Son Dakika



 “12-13 yaşındaydım.  Henüz aybaşı bile olmamıştım.  Beni evlendiriverdiler.” BİR BÜYÜKANNE

Bir gelinlik dükkanı ilanı gördüm, fakat özelliği var; gelinlikler “çocuk gelinler” için.  Sonra merak ettim, internete baktım, çocuk gelinler için gelinlik satan birçok satış sitesi var, resimli falan. Kargo bedava ve üstelik sipariş verdiğinizde aynı gün gönderiyorlarmış.  Yani her küçük bedene göre her modelden yeterli stokları olduğunu anlıyoruz. Küçük kız çocuğunuz varsa hemen evlendireceğiniz gelir!

Ticaret sürüm demektir, böylece bu malın, bu üretimin(çocuklar için gelinliklerin) ticaretinde sürüm olduğu anlaşılıyor. Özel dükkanları, satış siteleri...

Girişteki alıntıdan anlaşıldığı üzere eskiden erken evlendirilmek çok yaygınmış.  Çok eskiden zaten öyleymiş, evlendirilmeyip ne olacak, yetişkin bir kadının nüfusa katkı yapmak dışında toplumsal bakımdan yapabileceği bir şey yok.  Ne kadar erken başlarsa bu işe, o kadar daha iyi.  Yakın zamanlara kadar bu bir eski usuldü diye düşünülürdü.   Ama bugün öyle değil, kadın toplumsal hayatın içinde, kız çocukları eğitim hakkına sahip, meslek yapmak, çalışma ortamına girmek, hayatını ve geleceğini kurmak kadınların “kendi elinde”.  Öyle değil işte.  Meğerse eskide kalmış olan, eskide kalması gereken, eskide kaldığını sandığımız şeyle karşı karşı karşıyaymışız.  O eskilerde bile kız çocukları çok küçükten evlendirilmezken şimdilerde kız çocukları erken çok evlendiriliyorlar!

Eskide kalmış olan şey, tazelenmiş, canlanmış, “moda” olmuş (aslında modadan öte bir şey).  Ama burada önemli olan, uzun süredir çocuk gelinler artmakta, artış göstermekte, çocuk gelinlerin yaşı da sürekli düşmekteymiş.

Ülkemizde her yedi dakikada bir “kız çocuğu” evlendiriliyor.  18 yaşın altında evlendirilen kız çocuklarının nüfusa oranı yüzde 15 kadar olmuş.

Ülkemiz, bölgemizde ve Avrupa’da bu rakam ve oranlarla birinci durumda.  Dünya olarak baktığımızda Asya ve Afrika’da bazı ülkelere kaptırdığımız “ileri” durumlar yüzünden “çocuk gelinler”in Türkiye’ye özgü değil genel bir dünyasal sorun olduğu anlaşılıyor.[1]  Çocuk gelinler açısından Türkiye’den “ileri” toplumlar bulunmasına rağmen gene de ülkemiz dünya ortalamasının üstündedir!

ÇOCUK GELİNLER, ÇOCUĞA SALDIRIDIR!

Çocuk her şeyden önce çocukluğunu yaşamalıdır.  Buna belki itiraz edilmeyecektir, ama kız çocukları çocuk olmaktan ne zaman çıkmaktadır, sorun buraya itilmektedir.  Beden ölçüsü çocuk olmaktan çıkmaya neden olabilir mi?  Yazar herkesin bildiği gibi biliyor bunu, ondan dolayı şöyle yazmış: “Babasına vardığı sıraannesi on dört mü, on beşinde miymiş ne.  Filiz’in kundağını atar atmaz komşu kızlarıyla ip atlamaya gidermiş.”([2]).  Çocuk çünkü.

Sonunda bu durumda olan çocukların ve genç kızların durumu, hazindir, dahası gerçek bir felakettir.    

Çocuk yaşta evlenen, evlendirilen, evlenmeye mecbur edilenve zorla, baskıyla veya kandırmayla evlendirilen genç kızların ve çocukların durumu, onların kişisel sorunu ve felaketi olmaktan, yüzyıllardan beri toplumsal bir “dava” ve “sorun” olmaya dönüşegelmiş.  Aslında “dönüşme” sözü de doğru değildir, on beş yaşında bir “çocuğun” evlendirilmesi, o anda zaten bir toplumsal sorundur. Tarafların yakınları ve çevresinin buna karşı çıkmaması veya engelleyememesi, üstelik toplumun bunu mahkum etmemesi, sorunu tam bir feci toplumsal sorumsuzluk ve büyük bir sorun haline getirmektedir.   

İslam ülkelerinde erken evlendirilmelerin bir yaygınlığı vardır, ama büyümeden evlendirilenlerin toplumları yalnız İslam dünyasında değildir.  “Uygar” ve yeterince uygarlaşmamış dünyanın her yerinde olduğundan da söz edilebilir.

Genç kızlar fiziksel olarak gelişmiş, fazladan bulûğa da ermiş olabilir, ancak bir özel ilişki yaşayacak ve bunu gereği gibi sürdürecek olgunlukla cinselliğin yetişkinliğine ve yetkinliğine henüz sahip olmamıştır.  On sekiz yaş altı kızlar için ilişki sorumluluğu erken olduğu gibi, bu yaşlar cinsellik ve hamilelik-annelik için de erkendir.

