.

Şiir, insanın sınırlı yaşam boyutlarını aşarak yücelmesine ve enginleşmesine yol gösterir. Böylece şiir, insan soyunun evrensel ve duyarlıklı bir algılama nesnesi olarak, yaşamla süregelen savaşımının ürünü olarak karşımıza çıkar. Şiir, insanı insan yapan en özgün birikim olma özelliğine sahiptir. Şiir, kişinin her türlü yabancılaşmadan kurtulmasının yolunu da gösterir.

Sözün özü; edebiyatın bir dalı olan şiir dünyayı değiştirip dönüştürmeyi amaçlayan, bunu için de insanları ortak bir duyarlılık potasında buluşturmaya yarar. Böylece umut, insanı insanda buluşturan sevginin sıcaklığı yaşama sevincinin biricik yolu olur.

* * *

İşte umut sözcüğü bana göre bu söylenenlerin tümünü çağrıştıran, barındıran bir kavramdır. Onun da insan düşüncesinde her zaman geziyor olması yapacaklarımıza daha bir güvenle sarılmamızı sağlar gibi geliyor bana; hayır, geliyor değil öyledir.

Umut, Her Zaman adlı bu on birinci şiir kitabımdaki hemen tüm şiirlerde de bu ruh durumu vardır. Kuşkusuz bu şiirleri yazarken/yaparken/söylerken böyle olsun diye düşünmedim, bunun için özel bir çaba harcamadım. Ama tüm bunlar demek ki benim düşünce altyapımda varmış, bu şiirleri kotarırken de gelmiş önüme durmuş ve işimi kolaylaştırmışlar bir güzel.

Hani ne diyordu Türkçenin yurttaş Nâzım Hikmet: “Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm / Bizim de üstümüze güneş doğacak gülüm / Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm / Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm”. Bizim zincirlerimizden başka yitirecek bir de kurşun işlemeyen umutlarımız var. Ona sıkı tutunalım, derim!...

Söylediklerine göre; “Şiirinin kaynağını yerel kültür değerlerinden derleyip oluşturan Hüseyin Atabaş’ın şiirlerindeki başat izlekler ayrılık, ölüm, toplum sorunları, yalnızlıktır. Bu dört izlek etrafında hep yaşamı ve insanlık durumlarını, özellikle de aşkı konu edinir kendisine. Ama bu değerleri evrensel olanla buluşturarak, verili olana, yani insana dayatılan her duruma karşı çıkar. Ancak bunu yaparken, bizim şiirimizin başat özelliği olan lirizmi savsaklamaz. Böylece okuru yormayan, yokuşa sürmeyen, yalın ve derinlikli bir şiir koyar ortaya. Atabaş’ın bu nitelikteki son şiirlerinden oluşan Umut, Her Zaman adlı yeni şiir kitabı Yazılı Kâğıt Yayınları’nda çıktı.” (Kıyı, Mayıs-Haziran 2014)

Abdülkadir Budak dostum, “Böyle bir şeyler yazar mısın?” dediği için yazdım. Ama benim hüsn-ü kuruntularım değil, sizin görüşleriniz kuşkusuz asıl önemli olan.

Hüseyin Atabaş
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)