Bu kitap edebiyat "Aklanı"! / Sadık Güvenç Ocak
2017’de Sonçağ Yayıncılık tarafından yayımlanan kitabına “Edebiyat Aklanı” adını koymuş Müslüm Kabadayı.
Ders kitabı boyutunda 349 sayfadan oluşan inceleme, araştırma ve değerlendirme yazılarından oluşuyor.
Kendisi aynı zamanda bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olan şair, yazar, araştırmacı Müslüm Kabadayı, yöresel bir sözcüğü oylumlu bir kitaba ad olarak seçerken dil duyarlılığını da göstermiş oluyor.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’te bu sözcüğü şöyle açıklamış: “aklan: is. coğ. 1. Sularını bir denize veya göle gönderen bölge,maile: Karadeniz aklanı. 2. Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri.
Yazar ise şöyle açıklamış kitabın önsözünde bu adı seçme nedenini: “Gelelim kitabın adını niçin “Edebiyat Aklanı” koyduğuma… Doğanın çocuğu olmamız ve toprağın nabzının yürek ve bilincimizde atmasından kaynaklı olsa gerek, edebiyatın da mecrasında, suyun arığından akıp gitmesi gibi insan eylemliğinde geleceğin yüreğine akmasına işaret etmek istedim. “Aklan,” Anadolu’da “su arığı” ya da “suyun fışkırarak akması” anlamlarında kullanıldığından ve bu sözcüğü şiirlerinde kullanan kentteşim Sabahattin Yalkın’dan da esinlenerek edebiyat dilinde yaygınlaştırmak istedim.” (s.4)
Edebiyatı ve edebiyatçıyı topluma ayna tutan kimseler olarak görürsek eğer, yazarın bu yapıtındaki “aklan” sözcüğü tam da yerine oturmuş olur.
Edebiyatçılar sıra dağların yamaçları gibi gerçektir, gerçeği her zaman gösterir. Bir göstermezse diğeri… Denizleri halk, şair ve yazarları da bu denizleri besleyen ırmaklar dereler olarak gördüğümüzde de durum değişmez. Şair ve yazarlar halkı duygu ve düşünce yönünden besler durur. Bu yönüyle de edebiyatçı “aklan” görevini üstlenmiştir. Böyle olunca Müslüm Kabadayı, okuyucusuna bir şeyleri göstermek için didinen aydınlanmacı, toplumcu şair ve yazarları, onların yapıtlarını ele alıyor bu kitabında.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Birinci bölümde Tevfik Fikret’ten günümüze uzanan bir çizgi üzerinde ilerliyor. Onlarca şair ve yazarı yapıtlarından örnekler vererek titizlikle inceliyor. Yapıtın büyüsüne kapılıp da göremediğimiz, atladığımız kimi ayrıntıların ayrımına varmamızı sağlıyor. Kimi değerli yazar ve şairleri yeniden anımsatarak kadirbilirlik sergiliyor.
Tevfik Fikret’in aydınlanmacı öğretmenliği ve şairliği; Nâzım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal’in ortak yönleri; Aziz Nesin’in gülmeceyle yendiği zor ve çelişkili yaşam koşulları; Sivas- Madımak ve Sivas’ın yüz akı sanatçıları; “toplumcu şiirimizin Trakya damarına kan vermiştir,” dediği Niyazi Akıncıoğlu; “bozkırlarından sözcükler devşirdiği “ülke”sini, şiir dilinde farklı biçimlerde yoğurduğu” nu söylediği Afyon Bayatlı şair Mehmet Aydın; Filistin’in ulusal bağımsızlığını sembolize eden şiirleriyle ünlü, sömürüye, emperyalizme, ve siyonizme karşı ölümsüzleşen şiirlerin üstadı Filistinli şair Mahmud Derviş; politik çalışmaları ve ve otuz yılı aşkın edebiyat çalışmalarıyla sosyalist gerçekçi bir çizgide ilerleyen yurtsever bir Arap romancısı olan Abdurrahman Munif…
Daha onlarcasını değerlendiriyor yazar bu kitabında.
İkinci bölümde öykü ve romanlar hakkında değerlendirmeler var. Köy Enstitülü yazar Yusuf Ziya Bahadınlı’nın öykü ve romanları üzerine değerlendirmeyle başlıyor bu bölüm. Toprakları kadar sanatçıları da verimli olan Çukurovalı yazar Ali Ozanemre’nin öyküleri, Fırat boylarındaki gözlemlerini öyküleştiren Osman Şahin, Amik dergisinden Musa Artar, İskenderunlu yazar Recep Yıldırım, “Ben Bir Gürgen Dalıyım” adlı çocuk romanının ele alındığı Hasan Ali Toptaş, işçi emeklisi şair ve yazar Celal İlhan, çekirdekten yetişme emekçi kadın şair-yazar Ayşe Kaygusuz ve okuma-yazmayı 22 yaşında öğrenen Kadriye Yapıcı … Hepsini sayamayacağım. Yine onlarca öykü ve romancı yapıtlarından örnekler verilerek değerlendiriliyor. Değişik kültürlerin (Türk, Arap, Fars, Kürt, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk) edebiyatları ve dergiler, dergiciliğimiz üzerine olan yazıları kitabın üçüncü bölümüne toplamış yazar. “Edebiyatlardan kastım, Türk, Arap, Fars, Kürt, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum vd. ulusal edebiyatlarla ilgili örnekler yanında, halk şiirinin ve modern şiirin özelliklerini ortaya koymaktır.” diyor arka kapakta. Müslüm Kabadayı, değerlendirmelerinde emekten yana olan şair ve yazarlara yer veriyor. Onları yapıtlarıyla değerlendirirken sonuca dair vurgular yapıyor.
Bu da yazarın dünya görüşünün, edebiyat ve sanattan toplumsal yarar bekleyen toplumcu gerçekçi, sosyalist çizgisinin bir yansıması. Örneğin Demirtaş Ceyhun’un “Asya” romanı hakkındaki yazısında şöyle diyor: “Asya”nın güzelliği de tam bu noktada.
Bugün ABD ve AB emperyalizminin, Türkiye’nin büyük patronları ve işbirlikçi Kürt siyasetçilerle birlikte tezgahladığı sömürgeci politikalara karşı tek kurtuluş yolunun ve bunu gerçekleştirecek gücün ne ve kimler olduğu konusundaki tez, bu noktadadır.
Bu ülkenin ezilen, sömürülen tüm emekçilerinin, halklarının emperyalizme ve kapitalizme karşı birleşik cephesi mücadelesine işaret etmektedir.” (s.239) 1980’lerin yoğun baskılı dönemlerinde Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde öğrencilik yıllarında tanıştığım Müslüm Kabadayı, o günlerden bugüne hiç durmadan yazdı. Kendini edebiyat dünyasına adadı.
Toplumsal sorumluluğunu hiç kaybetmeden didinip durdu. Damla damla biriktirdiği bu ürünleri şimdi bir araştırma, kaynak kitap haline getirdi. Günümüz edebiyatını araştıracaklar için oylumlu bir yapıt. Oylumlu olduğu kadar da ağırbaşlı.
Eline sağlık Müslüm Kabadayı’nın.
Sadık Güvenç
Gercekedebiyat.com
YORUMLAR