Hasan Rasim Us’tan kalanlar
Tanzimat’la başlayan çağdaşlaşma hareketimizin demokratik siyasal düzene dönüşmesinde İkinci Meşrutiyet (1908) ve onu izleyen Cumhuriyet dönemleri en önemli değişim aşamalarını oluşturur. Egemenliğin ulusa mal edilmesi bu sürecin bir ürünüdür. İşte bu süreçte gazetelerin ve gazetecilerin büyük katkıları olduğu da yadsınamaz. Bu anlamda Us kardeşlerin rolü de büyüktür. 1934’te kabul edilen soyadı yasasından sonra US soyadını alacak olan Mehmet Asım (1884), İsmail Hakkı (1889) ve Hasan Rasim (1903) kardeşler İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilk otuz yılında gerek basın dünyamıza gerekse de yayınlarıyla düşünce hayatımıza önemli katkılarda bulundular. Tarihimizde silinmeyecek bir iz bıraktılar. İkinci Meşrutiyet ortamında savundukları Türk milliyetçiliği, Kurtuluş Savaşı sırasında bağımsızlık mücadelesine katkıları, Cumhuriyet döneminde Atatürk Devrimlerinin kökleşmesi için verdikleri destek öylesine önemliydi ki, Us kardeşleri tanımadan, yirminci yüzyılın ilk yarısında basın tarihinin pek çok yönü karanlıkta kalacaktı. Büyük bir okuma ve yazma yeteneği sahibi Us kardeşler, 1917’de Ahmet Emin Yalman’ın da katkılarıyla Vakıt Gazetesi’ni* çıkardılar. Gazete 23 Ekim 1917 tarihini taşıyan ilk sayısında amacını şöyle açıklamıştı: "Adı eski fakat kendi yeni olan gazetemiz bugünkü sahiplerinin elinde bulundukça, temiz ve lekesiz kalacak, memleket menfaatlerinin ve gazetecilik sevgisinin aydınlığı içinde saf ve samimi yayınlar yapacaktır.” Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi'nde, “Gazeteye sürekli yazı yazanlar arasında Hakkı Tarık Us, Ahmet Rasim, Ahmet Şükrü Esmer, Reşat Nuri vardır. Ruşen Eşref, Hüseyin Cahit Yalçın, Ziya Gökalp ve Halide Edip de zaman zaman yazı yazarlardı”, demektedir (s.123). Yine Hıfzı Topuz’un yazdığına göre, 22-26 Ocak tarihlerinde Mustafa Kemal beş gün boyunca Vakıt’ta “başyazı” yazmıştır. “Bunlar Asım Us adıyla yazılmıştır gazetede. O yılların yazı işleri müdürü olan Niyazi Ahmet Banoğlu ‘Atatürk Başmuharrir’ adlı bir cep kitabında Atatürk’ün bu yazıları Dolmabahçe Sarayı’nda nasıl hazırlayıp gazeteye yolladığını anlatmaktadır. Hatay davasının en heyecanlı günlerinde yayımlanmış olan bu yazıların konusu Türk-Fransız ilişkileri ve Hatay sorunudur” (s.158). Yayın hayatını yaklaşık 50 yıl sürdüren Vakıt’ta hemen bütün işler küçük kardeş Hasan Rasim’in omuzlarındaydı ve Hasan Rasim gazeteciliğinin yanı sıra farklı yetenekleri de kişiliğinde barındırıyordu. Nişantaşı Sultanisinin ardından Yüksek Ticaret ve İktisat Mektebi’nde okuyan Hasan Rasim’in henüz 18-19 yaşlarındayken, 1920’li yılların en ünlü dergisi Dergâh’ta şiirleri yayınlanıyordu. Dergâh, Nisan 1921 ile Ocak 1923 arasında İstanbul’da yayınlanan bir kültür-edebiyat dergisiydi. Dönemin ünlü kşilerine ev sahipliği yapmıştı: Fuat Köprülü, Mustafa Şekip (Tunç), Mustafa Nihat (Özön), Ahmet Hamdi (Tanpınar), Ahmet Haşim, Ziya Gökalp, İsmail Hakkı (Baltacıoğlu), Yahya Kemal, Yakup Kadri, Ali Ekrem, Abdülhak Şinasi (Hisar) vb… Hasan Rasim’in ilk şiiri derginin 22. sayısında yayınlandı (Mart 1922). Halı Halın bir bahçedir… Karıncalanan Duyarak süslemiş, belli işiyle, Dallar, yapraklar sarmış içini; Laleler öperken yaseminleri; Leyla, ahu gözlü, saçlar örgülü. Mecnun şehla gözlü, süzgün çehreli, …Halın bir bahçedir… ta İsfahan’dan Ahmet Haşim’in sembolizmden esinlenen şiirlerini andıran bu şiirin bir benzeri de 28. Sayıda yayınlanmış. Bahçeler Bahçeler, sevgilim, bahçeler