Edebiyatımızda Madencinin Şiiri En Son Ne Zaman Yer Aldı?...
Çalışan beden, emekçi nicedir şiirimizden kayboldu.
19. yüzyılda Avrupa’da, 20. yüzyılın üçte ikisinde dünyanın birçok ülkesinde “kol gezen heyula”, bu yüzyılın sonlarına doğru etkinliğini kaybedince, tam bir soygun, talan ve barbarlık düzeni olarak emperyalizm dünyanın her köşesinde kol gezmeye başladı. Yerüstünde, yeraltında, gökyüzünde her yerde kol gezmeye başladı. Yeryüzünün kaynakları, madenleri, kömürleri bu doymak bilmeyen emperyalist kapitalizm tarafından tüketildikçe daha derinlere doğru kazılıyor. Yoksulluktan açlıktan buldukları her işte çalışmak zorunda kalan genç işsizler, çocuk işçiler ilkel şartlarda habire derine doğru kazmak zorunda kalıyorlar. Yoksa işsiz kalırlar, eve kara ekmeği de götüremezler. Onlar derine indikçe tehlike büyür ama güvenlik tedbirleri büyümez, alınan ücret de büyümez. Derine indikçe hayattan uzaklaşılır, ölüme yaklaşılır. Kar, daha çok kar sermayenin tek amacıdır. Kapitalist için işçinin hayatı kar için gereklidir. Yoksa işçinin hayatının insan olarak onun için bir önemi yoktur. 1950’lerden 1980’lere kadar dünyada işçi sınıfının sosyal haklarında, ücretinde kısmi gelişmeler oldu. İşçiler, sınırlı ölçülerde de olsa sistem karşısında insan muamelesi görüyordu. Çünkü o yıllarda, dünyada sosyalizmin ve emperyalizme karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelelerinin, bağımsızlık hareketlerinin önemli bir ağırlığı vardı. Ne zaman ki, bu devrimci gelişme durdu, emperyalizmin neoliberal politikaları etkin oldu, emeğin yerini kimlik farklılıkları aldı. İşçi sınıfı da vahşi kapitalizmin saldırısıyla karşı karşıya kaldı. İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi genişletiliyormuş propagandaları arasında bu haklar ve değerlerin tümü gerçekte birer birer geri alınmaya ve kısıtlanmaya başlandı. Halkın ekonomik değerleri satılıp, yaşam alanları yok edilirken; sağlığı, eğitimi ve kültürü parayla tartılmaya başlandı. Toplumsal içerikli örgütler, sendikalar etkisizleştirildi ve büyük oranda kontrol altına alındı. Neoliberalizm döneminde kapitalistler gerçek yatırım yapmamaya, para oyunlarıyla para kazanmaya, ekonomi faaliyetini kumara çevirmeye başladılar. Sanayileşme terk edildi. Üretimcilik değil tüketimcilik esas alınır oldu. Ülkemizde ise bu insanlık dışı gelişmeler katmerli olarak uygulandı. Özelleştirmeler ile halkın bütün ekonomik değerleri başta iktidar yandaşlarına olmak üzere peşkeş çekildi. AKP iktidarı, halkın hayat alanlarını, SİT bölgeleri vb yerleri, yeraltı-yerüstü kaynaklarını yok pahasına sattı. Özel olarak kömür ocaklarını yandaşlara satarak, kiralayarak seçimler öncesinde yoksullara dağıtılacak yakacak kömürün kaynakları hazırlandı. Bu nedenle kömür ocaklarının kontrolden, denetimden uzak, taşeronlaştırmayı teşvik ederek ve hatta kaçak olarak ocak işleterek, işçi hayatını hiçe sayan şekillerde faaliyetlerini sürdürmelerine göz yumuldu. İnsan hayatıyla, güvenlikle ilgili yapılan bütün ikazlar, itirazlar ciddiye alınmadı, alınmıyor. Kömür ocaklarında ölümler meydana gelince de suçlarını örtmek için üstte çıkmanın, önüne gelene saldırmanın yollarını aramaktan da geri durmuyorlar. Demagoji ve yalanlarla gerçeklerin üstünü örtme çalışmalarını sürdürüyorlar. Bu arada, Soma gibi bir işçi kentinde, AKP gibi neoliberal politikaların baş uygulayıcısı bir partinin belediyeyi kazanmasını da sorgulamak gerekir. Bu olayda biz solcuların sorumluluğunun ne olduğunu da düşünmek zorundayız. Özelleştirmeler, kiralamalar, taşeronlaştırmalar politika olarak uygulamaya sokuldukça, işçiler yer altına güvenlikten yoksun olarak indirildikçe, yoksul halka sadaka verilerek oyu alındıkça gericilik gücünü arttırmaya ya da korumaya devam ediyorsa; bizlerin durup kendimizi birçok yönden gözden geçirmemiz gerekmiyor mu? Nerelerde hangi hataları yapıyoruz, düşünmeli ve ona göre, çare, çözüm üretmeliyiz. Düşünelim. Soma’da var mıyız? Maden işçileriyle organik bir ilişkimiz var mı? Örnekleri çoğaltabiliriz. Fabrikalar, Organize Sanayi Bölgeleri, Küçük Sanayi Siteleri, kırsalda küçük tarım üreticileri…. Uzadıkça uzar… Hangisinde varız? Yaptığımız tek şey kendimizi örgütlemek, sonra onu bozup, olmadı baştan deyip yine başa dönmek… Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR