onur-bilge-kula-populizm--3042024181459.jpg


Dil ile her şey yapılabilir; çünkü dil, öz-yapısı gereği, kurgulamaya, sözcüklerin anlamlarını ters yüz etmeye elverişlidir. Bu bakımdan, dil, bireysel bilinci bulandırmak ve tek-tipleştirmek için de kullanılabilir.

POPÜLİZMİN DİLİ TEKİL BİLİNÇLERİ KÖRELTEBİLİR

Dil dolayımıyla, insanların düşünme ve davranma tarzlarını etkileyen ve yönlendiren etkinliklerinin yol açtığı sakıncalar bakımından Almanya’da Hitler dönemi örnek gösterilebilir. Hitler faşizminin güdüleyici etkinliklerini deneyimleyen filozof Victor Klemperer, ‘faşizmin dilinin öz-yapısını belirlerken, zehir eğretilemesi"ni kullanır. Bu filozofun nitelemesiyle, Hitler yönetimi, Almancayı ‘zehirli öğeler’ ile donatmış ve  ‘zehirli maddelerin taşıyıcısı durumuna’ indirgemiştir[1] (M. Jaeger/ S. Jaeger, 1999, s. 14). 

‘Faşizmin dili, zihniyetini ortaya koyar’ (Jaeger/Jaeger 1999, s. 17- 18) diyen bu düşünüre göre, dil eleştirisi, kaçınılmaz olarak kültür eleştirisini de kapsar. Hitler faşizmi ‘eski dil kullanımını, yenileştirmiş, genişletmiş, gereğinden fazla vurgulamış ve dünya görüşüne dönüştürmüştür.’ Sözcüklerin zehirleyici etkisini sürekli vurgulayan bu düşünürün savlamasıyla, sözcükler ve anlatımlar bir politik görüşün taşıyıcısı ve simgesi durumuna dönüştürülebilir. Örneğin, ‘üstün insan’, ‘aşağı insan’ analtımları, Hitler faşizminin zihniyetini ve dilini simgeleyen anlatımlardır (Jaeger/Jaeger 1999, s.  22- 23).  

Toplumsal siyasal olayların yol açtığı ayrışma sürecinde belirginleşen yandaş ve karşıt kümelenmeler veya topluluklar, düşünce ve eylemlerini anlatmak için propaganda yöntemine dayalı  'özgün'  biçemler, özgün bir dil kullanım biçimleri geliştirirler. İçerikleri, sözcük seçimlerinin ve amaçlarının farklı olması nedeniyle, genel dil kullanımı içerisinde yeni siyasal söylemler ve biçemler oluştururlar.

Gizemli ve bilinç bulandırıcı söylemlerde 'ulus, ulusal, ulusalcılık, din, yerellik' gibi sözcükler yeğlenir. Dil böylece siyasal amaçlara ulaşmak için ve tekil bireylerin bilinçlerini bulandırmak ve yönlendirmek amacıyla, bir etkileme aracına dönüştürülebilir. Tüm ulus veya toplum için bir 'değer' taşıyan aşkın kavramların kötüye kullanımında 'örtmeceler', 'çok-anlamlı' sözcükler ve anlatımlar öne çıkarılır. Propaganda ve kamuoyunu etkileme açısından bu ve benzeri sorulara yanıt arama bağlamında siyasal söylemleri değerlendirmek için, Hitler faşizminin dilini sorunlaştıran düşünür Victor Klemperer Almancanın, tekil bireylerin ve kamuoyunun bilincini bulandırmak ve tek-tipleştirmek için nasyonal-sosyalistlerce nasıl kötüye kullanıldığını ortaya koymuştur.

Klemperer’in yaptığı önemli saptamalardan biri, faşizmin yerleştirmeye büyük özen gösterdiği 'Sen hiçbir şeysin, halkın her şeydir!' söylemidir. Burada 'halk' yerine 'ulus' sözcüğü de kullanılabilir. Bu güdümleyici söylemin amacı, hak ve yükümlülükleri bakımından somut bir varlık olan bireyi, soyut bir üst bütünlük içinde eritmektir. Böyle bir üst bütünlük içerisinde eriyen ya da eritilen birey, her türlü hak, özgürlük ve sosyal eşitlik isteminden vazgeçer; bunları, bütünün çıkarlarına bağımlılaştırmaya hazır duruma ge(tiri)lir.

Tekil bireylerin bireyliklerinin baskılanması ve silinmesi sürecinde sürekli yineleme başta olmak üzere, etkileme ve güdülemenin her türlü yöntemi kullanılır. Nasyonal sosyalistler, propaganda ve etkileme yöntemlerinin etkisini artırmak amacıyla, öncelikle eğitim ve bilimi kendi amaçları uğruna kullanmaya büyük özen göstermiştir. Klemperer, nasyonal sosyalistlerin bu girişimini 'bilimin köleleştirilmesi' olarak nitelendirir.