Unutulmasın, mümkün olan şeyler olması gereken şeyler değildir.

Çocuk gelinler aslında daha küçük yaşlarda kız çocuklarını da kapsamakta.  Kurbanların yaşı küçüldükçe sorunun daha da büyüdüğünden hareketle asıl onları konu almak doğru olmaz mı?  On yaş altından veya on - on iki yaşlarından, hatta daha da öncesindensöz etmek gerekmiyor mu?  Sorunun on beş yaş altında daha da büyük olduğuve duyana daha çarpıcı geleceği bellidir.  Ancak bu konu için bir örnek değerlendirilmektedir.  Olayın taraflarının yaşadıkları psikolojik travma ve yıkım konusunda aldığımız bu örnekte,henüz “on altı yaşını doldurmamış” bir kız çocuğu konu edinilmiştir, bu yüzden konuya daha da küçük yaştaki çocukların sözünü ederek girmiyoruz.

 ÇOCUK GELİNLERİN “EVLİLİĞİ” ÇÖZÜMSÜZLÜKTÜR!

 Olayımızda evlenmeye istekli olan ve bunu gerçekleştiren adam ise kırk bir yaşındadır.

On beş ile kırk bir yaşlarındaki olan bir “çift”in,kaçınılmaz olarak her yerde dikkate değer ortak özellikleri olur.  Olası özellikler şöyledir:

Birincisi, “taraflar”, birbirlerine yabancıdır.  Ve bu yabancılık giderilmesi pek de mümkün olmayan bir derecededir.  Tarafların birbirlerini anlamaları zorluğundan önce, anlamaya çalışma yokluğuyla ilgili ayrıbir zorluk da bulunmaktadır.

İkincisi, içinde bulundukları hayat dönemleri bakımından tarafların aynı dile sahip olmalarının ve aynı dili kullanmalarının pek kolaygörülmediğidir.

Üçüncüsü, bir kız çocuğu için on beş yaş, bulûğa ermişlik ya da en azından bulûğ dönemi olarak kabul edilir.  Ancak psikolojik bakımdan cinselliğe ve bir ortak hayata, bir evlilik hayatına henüz hazır değildir.  Bunların yanı sıra evlilik, ortak yaşama ve aile, toplumsal kurumlar olarak eşlerde belirli ve asgari bir olgunluk düzeyine de ihtiyaç duyar.  On beş yaşındaki bir kız çocuğunda bunların karşılığı olacak bir sorumluluk duygusu ve gelişme düzeyinden söz edilemez.  Diğer “taraf” için; kırk bir yaş, bir erkek için olgunluk çağıdır.  Ama olgunluğun işlevsel olmasıve işe yaramasıiçin, kişinin sağlıksız olmaması gereği yanı sıra, yaşanılan ve yaşanılacak şartların da en azından “normal” olması gerekir.  Bir erkeğin, rahatlıkla çocuğu olabilecek yaştaki bir kız çocuğuna eş olarak nasıl davranacağı hassas bir konudur ve sorundur.  Zordur.  Bu durumda olan her erkeğin böyle bir sınavda kendiliğinden başarılı olması elbette düşünülemez.

Dördüncüsü, günlük yaşantı, yabancılıklarını giderme imkanı olmayan (ya da çok zor olan) iki kişi arasındaki ilişkiyi çözüm sürecine değil, boyutları büyüyen buhrana doğru ilerletecektir.

Beşincisi, “eşler arasında”,geleceğe yönelik bir ortak plan ve tasarlamanın gerçekleşme imkansızlığının sözkonusu olmasıdır.

Böyle sorunlarınkamusal ağırlığı ve toplumsal boyutu, tarihsel olarak zaman ilerledikçe daha öne çıkmıştır.  ÇünküAydınlanma’dan (14. ve 15. yüzyıldan) bu yana çağlar boyunca sürekli önem kazanan, bireydir, bireyin haklarıdır, bireyin hayatıdır, bireyin geleceğidir.Bu yüzden düzenler ve ilişkiler, birey veya toplum çıkarları arasında gidip gelmeye başlamıştır.  18-19. yüzyıl toplumsal devrimlerininve ekonomik sistemlerin de merkezinde birey vardır.

(Burada belirttiğimiz ancak ayrıntılı bir şekilde ele almadığımız bir noktayı es geçmeyelim:  Yaş farkı kuşak farkıdır.  30’lu yaşlarında bir kadının 60’lı yaşlarda bir adamla evlenmesindeki kuşak farkı, daha da fazla olmasına karşın, örneğimizdeki kadar önemli, örneğimizdeki gibi çarpıcı değildir, çünkü örneğimizdeki gelin çocuktur.  Olgun bir adamla 15 yaşında bir kız çocuğu arasındaki ilişki, yaş farkından öte başka bir şeydir.                                  Ayrıca yaşlar ilerledikçe yaş farklılığı önem kaybetmeye başlar.)

