Ben de Oradaydım / Nurten Çağlar Yakış
Polisin çevirdiği güvenlik şeridinin içinde savcıyla yapılan tartışmalardan sonra Av. Serol Karaduman’la kaldık. Şeride yaklaşan öğrenci olduğu belli olan genç serili pankartları göstererek “Güney burada mı, arıyorum bulamıyorum, telefonuna ulaşamıyorum” diyor.
Gözlerim ellerine takılıyor; ellerini nereye koyacağını bilmiyor, zaptedemiyor, dudakları istemsiz titriyor. Gözlerine bakmamaya çalışıyorum, baksam ben de bırakacağım… Telefonunu düşürmüş, yaralı olabileceğini, hemen kötü şeyler aklına getirmemesini söylüyorum.
Yerde telefonların hiç susmayan sesleri…Kan gölünü aşıp kim cevaplayacak, kim arıyor kimleri…
Kaldığımız şeridin içinde pankartlar açıldığında 27 beden…Bu bedenler insanlık dışı bir yöntemle istemedikleri bir yolculuğa çıkarılırken bile çığlık atamamışlardı.
Bedenleri parçalayan bomba değil de son nefesleri bedenlerinde patlamış gibiydi. Bedenlerin bazılarında yara, yanık izi yoktu ama böbrekler ceplerinden fırlamıştı.
Biz yaşıyorduk, asfalt kan gölü… Basmamaya çalışıyorum ama kansız bir yer yok!
Beden parçalarından utanıyorum, böyle hoyratça bir şey olabilir mi?
Ölmüş olsalar da utanıyorum, benim kanım karışsa da utanmasam diyorum. O giyisiler bedenleri nasıl terketmişti, anlayamıyorum.
Güney, acaba kim? İTÜ’denmiş. Arkadaşı söyledi. Genç erkek bedenlerinden hangisiydi, bunu hiç bilemeyeceğim. Ama ben yine de Güney’i arıyorum, çünkü tek onun ismini biliyorum. Güney’in annesinin hayatı boyunca çekeceği acıyı hafifletecek bir şey var mıdır acaba? Onu da bilmiyorum.
Çocukluğumda babaennemin hep ağladığını hatırladım birden. 18 yaşında bir oğlunu kaybetmişti ve gözyaşı hiç durmamıştı. Her genç ölümde, hep hasta olup yatağa düştü o günden sonra. Annelerin acısını düşünerek açılan örtülerin altından genç bedenler çıksın istemedim, ölenler anne-baba olsun istedim. Bundan da utandım...
Her örtünün altında dakikalar önce koca bir hayat vardı. O meydanda kimlerin eli boş kaldı, kimlerin eli boş gitti? Kızını, kardeşini kaybeden anne-babanın eli boş kalmıştı. Eli boş giden bu ülkenin kızları ve oğullarıydı, Güneylerdi…
27 kişiye savcı numara vererek bedenlerdeki hasarları katibe yazdırdı. Biz de yazdık. Yazdıklarımız kanlarını yerde bırakarak sırasıyla morga taşındılar. Yere dağılmış gözle görülen beden parçalarını da Adli Tıpçılar numara vererek toplayıp götürdüler. Böylece, savcının, Adli Tıpçıların işi bitmişti.
Geride artık pıhtılaşmış kanlar, açılmamış ya da yarım kalmış yiyecek poşet ve kapları ve artık seyrekleşen telefon sesleri…
Bu katliamın duruşması 7 Kasım’da başladı ve ilk celse bitti… Veysel hayatta kalsaydı çocuk haliyle ne düşünürdü?
*
Ben mi? Ben bedenlerdeki yaraları yazan grubun içinden bir avukatım!
Nurten Çağlar Yakış
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR