“Ben Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim, Laikim, Anti-emperyalistim, tam bağımsız Türkiye’den yanayım, özgürlükçüyüm, insan hakları savunucusuyum, terörün karşısındayım, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.’’

24/Ocak/1993’te katledilen ölümsüz büyük gazeteci yazar Uğur Mumcu kendisini böyle tanımlıyor. Bunlara ek olarak, Uğur Mumcu devrimciydi, toplumcuydu, aydındı, halkçıydı, emekten yanaydı, iyi bir hukukçuydu, yurtseverdi, kalpaksız Kuvayı Milliyeciydi, Türk basın tarihinin en cesur ve kalemi en sağlam ve güçlü gazetecilerinin başında geliyordu.  

Uğur Mumcu ile ilgili bu yazıyı yazarken, yukarıda belirtmediğim iki önemli özelliğine değinmek istiyorum: Edebiyatsever ve dost Uğur Mumcu.

“Uğur Mumcu sadece edebiyatsever değil, aynı zamanda edebiyatçıydı.” dersek, çok da yanlış bir cümle kurmamış oluruz. Yaşamı boyunca yazdığı beş bini aşkın köşe yazısında, müthiş gözlem ve çözümleme yeteneğini, güzel, dupduru, akıcı, yalın Türkçesiyle birleştirmiş ve ortaya edebiyat eseri diyebileceğimiz yazılar çıkarmıştır. O’nun yazılarında benim en çok dikkatimi çeken şeylerden birisi de dilbilgisi kurallarına uyma, noktalama işaretlerini yerli yerinde kullanma konusunda gösterdiği titizliktir. Hemen hemen her gün gazetede köşe yazısı yazan birisinden bunları beklemek güç bir iş olmasına rağmen, O beş bini aşkın yazısında harfiyen bunlara uymuştur. Daha yirmi yaşındayken, ‘’Türk Sosyalizmi’ adlı yazısıyla Yunus Nadi Makale Yarışmasını kazanmıştır. Sonrasında oyunlaştırılıp, tiyatro sahnesinde de oynanan ünlü eseri Sakıncalı Piyade, önemli ve büyük bir edebiyat eseridir.  

“Okumayan, yazmayan, düşünmeyen toplumlar içten içe çürürler’’ görüşünde olan Mumcu, siyasi yazılarının yanında, yüzlerce kültür, sanat, edebiyat konularında yazılar yazmıştır.

7/Kasım/1982 tarihli ‘’Fikret, Akif, Nazım’’ başlıklı yazısında bu üç büyük şairimizin dünya görüşlerinin farklı olmasına rağmen, üçünün de ulusal değerlerimiz olduğu gerçeğini ideolojik bağnazlığa düşmeden anlatmıştır.

20/Mayıs/1984 tarihli ‘’Pehlivan Ağa’’ başlıklı yazısında, Tarık Buğra’nın ‘’Küçük Ağa’’ isimli romanındaki tarihsel yanlışları belgeleriyle anlatmış ve günümüzde de çok moda olan tarihsel romanlarda, romancının tarihin gerçeklerini yok sayamayacağını belirtmiştir.

30/Mayıs/1984 tarihli ‘’Dilimizin İki Ustası’’ başlıklı yazısında ise Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerinden örnekler vermiş ve Onları dilimizin iki ustası olarak görmüştür, Nazım’a yapılan haksızlıkları da belirterek tabii ki.

Yukarıda sadece üç örneğini verdim. Uğur Mumcu siyasi konularda yazdığı yazılarında gösterdiği hünerini, kültür, sanat, edebiyat yazılarında da aynı edebiyatçı titizliği, aynı somut gerçeklere, belgelere dayanma kararlılığı ve halkını aydınlatma görevini sürdürme çabası ile göstermiştir.

Ustanın şu satırları da, edebiyatseverliğinin, edebiyatçılığının ve yurtseverliğinin göstergesi olarak karşımıza çıkıyor:

“Canım bir dağ başında kır çiçekleri toplamak istiyor. Kıbrıs’tan kopup gelen ılık güney rüzgarları ile, Ege’nin güneşli sabahlarından kaçamak gelen ışıklarla, ülkemin dört bir yanından toplayacağım kır çiçeklerini bir vazoya yerleştirip işte desem, işte yıllarca yazmak isteyip de yazamadığım bunlar, işte bunlar..

Çiçekler yan yana, çiçekler aynı topraktan gelme ve aynı suyun içinde; biri ‘İnanç’, biri ’Erdem’, biri ’Onur…”(1)

***

Uğur Mumcu’nun belirtmek istediğim diğer önemli ve değerli bir özelliği ise dostluğa verdiği önem, dost canlısı olması. Dostlarıyla ilgili de yazdığı yüzlerce yazısı var. Teröre kurban verilen dostlarının arkasından yazdığı yazılar, dönemin somut gerçekliklerini anlatırken, lirik yönleriyle de öne çıkıyor:

 ‘’İpekçi’nin ölümünü duyar duymaz, bu açık oturumu ve bu oturumdan sonra kendisine teşekkür ettiğimde ışıl ışıl parıldayan gözlerini ve güleç yüzünü anımsamıştım; yüreğim bir acıyla burkulmuş ve gözlerimden yaşlar boşanmıştı.’’(2)

Kendisinden üç yıl önce katledilen Prof. Dr. Muammer Aksoy’un büyük resmini cenazenin en ön saflarında Mumcu’nun taşıması da, O’nun dostlarına verdiği değerin, önemin göstergelerinden birisidir.

Uğur Mumcu’nun sert görünümünün arkasında aslında iyi, güzel, dost bir kalbinin olduğu gerek yazılarında, gerekse dostları için verdiği mücadeleden biliniyor. Ruhi Su’nun tedavi için yurtdışına gitmesi gerektiğinde, pasaport alması için Mumcu’nun verdiği mücadele hala akıllardadır.

Deniz Som ve Ali Sirmen şöyle anlatıyorlar Mumcu’yu:

‘’Uğur Mumcu’nun kamuoyundaki sert imajının tam aksine duygusal, espirili, yüreği insan sevgisiyle dolu, dost canlısı biri olduğunu görüyoruz. Birisi hasta mı olmuş; Uğur hastanede; birisi yargılanıyor mu, Uğur mahkemede; birisi tahliye mi oluyor, Uğur cezaevi kapısında, her şeyi üstüne vazife edinirdi. Çok yakın bir dostuna kırılırsa, onun hakkında hiç konuşmazdı…

Uğur’un bazı kuralları vardı: İyi insan olmak, dürüst olmak ve dönek olmamak. Bir tek gün kimsenin özel hayatıyla ilgili hiçbir şey yazmamıştır.’’(3)

İnsanın türküyü şöyle değiştiresi: ‘’Nolaydım yar nolaydım, Uğur Mumcu’nun dostu olaydım’’, diyesi geliyor.

Kalpaksız Kuvayı Milliyeci, edebiyatsever, edebiyatçı ve dost Uğur Mumcu’ya sevgi, saygı ve özlemle.

(1)Uğur Mumcu, Kır Çiçekleri, Cumhuriyet 05.12.1981

(2)Uğur Mumcu, Dr. Bulut, Cumhuriyet, 08.12.1980

(3)Uğur Mumcu, Dost Yüzlerde Zaman Seçmeler, Um:ag yayınları, 11. Baskı, Haziran 2021, Sunuş bölümü s.2

Hasan Murat Doğan
Gerçekedebiyat.com 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)