\'Adli ve mülki erkân\'ın romanı: Geçmemiş Zaman
Yazar İsa Küçük’ün ikinci romanı Geçmemiş Zaman adlı romanı, Cumhuriyet Kitapları tarafından yayınlandı. Roman neredeyse unutulmuş bir Doğu Anadolu ya da Güneydoğu Anadolu kasabasında yaşanan olayları konu ediyor. Romana, olaylar karşısında birbirleriyle olan ilişkileri, halka ve devlet aygıtının çalışma şekline bakışları, yaşanan sorunlara kendilerince buldukları çözüm, sıcak çatışma alanında insan iradesinin belirleyiciliğini deneyimleyen “adli ve mülki erkân”ın romanıdır, desek yeridir. Bir genç doktor hanımın ‘çözüm süreci’ yıllarında bir ilçeye atanmasıyla daha “kahvaltı yapmadan” başlayan olaylar, geriye dönüşler olmasına rağmen -romanda yaşanan hava şartlarını aratmayan- fırtına gibi hızla ilerliyor. Bir dağ köyüne çığ düşmüştür. Neler olup bittiğini yasal olarak çözüme kavuşturmak için tüm “adli ve mülki erkân” astlar üstler bir helikopter… hepsi işe koyulmuştur. Ne var ki dağlar köyler teröristlerin de yatağıdır. İşler Arap saçına dönecek beklenmeyen olaylar peş peşe yaşanmaya başlanacaktır… Jandarma komutanı binbaşının odasında oturan Kaymakam, köylülerin kendisini atlayarak bizzat Vali’ye ulaşmaları yüzünden üzgündür. Vali, helikopterle ilçeye gelmektedir. “...Peşinden odadan çıkıp piste doğru yürüdük. Daha piste varmadan, havada helikopter göründü. Şehre yaklaştı, şehrin üzerinde iki tur atarak alçaldı ve iki tur sonunda yavaşça piste indi. Ama ne iniş; pist, kardan temizlenmiş olsa da pistin çevresindeki kar yığını helikopterin pervanesinin şiddetli rüzgârıyla tipiye dönüşerek pistin dışında bekleyen bizi kar fırtınasının içine aldı, göz gözü görmez oldu. Helikopterin açılan kapısından önce Vali, arkasından askerler indi. Vali, bize doğru hızla yürüyüp geldi, tokalaştık. Tuhaf oldu içim. Buraya geldim geleli kimse gözümün içine bakmamıştı selam verirken. Şimdi bu vali gözümün içine şefkatle bakarak selamladı beni. Kaymakam, “bir çaş içer miyiz efendim” diyerek hem sordu hem de davet etti âdeta…” İşe bakın ki bu vali Ege’de bir kasabada kaymakamken jandarma komutanıyla kaçmasın diye “demirbaş” olarak kaydedilmiş ebeyi evlenmeye teşvik edip evlendiren kaymakamdır. Doktor Nur da o kişilerin kızıdır! Romanda bu tatlı tesadüfler, dünyanın ne kadar küçük olduğunu gösterirken, bir bürokratın çürüttüğü hayatı içinde zamanın ne kadar hızlı aktığını da gösteriyor. Jandarma binbaşısının odasında çay içerken başlayan ve daha sonra yemek yerken devam eden Vali’nin geriye dönüşlerle anlattığı olaylar, Cumhuriyetimizin siyasi yapısının hiyerarşisi içinde yaşanan psikolojik ve sosyolojik hatları belirgin etmeyi sağlıyor. Vali aynı zamanda bir zamanlar köylülerin ekonomik yaşamlarını iyileştirecek reform taslağı hazırlayıp ta Ankara’ya eliyle götürmüş ve -elbette ki- fena halde geri çevrilmiş bir Validir. İSA KÜÇÜK İşbilen, işgüzâr memurların oldukça renk kattığı İsa Küçük’ün Geçmiş Zaman adlı romanı, Cevat Fehmi Başkut’un ünlü Buzlar Çözülmeden oyunundaki sahneleri andıran sahnelerin bolca çağrıştırıldığı sahneler içeriyor. Buzlar Çözülmeden’in 27 Mayıs 1960 darbesinin ideolojisini taşıdığı biliniyor. Din adamı/müftü önemli bir karakter. Geçmemiş Zaman’daysa müftü, hangi düşüncede olduğunun tartışıldığı bir yerde ad olarak geçiyor. Ne var ki müftüye karşı takınılacak tutum tümüyle onun softa ya da aydın olmasıyla yine de ilgili. Vali’nin kaymakam olduğu dönemde hazırladığı reform paketinin tartışıldığı geçmiş zamanı anlattığı bölümlerde şöyle bir konuşma var: “‘...Aslında din adamları da bu sorunu çözmeye ortak olmalı, toplantıya Müftü Bey de gelse iyi olur’ diyerek, okul müdürüne destek olmak için söze karıştı Karakol Komutanı. “‘Din görevlilerimiz dinimizi iyi öğrensinler, dinin korku değil sevgi işi olduğunu, amacının iyi ve dürüst insan yetiştirmek olduğunu anlatsınlar