Son Dakika



Makinalaşma ve modern endüstriyle birlikte ... yoğunluk ve kapsam bakımından bir çığı andıran taarruz başladı. Tüm ahlak ve doğa, yaş ve cinsiyet, gece ve gündüz sınırlan yokedildi. Sermaye kendi şölenini kutluyordu. (Kapital, Cilt I)

Hep yadsıyan o ruhum ben. (Mephisto, Faust)

Çığır Açıcı Özyıkım! (Mobil Oil reklamı, 1978)

Shearson Hayden Stone şirketinin araştırma bölümünde Heraklitus'un

şu ünlü sözü yazılı: “Her şey akıp gider, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz!”

“Shearson’un başı yeni bir Wall Street Devi yaratıyor”, (New York Times’da bir haber başlığı, 1979)

... görünürdeki bu kargaşa aslında burjuvazi düzeninin en üst derecesi. (Dostoyevski, Londra’da, 1862)

Modern tinsel arayışın evrensel ifadesi olarak görülen Goethe’nin Faust’unun modern maddi hayatın dönüşümüyle hem zirvesine hem de trajik felaketine nasıl ulaştığını gördük.

Şimdiyse Marx’ın “tarihsel materyalizminin gerçek güç ve özgünlüğünün, modem tinsel hayata tuttuğu ışıkta yattığını göreceğiz. Her iki yazar da kendi zamanlarında bugün olduğundan çok daha fazla kabul gören bir perspektifi paylaşıyordu: “Modern hayat”m tutarlı bir bütün oluşturduğu inancı. Puşkin’in Faust’u “moder hayatın İlyada’sı” diye nitelemesinin temelinde yatan bu bütünlük duygusudur.

Modern politikayla psikolojiyi, modern endüstriyle tinselliği, modern egemen sınıflarla modern işçi sınıfını kapsayan bir yaşam ve deneyim birliği varsayılmaktadır. Bu bölümde Marx’ın modern hayatı bir bütün olarak tasavvur edişini canlandırmaya ve yeniden kurmaya çalışacağız.

Bu bütünlük hissinin çağdaş düşüncedeki akıntıya ters olduğunu belirtmekte de yarar var. Modernlik hakkıdaki hal-i hazırdaki düşünüş birbirinden sıkı sıkıya koparılmış iki farklı bölmeye ayrılmış durumda: Ekonomi ve politikada “modernleşme”, sanat, kültür ve duyarlıkta “modernizm”. Marx’ı bu ikilik içinde bir yere oturtmaya çalıştığımızda modernleşme literatüründe hatırı sayılır bir ağırlık sahibi olduğunu, pek de şaşırmadan göreceğiz. Genelde onu reddeden yazarlar bile yapıtının kendileri için birincil bir kaynak ve önemli bir referans olduğunu belirtmektedirler.1 Öte yandan, modernizm literatüründe Marx hiç tanınmamaktadır. Modernist kültür ve bilinç çoğu zaman onun kuşağına, 1840’lar kuşağına -Baudelaire, Flaubert, Wagner, Kierkegaard, Dostoyevski’ye- kadar uzatılır ama Marx bu soyağacında küçük bir dal olarak bile yer almaz. Bu topluluk içinde zikredilse bile bir ayrıntı, kimi zaman da berrak tasvirleri ve katı değerleri modemizm tarafından yokedilmiş sayılan daha eski ve masum bir çağın -sözgelimi Aydınlanma Çağının- bir kalıntısı olarak nitelenir. Kimi yazarlar (sözgelimi Vladimir Nabokov) Marksizmi modernist ruhu ezen ölü bir ağırlık olarak aşağılar; kimileriyse (sözgelimi komünist olduğu dönemde Georg Lukács) Marx’ın bakış açısının modernistlerinkinden çok daha sağlam, sağlıklı ve daha “gerçek” olduğunu düşünürler; ama herkes Marx ve modemistlerin ayrı dünyalara ait olduğu konusunda hemfikir gibidir. (2)

Oysa Marx’m gerçekte neler söylediğine biraz daha yakından baktığımızda, bu ikilik o kadar anlamlı gelmemektedir.

Mesela şu imgeyi alalım: “Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor.” Bu imgenin kozmik büyüklüğü ve tasavvur gücündeki ihtişam, son derece yoğun ve dramatik gücü, alttan alta kıyametsi havası, bakış açısındaki ikircim -yok eden ısı aynı zamanda büyük bir enerji, dirimin dolup taşmasıdır bütün bu nitelikler modernist imgelemin köşetaşları arasında sayılagelmiştir. Rimbaud ya da Nietzsche’de, Rilke ya da Yeats’de görmeyi umduğumuz şeylerdir bunlar- “Her şey dağılıyor, merkez yerinde durmuyor.”

Oysa bu imge Marx’dan alınmadır; hem de uzun zamandır saklı kalmış batıni bir gençlik metninden değil, Komunist Manifesto'dan... Marx’ın modem burjuva toplumunu tasvirinin doruk noktasıdır bu.

Bu imgenin alındığı cümlenin tamamına baktığımızda, Marx ile modernistler arasındaki yakınlık daha da belirginlik kazanır.

“Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor, ve insanlar nihayet kendi gerçek yaşam koşullan ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyorlar.”(3) Marx’ın, kutsal olan her şeyin dünyevileşmesinden dem vuran sözleri, Tanrı'nın varolmadığına dair 19. yüzyıl materyalizminin standart önermesinden çok daha karmaşık ve daha ilginçtir. Marx zaman boyutu içinde hareket ederek süregiden tarihsel drama ve travmayı gözler önünde canlandırmaya çalışmaktadır. Demektedir ki, kutsallık hâlesi (aura) yokolmuştur ve var olmayanla yüzleşmedikçe yaşadığımız şimdiki zamanı anlayamayız. Son söyledikleri - “insanlar nihayet ... yüzleşmeye zorlanıyorlar”- sadece huzursuz edici bir gerçeklikle olan karşılaşmayı tasvir etmeyip bunu okurun gözüne dayamaktadır- ve hatta yazanın da gözüne, çünkü “insanlar”, Marx’ın deyişiyle die Menschen, hepsi birden, katı olan her şeyi eriten bu nüfuz edici sürecin hem öznesi, hem de nesnesidirler.

Bu modemist “ergime” tasavvurunun izini sürersek, onu Marx’ın tüm yapıtlannda görebiliriz. Her yerde, bizim pek iyi bildiğimiz o daha “katı” Marksçı tasavvura ters, dipten bir akıntı gibi sürmektedir. Komünist Manifesto’da özellikle canlı ve çarpıcıdır. Öyle ki yaklaşan modernist manifestolar ve hareketler çağının arketipi olarak Manifesto’da bütünüyle yeni bir perspektif açmaktadır. Manifesto modernist kültürün en derin öngörülerinden bazılarını dile getirirken, bir yandan da onun en derin çelişkilerinden bazılarını dramatize etmektedir.

Bu noktada şu soruyu sormak hiç de anlamsız değil: Gereğinden fazla Marx yorumu yok mu ortalıkta? Eliot, Kafka, Schoenberg, Gertrude Stein ve Artaud’ya yakın, modernist bir Marx’a sahiden ihtiyacımız var mı? Bence evet; sırf bu zaten böyle olduğu için değil, fakat Marx’m söyleyebileceği farklı ve önemli şeyler olduğu için. Marx modernizm hakkında, modernizmin onun hakkında söylediklerinden daha çok şey söyleyebilir bizlere. Herkesin ve her şeyin karanlık yanlarını ışığa çıkarmakta böylesine başarılı olan modernist hareketin de kendi bastırılmış, karanlık köşeleri olduğu anlaşıldı.

Marx bunlara yeni bir ışık tutabilir. Özellikle de modernist kültürle onu doğuran burjuva ekonomisi ve toplumu- “modemleşme”nin dünyası- arasındaki ilişkiyi netleştirebilir.

Bu ikisinin, gerek modemistler gerekse burjuvaların sandığından daha çok ortak yönleri olduğunu göreceğiz. Marksizm, modernizm ve burjuvaziyi garip bir diyalektik dansa girişmiş bir halde görecek ve eğer onların adımlarını iyi izleyebilirsek, hepimizin paylaştığı modem dünya hakkında bazı önemli şeyler öğrenebileceğiz.

(1) Bkz. W W Rostow, The Stages of Economic Growth: A Non-Communist Manifesto (Cambridge, 1960). Ne yazık ki, bir muhalif için bile Rostow’un Marx değerlendirmesi sığ ve tahriflerle dolu. Marx ile son zamanlardaki modernizasyona ilişkin çalışmalar arasındaki ilişkiye dair daha kavrayıcı bir değerlendirme Robert C. Tucker’ın The Marxian Revolutionary Idea (Norton, 1969) adlı kitabının 5. bölümünde bulunabilir. Ayrıca bkz. Shlomo Avineri, The Social and Political Thought of Karl Marx (Cambridge, 1968) ve Anthony Giddens, Capitalism and Modem Social Theory (Cambridge, 1971) özellikle 1. ve 4. bölümler.
(2) Tek gerçek istisna Harold Rosenberg’dir. Onun üç dahice makalesine çok şey borçluyum: “The Resurrected Romans” (1949), The Tradition of the New’de yemden basıldı; “The Pathos of the Proletariat" (1949) ve “Marxism: Criticism and/or Action” 1956) her iki makale de Act and the Actor. Making the Self de (Meridian, 1972) yeniden basıldı. Ayrıca bkz. Lefebvre, Introduction a la Modemite (Gallimard, 1962) ve, İngilizce basılan Everyday Life in Modem World, 1968, çeviren Sacha Rabinovitch (Harper Torchbooks, 1971); Octavio Paz, Alternating Current ve Marx’tan muhteşem alıntılar içeren Richard Ellman ve Charles Feidelson’un antolojileri The Modem Tradition: Backgrounds of Modem Literature (Oxford, 1965).
(3) Alıntıların birçoğu Engels tarafından da gözden geçirilen ve onaylanan, bütün dünyada yeniden baskısı yapılan Samuel Mooıe’un klasik Manifesto çevirisindendir.
Sözkonusu alıntı Marx-Engels Reader, 331-62’de de bulunabilir. Bu bölümde yeralan parantez içindeki numaralar bu baskıdan alınmıştır. Daha çok harfi harfine çeviri, somutluk anlamında ve daha az Viktoryan, daha çok canlı bir üslup kaygısıyla bazen Moore’dan ayrıldım. Bu değişiklikleri genelde (ama her defasında değil) köşeli parantezler içinde Almanca alıntılarla gösterdim. Almanca metnin uygun bir baskısı için bkz. Karl Marx-Frederich Engels Studienausgabe, 4 cilt, yayına hazırlayan Irving Fetscher (Frankfurt am Main: Fisher Bücherei, 1966). Manifesto, Bölüm III, 59-87’dedir.

Marshall Berman
(Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, Marshall Berman, İletişim Y. İst. 1994 1. baskı.s. 125-129)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)