güzel… Dergâh’ta yayınlanan son şiiri ise, iki bölümde 32 ve 42. Sayfalarda yayınlanmış. Ayna Üstünde yılların zevki ürperen Öyle içden gelen ruh izleriyle, Kim bilir kaç sultan ve kaç şark kızı Üstünde yılların zevki bükülen Ayna (2) Bu ayna sedefli mahfazasına Bir içli nakkaşın sanatkâr eli Bu parlak rüya ki, parlak ve ince Sevgilim belirir derin hatlarla …Üstünde sanatkâr eli dolaşan Hasan Rasim’in şiirdeki yeteneğini geliştirme çabası göstermemesi, hiç kuşkusuz, Hakkı Tarık’ın Milletvekili olması üzerine ağabeyi Asım’ın Vakıt’ın idari işlerini onun üzerine yıkmış olmasından kaynaklandı. Bu dönemde onun, günün önemli olaylarının kahramanlarının portrelerini Vakıt’a çizerek diğer yeteneğini gösterdiğine tanık oluruz. 1924 yılı başında İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan başta Hüseyin Cahit olmak üzere Lütfi, Fikri ve mahkeme heyetine ait resimleri bu arada belirtebiliriz. Ancak Mehmet Asım’ın da 1927’den 1950’ye kadar sürecek Milletvekilliği döneminin başlaması Hasan Rasim’in yükünü daha da artıracak, resim yeteneğini gerektiği gibi geliştiremeyecekti. Çok yönlü bir sanatçı kişiliğine sahip olan Hasan Rasim Us heykel, resim ve karikatürle de ilgilenmiş; kimi resimleri ve portreleri dönemin gazetelerinde yayımlanmıştır. Hasan Rasim Us’un Hayat mı Bu (1938) ve Daldan Düşen Yaprak (1944) adlı iki de romanı vardır. Us ayrıca Fransız oyun yazarı Marcel Pagnol’un Topaze adlı oyununu Türkçeye çevirmiştir (1933). * Günümüzde ‘Vakit’ olarak söylediğimiz kelimeyi US kardeşler gazetelerinin başlığında ‘ı’ ile ‘Vakıt’ olarak yazıyorlardı. Ps. Hasan Rasim şiirleri “Gazeteci Bir Aile US’lar” kitabından alıntılanmıştır. (Nuri Akbayar/Orhan Koloğlu, ÇGD Yayınları, Şubat 1996, s.136-138). Selim Esen
Ufkunda laleler ve güller yatan
İsfahanlı bir kız dokurmuş bunu.
Çırpınan bir zevkin ürperişiyle
Girift sarmaşıklar işler savbıni (?);
Mavi beldelerden gelene bir çini
Rengile tutuşmuş ince filizler…
Burada da sevgiye baş eğenleri
Ayırmış talin çizdiği izler:
Elinde ateşli bir şiraz gülü
Bahini seyreder sarmaşıklarda
Kalbinin üstünde yer bulmuş eli,
Saçları dağılmış son ışıklarda…
Ufuklar yanarken yol çizen kervan
Yadigâr getirmiş sevgilim bunu
Girift sarmaşıklar işler (?) ti.
Sabah vakitleri havuzlarında
Yanan bulutların aksi ki yüzer…
Eski şairlerimizden mısralar söyler,
Çiçekden çiçeğe koşarken rüzgâr,
Tutuşmuş gönüller gibi laleler…
Serin sabahların ilk ışıkları
Raks eder, raks eder havuz başında;
Rengile işlerken sarmaşıkları…
… Somaki taşlarda hemen bir pastel
Rengile ürperir derin bölgeler.
Bahçeler sevgilim, bahçeler güzel.
Bu aynanın -uyup her hevesine-
Ruhlarda bükülen, ruhlarda gülen
Şekiller işlenmiş çerçevesine
Öyle süslemiş ki bunu sanatkâr;
Üstünde şen ve savm benzerleriyle
Şarkın çekik gözlü sultanları var.
Önünde süslerken boyunlarını
Düşmüştür gönlünde bir derin sızı
Ve aşkın ürperme oyunlarını
Bu ayna yıllardan kalmış yadigâr:
Üstünde şen ve savm yüzleriyle, gülen
Şarkın çekik gözlü sultanları var.
Gömülmüş, bir rüya hatırlatıyor:
Kim bilir kaç kızın gönül yasına
Aşina kalbiyle dalgın yatıyor.
Belli uğraşmış çerçevesiyle:
Şarkın çekik gözlü binbir güzeli
Çırpınır üstünde aşk hevesiyle:
Renklerle ilahi çehreler işler;
Şarkın güzelleri yade gelince,
Ufku derinleşir, ufku genişler:
Endamınız, ki şuh bu gülüşüyle,
Ruhumu okşarken şen kanatlarla
Bahardan çehreniz bir gülüşiyle…
Bu ayna yıllardan kalmış yadigâr…
Üstünde; ruhlardan arzular yakan
Şarkın çekik gözlü sultanları var.
Gerçekedebiyat.com