DOSTOYEVSKİ’DE ÇOCUK GELİNLE İLGİLİ OLARAK İNSANLARA BAKIŞLAR

İşte büyük Rus yazarı Fiodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881), bireylerin  örnek aldığımız bu ilişki sorununa 19. yüzyıldan bir değerlendirme yapmaktadır.([3])  Yazarın, yaşadığı yüzyılın tam ortasında yazdığı “Günce”si (ki ilk eserleri arasındadır), aslında bir günlük değildir, bu şekle dayanarak ortaya çıkardığı “düşsel bir öykü”dür. Ama Günce, “düşsel” olmakla birlikte öykü de değildir. Öksüz ve yetim “Uysal Kız”, evlerine sığındığı teyzeleri tarafından kendisinden kurtulunmak istendiği için mahallenin bakkalıyla evlendirilmek üzeredir. Tam bu sırada başka bir “kısmet” çıkar. Rehine dükkanı sahibi olan bir adam, hem kızı bakkala kaptırmamak, hem de kıza ilgi duyduğu için kıza talip olur. Çaresiz “kızcağız”ı kurtarması da sözkonusudur! Yani kötü bir niyet yoktur.

Evlenme gerçekleşir.

Dostoyevski için olay bundan sonra başlamaktadır.  Travma sonrası, ki kız çocuğu için durum her şeyden önce gerçek bir travmadır, psikolojik tahlillere fazlasıyla elverişlidir. Edebiyata psikolojik açıdan bakmayı uygun gören, bunun yanı sıra buna istekli ve bunu yansıtmaya yetenekli olan yazar için her şey tamamdır.

Kız çocuğundan başlıyoruz, ama yanılmayınız, Dostoyevski’nin önem verdiği, esas saydığı, kendini tanıma zorluğu içinde olan, suçluluk, pişmanlık, haklılık, çaresizlik sarmallarında gitgeller içindeki “erkek”tir. Onun “kahramanı” ile ilgili olarak da yanılmayınız, eserin adına kanmayınız (Dostoyevski’nin şaşırtmacasıdır), kitabın “kahramanı” kız değil adamdır, çünkü, günümüzde de ve ülkemizde de olduğu gibi, suçlu ve haksız olan kadın değildir, erkektir.([4])

Utangaç ve çekingen kız çocuğu, hayat tecrübesi eksikliği yüzünden donanımsızdır. Olgunlaşmamış olduğu gibi, kırk bir yaşındaki adamın gözünde “on dördünde bile” göstermemektedir.([5])  Masumiyeti kaçınılmazdır. Aynı dili konuşamayan ve kız çocuğuyla bir ortak tarafı bulunmayan “eğitimli” adamsa, iyiniyetiyle çözümün kendisinde olduğunu düşünmekte, buna inanmakta, ancak iletişim kurma imkanının dahi bulunmadığını anlayamamaktadır.  Üstelik bu, hem kız çocuğu açısından, hem de kendi belirleyici olduğunu düşündüğü rolünün tutarsızlığı ve bencilliğinden dolayıdır.

“Kafasındaki düşünce zinciri tutarlı gözükmekle birlikte gerek mantık, gerekse duygu yönünden çelişkilerle doludur.”  Dostoyevski’ye göre ordudan yüzbaşı rütbesiyle ayrılmış “damat adayı”, “zavallı bir adamdır”, ve hatta “... bir çeşit ruh hastasıdır”.  Sonradan yaşayacağı beklenmedik şeyler karşısında ise “şaşkınlık içinde” olacaktır, “düşünceleri darmadağınıktır”.([6])

Kıza göz koyan “eğitimsiz” bakkal ise “elli yaşlarında bir adam”dır. Kendisine talip bakkalın varlığını ve onu evermeye hazır teyzelerinin niyetini öğrendiğinde korkuya kapılan kız, telaş içinde başka bir yol aramaya yönelmiştir. Bakkal onu belki de döverek öldürecektir! Ama “başka bir yol bulmak” zordur. Karşısına çıkan bambaşka yeni bir seçenek onun için ehveni şer olduğundan, buna sarılmak dışında da bir şeyi yoktur.

Emekli yüzbaşı, süreç başlar başlamaz kendisinin “alçak, aşağılık ve salak” bir insan olduğunu kendine itiraf edecektir. Bu itiraf onun buhranının, daha felaket sürecinin ilk anında başladığını gösterir. İlerleyen sayfalarda çocuk olduğunu unuttuğu karısını eğitmeye ve onu yönlendirmeye girişmesi, yazarın kaleminde, hastalığını kıza bulaştırmasına benzer bir durum olacaktır. Patolojik durum apaçık ortadadır, “aradaki yaş farkı” onu büyülemektedir, “bu durum [yaş farkı] çok tatlı bir şeydi, çok tatlı!” diye düşünmektedir.[7]  Bu eğilimler, kendisini suçlamasının temelini oluşturmaktadır, çünkü böylece “çocuğu olabilecek bir kızla cinsel ilişkiye giren baba sendromu”na sürüklenmektedir (yataklarını ve hatta odalarını ayırması).

Bu arada kendisi olmaktan çıkmakta, farkında olmakla birlikte hep zor olan bir şey yapmaktadır; “sürekli kendini haklı göstermeye çalışma”. Ama bunu da, “sessizce konuşma ustası” olarak yürütmeye uygun bir gururu vardır.  Kendisi söylemeden, kendisi anlatmadan anlaşılmalıdır.