yeter’ dedim. Din görevlilerinin dünya işleri hakkında konuşması ve keskin tavır takınmalarını her zaman için yanlış bulmuşumdur. Çünkü ne kadar insan varsa o kadar inanç şekli ve dini yorum vardır. Herkes kendi bildiği, inandığı şekilde dinini yaşamak ister ve kimse başkasının bu konuda ahkâm kesmesinden pek hoşlanmaz. Karakol komutanı da bu işe karışmamalıydı. “‘Sayın Kaymakamım’ diyerek önemli bir şey söyleyecek gibi ayağa kalktı Karakol Komutanı. ‘Bu konuları tam bilen yok aslında. Şöyle bir şey duymuştum... Bir İngiliz siyasetçi, İmamlara sahip olan, Türkleri yenmeyi başarır, demiş. Siz biliyor musunuz efendim?’ “Bu soru karşısında birden ben de konuya karıştım. Bilmediğim bir güç beni konuşmaya zorladı. ‘İngiltere'nin eski başbakanı, Türkler dilini bilmedikleri bir dine inanıyorlar, onlara din adamları aracılığıyla her şey yaptırılabilir demiş, dedim. Vali, az düşündü ve sözünün kesilmesinden memnun olmadığını belli eder bir ses tonuyla, ‘Söylemiş olabilir, duymadım’ demekle yetindi. Önündeki bardaktan bir yudum su içti. Sonra sanırım fikrini değiştirdi, ‘Kim dediyse doğru söylemiş: Din adamları cahil olursa, başımız dertten kurtulmaz’ dedi. Bu arada bir şey anımsamış gibi Kaymakama dönerek, ‘Sahi sizin müftü nasıl biri, onun her hafta ne işi varmış vilayette?’” (Geçmemiş Zaman, s.34-35) Örneğin ebeyi demirbaş defterine kaydeden nahiye müdürünün tanımlaması da ilginç: “Bizim nahiye müdürü bodoslama bir idareciydi. El yordamıyla durumu idare ediyordu aslında. Öyle olmasa, tatil günü ebe hanıma izin verir mi? Bu memlekette devlet asıl tatil günü lazımdır millete…” (S. 37) Köylülerle ilgili betimleme de: “’Malum, çiğ felaketi. Yakınları ölenler, helikopterle onları köye götürmenizi istiyorlar.’ “’Ne çabuk haberleri olmuş, kimin öldüğünü daha biz bile bilmiyoruz.’ “’Bunların hızlı bir haberleşme sistemi var sayın Valim’ dedi kaymakam. ‘Bizden önce duyuyorlar her şeyi.’ ‘Bunlar’ derken insanları ötekileştirme tonu vardı sanki sesinde. Kendisinden ve Vali’den uzaklaştırıyordu onları. Farkında mıydı acaba? Doğrusu bir Mülkiyeliye yakıştıramamıştım bu tavrını.” Kasabanın rutin sorunları devam etmektedir. Köye helikopterle gidiş ama fırtınadan yere inemeyip tekrar geri dönüş... Jandarmaların teröristlere pusu kurmaları… Karıyla tipisiyle, köylülerin istekleriyle, teröristlerin varlığıyla, kasabanın unutulmuş havasıyla İsa Küçük’ün romanı Geçmemiş Zaman, tam bir Kafkaesk tür örneği kitap. Gelişen değişik olaylar okuru gittikçe bu Kafkaesk girdabın içine başarılı bir kurguyla çekiyor. ‘Kurgu’ lafından pek hoşlanmam ama bu roman gerçekten olaylar ve kişilerinin iç içe geçmesi ve diyagonal anlatımıyla gerçeklerin gerçek anlamda kurgulandığı bir roman. Teröristlerin (Buzlar Çözülmeden'in eşkıyaları!) köyü basarak savcıyla birlikte doktor Nur’u da rehin almalarıyla nefes kesen son bölümüyle (Teröristlerin komutanı Tunç, Nur’un fakültede onu terk edip sırra kadem basan sevgilisi çıkar!) Geçmemiş Zaman romanı, Türkiye’nin 40 yıllık yarası bölücü terörle taşra devlet yöneticilerinin boğuşmalarının önemli bir yönünü de gündeme getiriyor. Beton bir köy evinde arkalarından köylülerce kilitlenerek hapsedilen rehineler ve teröristler arasındaki tartışma her ne kadar pek inandırıcı gelmese de önemli derslerle doludur. Bu sorunu durmadan kaşıyan siyasilere de terör ağalarına da işaret nettir: “…Hasan doğru bir tespit yapmıştı. Sadece etle tırnak değildik biz, sesle nefestik. Harflerimiz yer değiştirse dahi özümüz, sözümüz değişmezdi.” (S. 195) Kendisi de (emekli) bir vali olan yazar İsa Küçük’ün Geçmemiş Zaman romanı, sorunları yaşamış üst düzey yöneticilerimizin deneyimlerini anlatmalarının ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor. İsa Küçük bunu başarılı bir romanla anlatmayı yeğliyor. Ahmet Yıldız
Gerçekedebiyat.com