Son Dakika



İnsan türünün daha iyi yaşam arayışı sürüyor. Bilgi artıkça her alandaki teknikler ve teknolojik araçlar daha da geliştirilerek yaşamın kolaylaşmasına, ürünlerde ve tüketimde bolluğa yol açıyor. 
Denilebilir ki ne var bunda! Daha iyi değil mi? 
Yüzeysel baktığımızda iyi gibi görünüyor. Popülasyonumuzun çoğu ulaşamasa da -yararlanamasa da her şeyin bollaşıyor olması iyi gibi görünebilir. 
Ama gezegenimizde canlıların yaşamını sürdürebilmeleri için gerekli biyolojik ortam ve koşulların deformasyona uğradığını dikkati nazara aldığımızda bu bolluk ortamının neye tekabül ettiğini apaçık görürüz ve gidişatın hiç de iyi olmadığını anlar ve ürküntüye kapılırız. 
İnsan doğası her alanda olduğu gibi tüketim alanında da doyumsuz bir doğadır. Her zaman her konuda daha fazlasını ve daha iyisini ister. Ana eğilimi her şeye sahip olmaktır. 
Bu doğrultudaki eğilimi büyük bir talep olarak gerçekleşiyor. Talep olunca arzın olması da kaçınılmazdır.  
Kapitalizm üretim tarzı olarak insan doğasının bu sınırsız doyumsuzluğu üzerinde hem oluşmuştur ve hem de bütün insan-dışılığına rağmen varlığını korumakta, büyük krizler yaşamasına rağmen kendini yenileyerek krizleri aşmaktadır. 
Öz olarak kapitalist vahşi tarz ile biyolojik insan doğası uyumludur. Zira biyolojik doğamız vahşi ve hayvanidir.  
İnsanlaşma bu hayvani özden uzaklaştığımız- uzaklaşabildiğimiz ölçüde olabilen bir şeydir. 
Vahşi insan doğası vahşi kapitalist üretim tarzını yaratmış ve onu ayakta tutmaya devam etmektedir. 
Kapitalist üretim tarzı insan doğasının doyumsuzluğunun bilincinde olarak her gün onlarca yeni ürün ve yeniliği piyasaya sürerken insan popülasyonu bu yeni ürünlere, yeni sürümlere, susuz kalmış bir canlının suya koşması misali, koşmaktadır. 
Bu koşu aslında hayati ve gerekli olduğu için değil doyumsuz doğamızın kendini gerçekleştirmesi sonucudur. 
Bu tüketicilikteki heves ve saldırganlık artıkça piyasada talep büyümekte, büyüyen talebi karşılamak için kapitalist firmalar ve tekeller arzda sınır tanımaz çeşitliliğe ve yeni yeni ürün sürümlerini gerçekleştirmektedirler. 
Bu bir döngü olarak birbirini beslemekte ve büyütmektedir. 
Talep artıkça arz artmakta, arz hacim ve kapsam olarak büyüdükçe talebi kamçılayarak onu daha da büyütmektedir 
Bu döngüdeki insan türü mağazadan mağazaya, AVM 'den AVM'ye koşarak habire alışveriş yapmakta ve tüketimi büyütmektedir.

 Peki bir insanın elli tane ayakkabıya sahip olması, bir o kadar pantolon, gömlek vb. eşya stoklamasının...  Bir üst sürüm yeni otomobil aşkının...  Bir konutu varken birkaç tane daha edinme isteği ve pratiğinin canlı yaşamı nasıl tehdit ettiğini farkında mıyız ? 
TÜKETEN İNSAN 
Tüketmede mütevazı olamayan türümüz, lüzumlu lüzumsuz alım yaparak üretimi teşvik ederken üretim süreçlerinin gezegenin dengesini bozarak yaşanmaz kılmaya doğru bir evrilmeye yol açtığının bilincinde-farkında değildir. 
Altını çizerek belirtmek gerekir ki üretim ve ekonomik büyüme insan soyunun lehine değil aleyhine gelişmelere yol açan somut bir eğilimdir. 
Bu durum soyut bir çıkarsama değil somut bir olgusallıktır. 
Üretimi ve ekonomik büyümeyi teşvik ettikçe sanayi, endüstriyel tarım, ulaşım ve savunma sanayindeki faaliyetler ekolojik yıkıma, iklim krizine, küresel ısınmaya, kutuplarda buzulların erimesine, ozon tabakasının kevgire dönmesine, atmosferin bileşiminin bozulmasına vb. yol açmaktadır. 
Bu değişimler gittikçe büyürken yeni mikroorganizmaların oluşumuna ve yeni hastalıklara, gezegende çölleşmeye, yer üstü yüzey sularının tükenmesine, yer altı sularının azalmasına, kuraklığa, iklimlerde karmaşaya, soluduğumuz havanın solunamaz hale gelmesine yol açmaktadır. 
Atmosfere saldığımız sanayi ve diğer üretim alanlarındaki gazların sera etkisi yaparak sıcaklığı artırmasına bağlı olarak yaşanamaz bir gezegen sürecini geliştirmiş bulunuyoruz. 
Bütün bu değişimleri gezegende yaratan insan türü bu gidişle kendi türüyle beraber tüm canlı türlerin yaşamını riske atmış bulunuyor. 
Tedbir alınmaz ve insan denen tür bu doyumsuzluğuna bir sınır koymaz ise bir kaç yüzyıla kalmadan gezegen tüm canlı türler için yaşanmaz olmakla yüz yüzedir. 
İNSAN TÜRÜNÜN DOYUMSUZ DOĞASI 
İnsan türü doyumsuz doğasını terbiye etme, onu sınırlama, yaşamda mütevazı olma sorumluluğu ve görevi ile karşı karşıyadır. 
Gerekmedikçe almamak ve lüzumsuz tüketmemek edinmemiz gereken ilk davranış kalıbıdır.  
Vahşi doğamızın doyumsuzluğuna karşı bir direniş kültürü geliştirmek gezegende canlıların ve kendi türümüzün yaşama sürecini kurtarabilir. 
Bu sınırı ve gerekliliği aynı zamanda üreme anlayışımızda da hakim kılmalı sınırlı üremeye yönelmeli ve nüfusu stabil tutmada da bir kararlılık geliştirmeliyiz. 
Daha iyi yaşam arayışının günümüzdeki karşılığı ve güncel şekli mütevazı yaşam kültürünü egemen kılmaktan geçmektedir. 
Doğan Karaağaç  Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)