Peki “karısı” onu niye anlamamaktadır? Anlaşılmayan bir şey de budur.

Söylenmeyen beklentiler o kadar fazladır ki hiç bir şeyin karşılanması mümkün olamayacaktır. Suskunluklar artık karşılıklıdır. Kin ve nefret de karşılıklı tırmanmaktadır. Kız çırpınmalar (“ihtilaç”) içindeyken, erkek çöküntü (depresyon) yaşamaktadır.

Eşin “erkeğine boyun eğmemesi olanaksızdır sanıyordum” diyen bir insanın, erkek olduğunu ihmal ettiğiniz zaman kırk bir yaşında olmasının hiç bir anlamı bulunmamaktadır.

“Her şeyi bilen” ve “her şeye muktedir” olduğunu düşünen erkek, konuşmadan bile ikna yeteneğine sahip olduğunu düşünen erkek, içinde debelendiği çözümsüzlük çukurunda kronik felaket akut felakete dönüştüğünde aklı başına gelir mi?

Her şeyi kaybettikten ve olan olduktan sonra gelse ne olur? 

Hayal dünyası çarptığı duvarda paramparça olduğunda “kendine gelen” insanın yapacağı pek bir şey kalmamıştır!

Dostoyevski’nin çözümlemelerinin, 21. yüzyıl Türkiyesindeki çağ dışı anlayışların, tarikat ehlinin ve dinsel çevrelerin kız-çocuk-kadın uygulamalarına çarptığını görüyoruz.

ERKEN YAŞTA “NORMAL” EVLİLİKLER!

20’li yaşlarda olan delikanlıların 18 yaşını tam doldurmamış genç kızlarla evlenmeleri, gene sorunlu olmakla birlikte, “normal” bir ilişkidir.  Ele aldığımız durum bundan farklıdır.

Çağdaş anlayışlar eşlerin birbirlerini tanımalarını, seçimlerini ve tercihlerini kendilerinin yapmalarını önerir.

TÜİK 2016 verilerinegöre, Türkiye’de 16-19 yaşarasındanyapılanevliliklerinsayısı 111.241’dir. Bu oraniçerisindeerkenevlilikyapanerkeklerinsayısı, 11.008 iken, kızlardabusayı 100.233 kişiolarakdikkatçekmektedir. Bu durum kızlariçerisindeerkenevlilikoranıerkeklerlekıyaslandığında, farkın9 kattandahafazlaolduğugörülmektedir.

Bir de ailevi gelenekler ve anlayışlarla ve hükümdarlıkların hanedanlık çıkar ve gerekleriyle yapılan çocuk evlilikleri (hatta bazan 10 yaş altı) konumuzun dışındadır. Bizde beşik kertmesi denilen bir uygulama ile aileler çok küçük, hatta bazan yeni doğmuş çocuklarını evlendirmektedirler.

“ÇOCUK GELİNLER” VE CUMHURİYET

2017 yılının ağustos ayında Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda bir değişiklik yapılması için TBMM’ye bir tasarı verildi.  Buna göre, “il ve ilçe müftüleri evlendirme memurları arasına ekleniyor”.([8])  Tasarının laikliğe aykırılığını bir yana bırakalım, evlenecek “karşı cins”, bir din görevlisi ve yetkilisi karşısına çıkarılarak erkeklerin iktidarı sağlamlaştırılmaktadır.  Kadınların eşitliğinin ve kadın haklarının hedef alınması yanı sıra, kız çocuklarının çok küçük yaşlarda evlendirilmelerinin önü de açılmak istenmektedir.

Bizdeki yetmişlik “adam”ların on yaş civarındaki kızlarla “evlenmek istemesi” ve bunun gerçekleştirilebilmesi, yanlış bir gelenekmiş gibi, başka bir sorun gibi gözükmektedir.  Altında, Dostoyevski örneğinde olduğu üzere, giderilemeyecek uyumsuzlukların meşrulaştırılması yatmaktadır.  Ve ülkemizde bunun dinsel söylemlerle desteklenerek yapılmaya çalışılması, karşı çıkılmayı zorlaştırmakta, çarpıtmayı kolaylaştırmakta, hastalığı gizlemektedir.  Böylece,tıpta adı konmuş bir ruhsal hastalığın,kız çocuklarınadüşkün olduğunu gizlemekten kaçınmayan insanların hastalığı olduğu üzerinde durulmamaktadır.

Bireysel ve toplumsal ruh sağlığı her şeyden önde gelmeli, bu gibi anlayışlar tedavi sorunu olarak görülmelidir.  Ama olaylardaki sağlıksızlık özelliği Cumhuriyet düşmanlığına

feda edilmektedir!  Çocuk gelinlerin büyük yaş farkı olan kocaları pedofili hastasıdır.([9])Oysa devrimler, sağlıksız toplumlar için tedavidir, sağlıksız bireyler için imkan, sağlıksız düzen için çaredir.  Cumhuriyet Devrimimiz, karanlığın pençesindeki, gericiliğin etkisindeki, padişahlığın çağdışılığındaki sağlıksız toplumumuzu tedavi etmeye çalışmış, bu toplumun sağlıksızlaşacak bireylerine hastalıklardan korunma imkanı yaratmıştı.

4 Nisan 1926’da çıkarılan Medeni Kanun’la kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmeleri önlenmiş, evlenmeye alt sınır yaşı getirilmiş ve kız çocukları daha o dönemde çoğunluğu itibarıyla felaket yaşamaktan kurtarılmıştı.  Yasa aynı zamanda bir erkeğin çok kadınla evlenebilmesini de engellemekteydi.  Bunun da kız çocuklarını ilgilendiren kötü “geleneklere” ve kötülüğe karşı bir katkısı bulunmaktaydı.

Ayrıca yeni yasa, yaşlı erkeklerin kendilerinden çok küçük kız çocuklarını “eş” olarak tasarlamalarının da önünü alıyordu.

Medeni Kanun aynı zamanda, kadını erkekle genel anlamda ayrımsızlaştırdığı gibi, mirasta eşitliği sağlıyor, kadınların boşanma ve kocanın izni olmadan mal sahibi olma hakkını tanıyordu.  Mahkemelerde tanıklık da erkeklerle aynı duruma getirilmişti.

5 Aralık 1934’te, 1924 Anayasası’nda yapılan bir değişiklikle Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilecekti.  Bu, Medeni Kanun’un erkekle kadını eşitleştirme yönelimini tamamlıyordu.([10])

Cumhuriyet Devrimimizin aynı zamanda bir kadın devrimi olması, dinsel söylemlere ve dinsel referanslara dayanarak bireylerin ve toplumun sağlığını bozmaya yönelik girişimleri önemli ölçüde geriletmişti.  “Orta Çağ ideolojisi”ne Türkiye’de büyük bir darbe vuruldu.  Gene de geleneksel yapı ve anlayışlar tamamen yok edilemedi.

Büyük Fransız Devriminin bile kadınların eşitliği, kadın hakları ve kadın “sorunu” konusunda hiç bir başarısı yoktu.([11])   Örnek alınan büyük devrim bu konuda Türk Devrimi tarafından aşıldı.  Büyük Fransız Devriminin sahip olamadığı olumlu özellikler bizim devrimimizin şanıydı, Fransız Devriminin yapamadığı bazı şeyleri Türk Devrimi gerçekleştirmişti.  Hala çağlar öncesinin ilkelliklerini yaşamakta olan gerilik ve törelere dayalı kadını haksız ve suçlu sayan “ahlak” sarsıldı, geriletildi.  Kadınlara toplumda geniş bir yer açıldı.  Böylece dünyaya da örnek olundu.

ÜLKEMİZDEKİ ÇOCUK GELİNLER CUMHURİYET DÜŞMANLIĞINDANDIR!

Müthiş, başarılı ve devrimci Türkiye Cumhuriyeti, ilkelerinin dışına düşünce, geri gidiş de başladı.  En son olarak kırk-elli yıldır yaşadıklarımız, özel olarak kadınların, kız çocuklarının durumunu kökten bir şekilde etkilemeye başladı.

Eski Rejimin kalıntılarını çözememiş bir toplumun başarıları yok ediliyor.  Bilimi yol gösterici kabul etmeyen, hayatı ve kendini tanımaktan aciz insanlar toplumu biçimlendirmeye çalışıyor.

Cumhuriyet düşmanlığıyla gözü kararmış sorumlu, yetkili ve etkili çevreler, Cumhuriyet düşmanlığı uğruna geriliği ve gericiliği teşvik ediyor.  Suçlar örtbas edilmeye ve önemsizleştirilmeye çalışılıyor.

Erken yaşta evlilikle yalnız fiiliyatta değil, eşitlik, kağıt üzerinde ve yasalar nezdinde de bozulmuştur. Bugün Türkiye’de her üç evlilikten biri çocuk evliliğidir.  Bu, çocuk gelinlerle resmi evliliklerin oranını sürekli düşürüyor.  Ayrıca çocuk evlilikleri hiç bir zaman Nüfüs Müdürlüklerinde kayıtlanamıyor.  Bunlar göstermektedir ki çocuk gelinler aracılığıyla Cumhuriyet’le savaşılmaktadır!

Çocuk gelinler sorunu, fetva tarzlı itiraz edilmez, edilemez hükümlerle yerleştirilmeye çalışılmakta, pekiştirilmektedir.  Cumhuriyet’i yıkmak için boşinançlara ve dinsele yapışmaktan başka çare yoktur.  Dinsel kimlik takınan kişiler de zorlamayı topluma duyurunun personelleri olmaktadır.

Çocukçu ve tacizci babalar, ne kadar gizlense gene de bilinir olmaktadır artık.  Tecavüzler, cinayetler, intiharlar, kadına yönelik şiddet ve zorbalık günlük olaylar haline gelmiştir.  Bunlara karşılık korunmasız, koruyucusuz insanlara saldırılar yeterli tepki görmemekte, bunun sonucu olarak da yaygınlaşmaktadır.  Töre cinayetleri, kadın cinayetleriyle sarmaş dolaş olmuştur.  Kurban kadınlar, kurban kızlar, saldırı altındaki kadın artık toplumumuzun “geniş bir kesimi”dir.

