Son Dakika



‘Binyıl’ gösterileri kapsamında düzenlenen ve yeni yıl kutlamalarını çoktan aşıp ABD’nin dünya egemenliği doğrultusunda örgütlenmeler gerçekleştirmesine yardımcı olan ‘Dini ve Ruhani Liderler Binyıl Toplantısı’nın amacını anlamak için ‘barış’ ve ‘inanç’ gibi cilaları kaldırmak, bir süs ve evrensellik olsun diye örgütleyiciler listesine konulan kuruluşları bir yana bırakıp asıl senaryoculara bakmak gerekiyor: Toplantının yapımcıları Dünya Dinleri Parlamentosu, New York Interfaith Center (İnançlar arası Merkez) ve ICRD (Uluslararası Din ve Diplomasi Merkezi)’dir.

 

Bu üçlü örgütün en önemlisi, adından da anlaşılacağı gibi, ülkelerin hem iç düzenlerine hem de insan ilişkilerine din yoluyla karışmak üzere kurulmuş olan şemsiye örgüt ICRD’dir. Dinsel inançları,  devletlerarası ilişkilerde kullanma düşüncesinin babası sayılan Douglas M. Johnston, CSIS’in ikinci başkanıyken, ABD’nin dünyayı yönetme girişiminin en önemli ayağı olarak geliştirilen “Uluslararası Din Hürriyeti” projesine yeni açılımlar getirmiştir.

 

US Naval Academy (Amerikan Deniz Akademisi) ve Harvard mezunu Douglas M. Johnston, bu tür işlerin başına getirilen her uzman gibi, asker kökenli, deneyimli bir kişidir Genç yaşta ABD Nükleer Denizaltı Komutanlığı, ABD Başkanı’nın İvedi Hazırlık Ofisi Planlamacılığı, Savunma Bakanlığı Planlamacılığı, Deniz Kuvvetleri Bakan Yardımcılığı gibi görevlerin yanı sıra Harvard Üniversitesi’nde ‘Ulusal ve Uluslararası Güvenlik Yürütme Programı’nı da kurmuştur.

 

Douglas M. Johnston, ICRD’yi 1 Temmuz 1999’da çalıştırmaya başlıyor. Örgüt, ABD’nin resmi dış politikasının temel dayanağı olan dünya değerlendirmesine uygun bir strateji belirliyor. Bu değerlendirmeye göre; çoğunlukla dinsel temele dayalı bir nefret döneminde yaşanmaktadır ve dinsel ayrılıklar çatışmalara zemin hazırlamakta ya da ulusal ve etnik ihtirasları harekete geçirmektedir. Görüldüğü gibi dünya, bir dinler çatışmasının ateşiyle tutuşmuş gibi gösterilmektedir.

 

Oysa hiçbir çatışma yokken, Yugoslavya’da ayrılığı kışkırtmak için en etkin araç olarak dinsel çatışma körüklendi. Bu çatıştırma senaryosunun gerçekçiliğini kanıtlamak isteyen her ABD açıklamasında, Bosna ve Kosova örnek gösterilmekte ve başka ülkelere karşı bir şantaj olarak kullanılmaktadır.

 

Sudan petrollerinin peşinde olan ABD, Sudan’ın güneyindeki Hıristiyan ayrılıkçıları desteklerken de, sorunun petrolden değil, dinsel ayrılıklardan kaynaklandığını ileri sürmekteydi. Brzezinski’nin Afgan dağlarında kara gözlüğünün ardına gizlediği gözlerini gökyüzüne çevirip, kutsal savaşçılara “Size yardım edeceğiz ve siz kazanacaksınız” dedikten sonra talebanın yaptığı gibi, işaret parmağını göğe kaldırarak kelimesi kelimesine “Allah is the greatest!” dediği günlerdeki gibi.

