bi kırmızı balon saldın ya

pencerenden

bulutlar aldı onu

kıskandım

Çok istediğim hiç bir şey olmadı, bir kırmızı balon hariç. Kalbimden bir kırmızı balon uçsun istedim.

İstediklerim yordu beni. O yüzden balonun renginde boyadım dudaklarımı,  hem de büyük bir gülümseyişle. Hani diyorlar ya herkese gülerken kendi ağlar palyaçonun. Yalan...  Kendine de güler Palyaço;  hem de en çok kendine güler. Gözlerinden süzülen bir damla, usulca konuverir gülümseyişinin ucuna. Siz göremezsiniz.

Ben zamanın çekmecesine gizledim beni.. aslında benim yüzümde siz kendinizi görüyorsunuz.... Bir kırmızı balonun peşindeyiz hepimiz işte.

İlk defa konuşuyordu, daha önce sesini duyan hiç olmamıştı. Dünyada bir şeyin yeri değişmiş, yoksa asla konuşmazdı. Cadde her zamanki gibi kalabalık. Palyaçonun üzerindeki gözler neredeyse milyon tane.  Geçip giden, kalıp bakan  gözler. Dükkanların önüne çıkmış çalışanlar. "Bu gün ne oldu buna diyen" sorular dökülüyordu hepsinin gözlerinden. Çocuklar ellerinden çeken annelerine inat mıhlanmış kalmışlar caddenin ortasında. "Aaa konuşan Palyaço" ... "Onun içinde insan var akıllım tabi konuşur"

Evet bir çocuk görmüştü içindeki "İnsanı"  Birden çıplak hissetti kendini Palyaço... Bir kırmızı balon daha saldı gökyüzüne bu kez bulutlar palyaçoyu kıskandı.

Gittiler işte, herkes gitti. Arada bir açıp zamanın çekmecesini bakıyorum onlara. Usulca siliniyor suretleri... siliniyorlar, çünkü artık hayal kurabiliyorum. Kurduğum hayaller beni "insan" yapıyor. Hepinizin düşlerinden alıyorum kendimi artık. Kalbim var o gökyüzüne uçan balonun içinde. Öyleyim işte bu gün. Siz bana aslında ne kadar yalnız olduğumu hatırlattınız. Hepiniz görmeyen gözlerle baktınız, şimdi duymayan kulaklarınızla duyuyorsunuz biliyorum. Yalnız beni mi... Hayır siz hep kör ve sağır halinizle bakıyorsunuz dünyaya. Hepinizin içinde bir kırmızı balon var halbuki. Korkmayın salın onu gökyüzüne.

Bir çocuk merakla elinden çekiştiren annesine "Anne seninde içinde kırmızı balon var mı?" diye sordu. Kadın kaşlarını çattı. "Yürü hadi geç kalıyoruz okula," genç bir adam beline sarıldığı sevgilisiyle birlikte adımlarını hızlandırarak geçti yanından. Marketteki şişman adam "Vah, yedi kafayı sonunda" diye söylendi. Herkes gülümseyişini, aldı palyaçonun üzerinden.  Köşedeki simitçi "Kimse para vermiyor artık bu şaklabana, aç kaldı tabi konuşur" dedi.  Bir kaç kişi acıdı demir paralar yuvarlandı kırmızı balon burunlu ayakkabılarının önüne. Yavaş yavaş soldu renkleri. Önce o kocaman burnunu çıkardı verdi bir çocuğun ellerine. Sonra şapkasını bıraktı kaldırım kenarına. İçine rengarenk saçlarını koydu. Başka bir çocuk bağırdı "Aaa kelmiş". Minik kalp desenli ceketini çıkardı. Bir süre sarıldı ona. Gözlerini yumdu sımsıkı. Birinden ayrılmanın ne kadar zor olduğunu herkes anladı. Kaldırıma uzanmış uyumakta olan sokak filozofu köpeğin üstüne örttü usulca.  Kulaklarını dikti köpek,  sanki gülümsedi.

İçimdeki adam konuşuyor artık. İçimde biri var biliyor musunuz. O her zaman aklımda, hiç unutmuyorum. Onu terk edemiyorum. Hiç bir zaman tek bir kişi olamadım bu yüzden, içimdeki o adam yüzünden. Bazen kendimi bir kırmızı balon gibi hissediyorum bazen de her şey gibi... Gerçek büyük palyoçalar artık çoktan gitti. Alın paralarınızı geri istemem. Her şey olabilen bir ben kaldım. Bu gün sesimi duyun istedim. Kalbinizin üstüne düşen gölgeleri görün istedim. Kulaklarınızı dünyanın kalbine yaklaştırın, onun sesini duyun istedim. Belki  gözlerinizle birlikte aklınızı da o tarafa çevirebilirsiniz. Çıkarın başınızı o kanalizasyon borularından. Arıların vızıltısını, kuşların kanat seslerini, böceklerin çıtırdamalarını, cırcırböceğini duyun istedim. Azıcık gözlerinizi ve kulaklarınızı düşlerinize verin istedim.

Gelip geçen adımlar yavaşladı. Kel palyaçonun etrafını insanlar sardı. Çocuklar kalabalığın arkasında kaldı. Bir tanesi aradan sıyrılıp köpeğin üzerindeki cekete ve yerdeki şapkaya baktı. Kadın çocuğun elindeki kırmızı burunu aldı, çöpe attı. Çocuk ağlamaya başladı. "Büyüyünce ben de palyaço olucam işte." Giyim mağazalarının önüne çıkan bir kız toplanan kalabalıktan bir gencin gözlerine takıldı, genç gülümsedi, kız utandı, gözlerini indirdi. Palyaço gördü bir tek. Lokantadaki garson sokağa doğru bir iki adım atıp sigarasını yaktı. "Sonunda konuşacaktı ben anlamıştım," dedi. Yanına yaklaşan biri "İnsanız sonuçta," dedi.

Eğer mutsuzluk hastalığına yakalandıysanız sağlıklıyız demeyin hiç. Birbirinizin gözlerinin içine bakamıyorsanız özgürlüğün ne anlamı var. Dünya sizin mutsuzluklarınız yüzünden patlayacak bir gün. Eğer hayallerinizin içinde değilseniz, siz nerdesiniz o zaman? Oysa hayat ne kadar basit, bir çiçeğin tohumundan çatlayıp büyümesini izleyin göreceksiniz. Görecek misiniz? Görüyor musunuz? İşe yaramayacak sözlerim farkındayım. Bak teker teker kaçıyorsunuz. Duymak işinize gelmiyor. Oysa size verdiğim şeyi ancak evlerinize saklandığınızda fark edeceksiniz. Şimdi burada henüz görmüyor, bilmiyorsunuz. Ben artık bir palyaço değilim çünkü. Çünkü konuşuyorum. Şimdi sustum, hadi gidin koşun, yetişin, acele edin... koşa koşa ölüme gidin... Zaman sizi oraya götürüyor çünkü....

Artık palyaço olmayan adam, kalabalığın arasından sıyrılıp sokağın sonuna doğru yürüdü. Çalışanlar işlerine geri döndü. Kalabalık eskisi gibi akmaya devam etti. Bu gece herkesin aklında artık palyaço olmayan adamın verdiği bir hikaye vardı... Evlerin pencerelerinden palyaçonun sözleri bir kırmızı balon gibi yükseldi gökyüzüne, bulutlar artık palyaço olmayan adamı da kıskandı...

Handan Gökçek
GERCEKEDEBİYAT.COM

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)