Bu süreçte, toplumumuz belirli ölçülerde yabancı olduğumuzçocuk gelinlerle tanışmıştır.  Rakamlar yükselme gösterdiği bir yana, olgular neredeyse meşrulaştırılmış durumdadır. 

KIZLAR SATIŞTA!

Erken evliliklerde, daha doğrusu erken evlendirmelerde ekonomik düzeyin kız tarafında yüksek olduğuna pek rastlanmıyor.  Zengin ailelerin küçük kız çocukları nedense gelin falan olmuyor.  Burjuvalar ve üst katmanlar arasında küçük kız çocuklarının evlendirildiği de hiç görülmüyor.  Çocuk gelinler, yoksul ve geleneksel ilişkiler içindeki kitlelerin sorunudur ve onlara dayatılmaktadır.

Gene eski bir adet olan başlık parası, çocuk gelinlerin yayılma ve kurumlaşmasını güçlendiren bir rol oynamaktadır.Yoksulluk yüzünden geleceğe güvensizlik insanları yalnış inanışlara ve davranışlara yönlendirmiştir. Çözümler kız çocuklarından gelir sağlamaya dönük olmaya başlamıştır.

Unutulmaması gereken bir nokta; hiç bir çocuk, kendi isteği, tercihi, insayitifi, girişimi ve rızası ile gelin olmamıştır.  Çocuk gelinlerin istisnasız hepsi çocuğun kendisi dışındaki insanların belirlemesi, kararlaştırması ve uygulaması ile evlendirilmiştir.  Çocuğu gelin yapmayla çocuğa kötü bir kader çizilmiş, geleceği de karartılmıştır.  Bunu yapanlar için çocuğun geleceğine sahip olmamasının hiç bir önemi yoktur.

Çocuk yaşlarda gerçekleştirilen erken evlilikler bir sorundur, ama yaşlı erkeklerin çocuk yaştaki kız çocuklarıyla cinsel ilişkisini mümkün kılan dinsel temelli tezler,([12]) savunanların ruhsal sağlıkları ve kişisel cinsel “tercihleri” kapsamındadır!

Dikkat edilmesi gereken bir şey, çocuk gelinlerin, “kadın esaretinin sembolü türban”la genellikle örtüşmesi ve ayrıca türbanla çakıştırılmaya çalışılmasıdır.  Herhalde başka türlü de olmazdı!  Gerilik ve gericiliğin, başka şeylerde olduğu gibi bu iki şeyde buluşması rastlantı değildir.

Çocuk gelinin bir eve kapatılmak dışında bir hayatı düşünülemez.  Cinselliği doğallıkla ve sağlıklıca yaşaması istenmeyen kız çocuğu, çocuk olarak oyundan da mahrumdur.  Çocuk gelinler, çocukturlar ama çocuk da sayılmamaktadırlar.

Böylece kız çocukların erken evlendirilmesi, yetişmelerine, okumalarına, tahsil görmelerine ve meslek edinmelerine haliyle engel olmaktadır.  Zaten amaç, kız çocukların toplumda yer almalarını önlemeye çalışmaktır.

Gelin edilen kız çocukları, her şeyden önce olayın faillerinde vicdani bir soruna yol açmıyor.  “Çocuk gelinler”, olayın fecaatinin üzülmeye neden olacak bir kötülük olduğunu anlamayabilirler, genellikle de anlamamaktadırlar.  Ne kendilerinin ne durumda olduklarının farkındadırlar, ne geleceklerinin karartıldığını bilmektedirler, ne suçluları kafalarında mahkum etmektedirler, ne de büyük bir toplumsal sorumsuzluğun kurbanı olduklarının bilincindedirler.  Bu savunmasızlık yaratan özellikler, kötülüğe güç vermektedir.

Çocuk gelinler, başlarına gelen felaket yüzünden küçük yaşta ölümle de tanışmaktadır.  Kendisi zaten ölüm tehdidi altındadır, uygunsuz herhangi bir çocuksu davranışı hayatına mal olabilir, cinselliğine yönelinmeler, hem bedensel, hem de zihinsel hasarlar görmelerine yol açabilir.  Aslında tecavüzden başka bir şey olmayan bu tür “ailevi cinsel ilişkiler”in arkasından gelen hamilelikler ve doğumlar sağlık sorunları ve ölümlerle sonuçlanabiliyor. Kız çocukların kendi deneysizlikleri ve deneyimsizlikleri kendileri için zaten bir tehdittir, ve bunun yanı sıra pek de seyrek rastlanmayarak, katil ve “suçlu” da olmaktadırlar.

Çocukken kadın olan kızcıkların hayatları ve cinsel gelecekleri, suçun faillerini ve toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmiyor.

BATI’NIN “ÇOCUK GELİNLER”İ?