 

Douglas M. Johnston ve sivil örtülü devlet örgütlerinin ABD politikalarına uygun değerlendirmeleri dünyayı ilgilendirmektedir. ICRD, karışma gerekçesini, “Laik hükümetler vatandaşlarının haklı istemlerini karşılayamamaktadırlar” diye açıklamaktadır. Bu durumda ABD dışındaki ülkelerde laik hükümetlerin beceremediğini kim yapacak? Her derdin devası olan ABD, laik yönetimlere uluslararası politik anlaşmaları resmi yollardan imzalatıp, her türlü ekonomik kıskaçla onları çaresiz bırakacak; da ICRD benzeri sözde sivil toplum örgütleriyle egemen devletlerle vatandaşları arasına girecek ve devletleri kendi ülkelerinde kuklaya çevirecektir. [1]

 

Bunu anlamak için derin araştırmalara gerek yok: ICRD’nin “misyon” programında, barışın kurulması için politika ve din arasındaki ilişkilerin pekiştirileceği, çatışmalar başlamadan “dinler arası timlerin duruma egemen” olacağı ve halklarla ulus-devlet arasında iyi ilişkiler kurulacağı belirtiliyor.[2]

 

“Ulus devlet” denilmesi yanıltmasın. Bir ülkede devletle halk arasında da herhangi bir dinin çok sayıdaki mezhebinin, onların altında yine çok sayıda tarikatın başlarından oluşan ‘Din Konseyler’i bulunacak ve daha sonra Bölgesel Din Kurulları’yla devletle halk arasına girilecek. Üstelik bu şebeke dışardan yönlendirilecek ve yönetilecek.

 

Cilayı kazıyınca, ortada devlet ya da devletler kalmıyor. “Tek dünya ve tek devlet” dedikleri, Akev patronlarının egemenliğinde, din ulemasının ve sözde akademisyenlerin yönlendirmesinde, uluslararası şirketlerin, kartellerinin kucağında, medya cambazlarının ağında sivil taşeronların oluşturduğu bir barış(!) ortamıdır geriye kalan.

 

Bir kez daha belirtmekte yarar var: Graham Fuller gibi CIA elemanlarınca yayılan, yanlış yönlendirme senaryolarında, ABD’nin “yeşil kuşak” uyguladığı gibi yanlış-bilgilendirme stratejileri bulunuyor.

 

ABD, tek kutuplu (ideolojili) dünyanın tek egemen devleti olmak için bağımsız ve egemen devletleri çatırdatarak, onların içişlerine dini ya da ruhani ve ekonomik jandarmalarıyla var gücüyle ilerliyor. Ulusal güvenlik uzmanı Douglas M. Johnston’un kurduğu ICRD bu yöntemi, Papaz Houston Smith’in sözleriyle açıklıyor: “İnsanların kalbine giden en emin yol onların (dini) inançlarından geçer.

 

Egemenlik uğruna, para uğruna, insanların inançlarını kullanmak, bizdeki yaygın deyişle, “Dini siyasete alet etmek!” Doğu’nun ve Güney’in ‘uleması’ bu tür örgütlerin toplantılarına, kendilerine bir değer verildiği zannıyla koşuşturuyorlar. Ulusların temsilcilerinin yasal toplantıları 20. yüzyılda dünyanın geleceğine yön vermişti. Son on beş-yirmi yıldır şeyhlerle şıhlar, hahamlarla Buda rahipleri, yeniden din egemenliği kurulacak umuduyla bu tür toplantılara heyecanla katılıyorlar.

 

Bu durumda Cumhuriyeti savunma görevini üstlendiğini ileri sürenlerin uyanması gerekiyor.[3] Onları uyandırması gereken en önemli açıklama Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan gelmişti:

 

“27 Mart (1994 Yerel Seçimleri) sonucundan sonra, adil düzene geçene kadar Türkiye’de huzur ve istikrar olmaz. Halk buna karar verdi. RP iktidara gelecek, geçiş dönemi sert mi olacak yumuşak mı olacak, kanlı mı?.."

 

Mustafa Yıldırım

 



[1] The Center for Religion and Diplomacy Program Attachment A.

[2] Dini ve Ruhani Liderler Toplantısı’nı düzenleyen ana örgütlerden biri de Interfaith Center of New York. Bu örgütün yönetiminde bir de T.C. uyruklu Üner Kırdar’a rastlanıyor. Üner Kırdar, uzun yıllar BM’de çalışmış bir Türk Dışişleri Bakanlığı eski görevlisidir.

[3] Cumhuriyetçi yayınlarda, birer CIA kuruluşu olan açık operasyoncu şirketlerin ve enstitülerin raporlarını yayınlayan ve onların Türkiye’deki sözcüleriyle röportajlar yaparak etki alanlarını genişletmelerine bilerek ya da bilmeyerek yardımcı olanlardan, bu kuruluşları birer “Düşünce Topluluğu” olarak tanıtmakla yetinmemeleri, kuruluşların geçmişlerini ya da hiç olmazsa ”RAND Şirketi” gibi gerçek adlarını bildirmeleri beklenirdi.

 

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)