Kaynaklar / Mehmet Kaplan
Mehmet Kaplan'ın yıllar önce (1972) Hisar dergisinde yayınlanmış bu yazısı bugün de tazeliğini koruyor.
Çeşmelere bütün su, kaynaklardan gelir. Denizler de büyük kaynaklar olan nehirlerle beslenir. Bir milletin dili binlerce yıl öteden gelen, her asırda ve devirde, küçük altın tozları gibi, binlerce deyim, kelime ve benzetme ile zenginleşen bir nehirdir. Bir duygu, düşünce ve kültür nehri... Her çocuk, daha Beşikte iken, yüzlerce bilinmez annenin söylediği ninnilerle uykuya dalar. Anneler, babalar, kardeşler, nineler, küçükleri severken, başkaları tarafından binlerce defa tekrarlanmış sesleri, sözleri, jestleri kullanırlar. Duygular, düşünceler, hattâ jestler ve mimikler, nesilden nesile işte böylece aktarılır. Okullar çok defa adları bile anılmayan yüzlerce âlimin bulduğu düşünceleri, keşifleri öğretir. Ateşi, buğdayı, tekerleği, mezar taşını, tapınağı ilk defa kim buldu söyleyebilir misiniz? İnsanlık yazıdan önce, yaşadığı on binlerce yıl zarfında acıkıyor, yemek peşinde koşuyor, ağlıyor, seviniyor, sevişiyor ve konuşuyordu. İçinde çok acaip şeylerin geçtiği masallar bu çağlardan kalmadır. Hâlâ çocuklarımızı onlarla uyuturuz. Hâlâ çocukların kulakları bir masal anlatılırken dimdik olur. Çok uzak geçmiş, yeniden doğar çocukların ruhlarında. Doğan her çocuk iptidaîdir, bunu medenî yapan çevresidir.
Bugünü bilen insan, denizin sadece sathını görür. Denizin altında, bir masallar alemi vardır. Tarih insan kültürünün denizaltı alemidir. Şimdi İstanbul, Ankara ve Erzurum’da bulunuyorsunuz. Acaba babanız, babanızın babası... nereli idi? Sizi bulunduğunuz bu yere ve bu ana getiren tarihin, yani hayatın akışıdır. Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: “İlerle!” Yahya Kemal, bu mısraları söylerken, geçmişi yeniden yaşar gibi oluyor ve içinde akıncı cedlerinin ihtirasını duyuyordu. İçinde bulunduğu an ümit verici değildi. İmparatorluk çöküyordu. Fakat o, tarihin içinden gelen yiğit sesi duyarak, teselli buluyor ve ufuklara yeni kahramanların sökün etmesini bekliyordu. Az sonra yeni kahramanlar geldiler. Mâziyi “bilfiil” yaşattılar. Yaşama gücü olan milletlerin tarihi devam eder. Türk tarihi devam ediyor ve edecek. Kaynaklara dönüş bize yaşama, ümit etme ve yaratma gücü verin Alparslan ile beraber Anadolu’yu fethetmek; Fatih ile beraber İstanbul’a girmek, Sinan ile beraber Süleymaniye Camiini kurmak, Mustafa Kemal ile beraber Sakarya tepelerinden düşmanın kaçışını seyretmek, her Türkün kalbine heyecan, ruhuna güven, iradesine cesaret verir. An’da yaşayan kötü şartların uyandırdığı bedbin duygularla uyuşur. Tarihi hâtıralar düşünceyi diri tutar. Kültür, eski eserler vasıtasıyle geçmiş anları yeniden yaşamak demektir. Baudelaire, bir şiirinde, “Bin yıl yaşamış kadar hâtıralarım var” der. Milletinin ve insanlığın hâtıraları ile dolu olan bir insan böyle bir iç zenginliğine ulaşabilir. Kültür, kaynaklara gidiş ve ruhu orada yıkadıktan ve güçlendirdikten sonra, yeniden güne dönüştür. Kaynaklar bize asırların tecrübesini kazandırır, duygu ve düşüncelerimizi olgunlaştırır. Mehmet Kaplan
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle!
(Hisar Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, N: 103 Temmuz 1972)
Gerçekebiyat.com
YORUMLAR