Gelişmiş olduklarını düşündüğümüz uygar Batı toplumları da erkek egemenliğindedir.  Bizdeki çarpıcı görüntülere, oralarda, hem yumuşatılmış olduğundan, hem biraz şekil değiştirerek, biraz gizlenerek “sorun” olmaktan çıkarıldığından az görülür.([13]) “Gelişmiş” Batı toplumlarının bizim için ulaşılacak hedefler, örnek alınacak başarılar, özenilecek gelişmişlik olduğuna iman etmişgörüş sahipleri için bu “az görülme”, bizim ne kadar kötü olduğumuz ve iflah olmazlığımız anlamındadır.  Bu anlayış ve bakış, her yerde görülebilen toplumsal sorunların çok yerde farklılaşmış halleriyle yaşanmakta olduğunu gözlerden kaçırabilmektedir.  Batı toplumları nasıl çöplerini geri toplumlara ve uzaklara ihraç ediyorsa,([14]) zararlı ve utanç sayılabilecek sorunlarını da uzak toplumlara aktarabilmektedir.

Elbette Batı ülkelerinde çocuk gelinler olgusu bizdeki ve bizim gibi ülkelerdeki gibi değildir.  Oran çok düşük olmakla birlikte, Batılıların “çocuk gelinleri”, tam bir dönüşüm içinde başka bir sorun gibi olmuşlardır.  Turizm gelirinden hayır bekleyen (Avrupa’ya) Uzak Doğu’daki kız çocukları, Avrupalı yaşını başını almış adamların “çocuk gelinleri”dir.

Erkek egemenliğinin hastalıklı bir topluma yol açtığı gerçeğine bakarak düşünüyorsak, pedofilinin Batı’da “normal” bir hastalık olduğunu da bilmemiz gerekir.  Batı’da “12 yaşında bakire bir kız çocuğuyla seks yapmaya ne dersiniz?” türü aleni ilanlarla, “İşte el değmemiş 11 yaşında bir bakire seni bekliyor” tarzında fotoğraflı reklamlarla hiç karşılaşmamış olanlar, belki bunları tahayyül bile edememektedir.  Ama kendi toplumlarından “uzakta” olmasının getirileriyle kendilerine “Uzak” Doğu’ya Batılıların yaptığı çocuk seksiturizmi, bilmeyenler için şaşırtıcı olabilir ama bu “turizm” Batı’yı temiz tutmaktadır.

Edebi türün seçkin bir örneğin olarak değil, kız çocuğunu cinsel nesne durumuna getirmiş haliyle çok-satan olmuş Lolita’yı hatırlayalım.  Vladimir Nabokov’un bu ünlü romanı gördüğü ilgiyle Batı dünyasının pedofili sakatlığını gözler önüne sermişti.

Uygar Batı retoriği etrafındaki bizim Batıcılarımızın toplumumuzun gerilik ve gericiliklerine haklı karşı çıkışları,kendimizi lanetliyerek olumsuzlamaya girişmelerine gitmektedir.  Batı’yı daha haklı, güzel, yaşanılır olarak görenler, bu nedenle Batı’ya düşkünleşenler, kendimizi olumsuzlamaya çalışmaktadır.  Hatta bu kafada olanlar pedofili gibi erkeklik hastalıklarının geriliğe, gelişmemişliğe, Doğululuğa özgün olduğunu bile düşünebilmektedir.  Bunlara göre, ülkemizde gerilik, gericilik ve sahte bir İslami söylem eşliğinde yaşanan çocuk gelinler sorunu, bize ait bir pedofilinin bir uç vermesi olarak düşünüllür.  Doğu’ya ve gelişmemişliğe özgü bir şey olarak görülür.  Kendimizi beğenmezliğimizin gerekçelerinden biri haline getirildiğinde itiraz edilmez olur.

ÇOCUK GELİNLER,  KADINA SALDIRININ BİR UYGULANMA ALANIDIR!

Çocuk gelinlerin toplumsal varlığı, içinde cehalet olsa da, hayata hoyratlık, insansoyuna saygısızlık, doğaya düşmanlıktır!

Çocuk gelinler kurumu, çağ dışıdır, ahlak dışıdır, vicdan dışıdır, insanlık dışıdır.  İnsan Hakları Evrensel Bildirisi çocukların evlendirilmesini yasaklıyor.  Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, on sekiz yaş altını “çocuk” olarak tanımlıyor ve çocukların evlendirilmesini kabul etmiyor.

Bunların doğrultusunda dünya ve insanlık, çocuk gelinlere karşıdır.  Çocukların evlendirilmesini önemsizsaymak ve çocuk gelinlere karşı çıkmamak gericiliktir, vicdansızlıktır, insafsızlıktır, ahlaksızlıktır.  Çocuk gelinleri bir “olgu” olarak kabul etmek de, aynı şeydir.

Çocuk gelinler, kadının cinselliğine erkek tarafından müdahalenin başlangıcıdır.

Çocuk gelinler, cinselliği yaşaması istenmeyen kadına her şeye razı olmasını sağlamayı öğretmenin ilk adımıdır.

Çocuk gelinler, kadının eve kapatılmasının uygulamasıdır.

Çocuk gelinler, kadının geri bıraktırılması ortamının yaratılmasıdır.

Çocuk gelinler, kadının toplumdan koparılmasının yoludur.

Çok gelinler, kadın sömürüsünün daha çocukluktan başladığını, kadınların itaate zorlanmasının çok erken başladığını gösterdiği gibi, kadınların kaderini çocukluğundan böyle belirlemenin, bu şekilde uygulamanın ne kadar caniyane bir şey olduğunu da gözler önüne sermektedir. 

8 Mart Kadınlar Günü’nde kadınların 20’li 30’lu yaşlarda ve ömür boyu süren ezilmelerinde, çocukluktan nasıl hazırlandığını çocuk gelinlerin gösterdiği bilinmelidir.

Bugüne ve toplumumuza ışık tutan Dostoyevski, kız çocuğunun ve “kocası”nın trajik sonlarıyla bizi aydınlatmakla birlikte, yanlışlığı göstermekle birlikte, yazınsal incelikleriyle de uyarmaktadır.


NOTLAR

[1] “Haziran 2016 yılındayayınlanan UNICEF raporunagöre, dünyada her yıl 15 milyonkızçocuğu, çocukgelinolarakevlendirilmektedir.”Doç.Dr. MehmutAnık, RabiaBarlin, “Türkiye’deÇocukGelinlerSorunu: BalıkesirÖrneği”, İnsanveToplumBilimleriAraştırmalarıDergisi, cilt 6, sayı 3, 2017, s. 1827-1841; bkz. http://www.itobiad.com/en/download/article-file/337894, erişim Mart 2020.

[2]Orhan Kemal, Bir Filiz Vardı, Tekin Yayınevi, İstanbul 1982, s. 118.

[3]EserinTürkçemizde

  • İçli Kız, M. Kemal (?) ve K.M. Vasıf (?)
  • Uysal Kız, D. Sorokin ve S. Aytekin (1945)
  • Bir Yufka Yürekli, Y.N. Nayır (1953, 1957, 1959, 1967, 1973) ve N.Y. Taluy (1957)
  • Uysal Kız, M. Özgül (1999)

eser ve çevirmen adlarıyla farklı çevirileri ve baskıları bulunmaktadır.

[4]“Tahrik” veya mağdurun (ya da maktulün) “hatası”, suçu ortadan kaldırmaz, suçun yönünü değiştirmez.

Cinayet davalarında suç öncelikli, “hafifletici nedenler” ikincildir.  Oysa son on yıllarda “yer değiştirmelere” tanık oluyoruz.

[5]Mehmet Özgül çevirisi, Cumhuriyet, İstanbul 1999, s. 87.

[6]Aynı eser, s. 83-84.

[7]Aynı eser, s. 99.

[8]Prof.Dr. Talat Tevrüz, “Müftülere Nikah Yetkisi Çocuk Gelinleri Artırır”, Aydınlık, 23 Ağustos 2017, s. 2.

[9]Pedolfili hastalığı, ergin kişilerin ergenliğe girmemiş çocuklarla fiziksel ve genellikle de cinsel temas kurmayı istemesi, uygulamaya çalışması ve uygulaması hastalığıdır.  Bu psikoseksüel hastalık, toplumsal bakımdan da sapkınlık olarak görülür.  Hastalığın adlandırılması Grekçe “pedos” sözcüğünden gelmiştir.

Küçük yaşta kız çocuklarıyla evlenmek isteyen adamlar konusunda “hebefili” adlandırması uygun düşer.  Çünkü hebefil ergenlik öncesinde olan çocuklarla ilişki kurmak isteyenler için kullanılır.

[10]1934 yılında dünyada kadınların seçme-seçilme hakkına sahip ülke sayısı 28’dir (Tevrüz, aynı yerde).

Kadınlar, Fransa’da 1944, İtalya’da 1948, Yunanistan’da 1952, İsviçre’de 1974 yılında seçme ve seçilme haklarını kazandılar.

[11]Fransız Devriminin ve devrimcilerin kadına eşitlik tanımayan anlayışları ve davranışları konusunda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, “Büyük Fransız Devrimi ve Kadınlar”, Bilim ve Ütopya, sayı 262, Nisan 2016, s. 43-51.

[12]Kız çocuklarının erken evlendirilebileceklerini savunanlardan akıl almaz ayrıntılandırmalar gelmektedir.  Bu saçmalıkları sıralamayacağız, ama tek bir örnekle yetinelim; “altı yaşındaki kız çocukları bile evlendirilebilir” (burada kasıt, fiiliyatta “söz kesme” anlamında olan vaat ya da “beşik kertme” gibi bir şey değildir)!  Yani, altı yaşındaki bir kız çocuğu ile cinsel ilişkiye girilebilir!

[13]ÖrneğinKanadave Amerika BirleşikDevletleri’ndeki, dinselvekültürelgruplardanbiriolanMormonlararasındaçocukgelinlerolgusunasıklıklarastlanmaktadır.  AyrıcaAvrupa’dabirçokülkededinselgerekçelerlekızçocuklarınınevlendirildiğibilinmektedir.

[14]BilindiğigibiAvrupalılarnükleleratıklarınıvekimyasalçöpleriniKaradenizderinliklerine, diğer “atom kulübü” üyeleribenzeri “zararlı”larınıokyanuslarındibinebocaetmekte, böyleceonlardankurtulmakta, ülkeleritemizkalmaktadır.  GüneyAmerika’nınveAfrika’nınbazıbölgeleri de aynıakıbeteuğramakta, oralardagenişyaşanılamazalanlaroluşturulmaktadır.  “Dünyanınçöplükleri” haritalarlayerlerigösterilebilecekyerlerdir.

Alp Hamuroğlu
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)