DİL İLE TEKİL BİLİNÇLER ETKİLENEBİLİR YÖNLENDİRİLEBİLİR

Yukarıda sözünü ettiğim Victor Klemperer'in Üçüncü İmparatorluğun Dili adlı yapıtı, dil yoluyla tekil bireylerin bilinçlerini güdümlemenin yaşanmış en uç örneğini serimler. Nazizm örneğinde görüldüğü gibi, bütün devlet aygıtının seferber edildiği merkezi bir tavırla yürütülen bilinç güdümleme, çeşitli düzeylerde ve yoğunlukta gerçekleştirilebilir.

Etkin konumlarda bulunan toplumsal kümeler öz-çıkarlarını korumak amacıyla, dilin, bilinç oluşturucu ya da biçimleyici niteliğini kullanarak, insanların düşüncelerini ve davranışlarını etkilemek, yönlendirmek ve güdümlemek isterler. Bu amaçla çoğunlukla siyasal partiler, basın ve çıkar kuruluşları gibi 'çarpan' işlevi gören kurumlar ve kişiler seçilir. Özellikle siyaset kurumu, toplumda önemsenen değerleri ve cepheleştirmeye elverişli kavramları araçsallaştırmayı yeğler. İnsanların düşünce ve davranışlarını etkilemek amacıyla, bir iletinin ve ideolojinin amaçlı ve örgütlü yaygınlaştırılması olan 'propaganda' siyasal güdümlemenin en yaygın yöntemidir. Güdümlemenin amacı, 'güdümlü', diyesi, istenildiği gibi yönlendirilen bilinç geliştirmektir; çünkü 'güdümlü' bilinç, tek tipleştirilmiş düşünce tarzına dayanır. Güdümlenmiş kişiler, eleştirel değerlendirme yapma, kendi seçimini özgürce belirleme gibi istemlerde bulunmaz, hatta bu yeteneklerden yoksunlaşır. Bu nedenle, de başkalarınca kolayca etki altına alınabilirler ve yönlendirilebilirler. 

Özellikle de tüm ulus için üstün değerleri anlatan sözcüklere, yeni anlamlar yükleme ve böylece insanları kendi düşüncelerinin etkisi altına alarak, onların davranış biçimlerini ve seçimlerini yönlendirme, politikanın da sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bireylerin bilinçlerini etkilemek amacıyla genellikle olgu ve olayları güzel gösteren, gizleyen, yorumlayan ve duygusallaştıran dilsel anlatımlar, örneğin, 'örtmeceler ve yerineler' gibi dilsel figürler, belli bir partinin, toplumsal kümenin ya da politikanın çıkarına olacak biçimde seçilmiş bilgi içerikleriyle birleştirilir. Böylece, hem insanların bilinçleri, hem de dil beğenileri de biçimlendirilir.

Dil ve dil yoluyla bilinçleri etkileme ve yönlendirme çabası, siyaset, din ve tüketim amaçlı reklam dilinde belirgindir. Öncelikle bu üç alanda üretilen dilsel bildirimler, olgu ve olayları ve bunlar arasındaki bağıntıları bulandırarak, toplumda ve bireylerde söz konusu durumlar hakkında istenilen doğrultuda değerlendirme ve yorumlama eğilimi oluşturmaya yöneliktir. Bu amaçla seçilen sözcükler ve kavramlar, akıldan çok yoğun duygu yüklüdür; desteklenen görüş ya da siyaset, en olumlu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayan saltlaştırıcı anlatımlarla, karşı çıkılan ise, kuşku yaratacak en olumsuz anlatımlarla nitelendirilir. Dilin bilinçleri etkileme gücü 'dolayımların' katkısıyla iyice yaygınlaştırılabilir ve yoğunlaştırılabilir. Çoğunlukla geniş halk kitleleri dolayımların güdümleyici etkisinin ve etkinlerinin ayrımına bile varamayabilir.   

POPÜLİZM DEĞERLERİ DEĞERSİZLEŞTİREBİLİR

Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de her türden popülizm, öteden beri yaygın bir politik tavır, bir ideolojidir. Halk yardakçılığı anlamında popülizm, en fazla zararı yine halka verir; çünkü dil dolayımıyla, halkın öz gerçeğini görmesini ve yaşam koşullarını iyileştirme bilincini ve istencini köreltir. Popülizmin araçsallaştırdığı kavramlar, simgeler ve değerler ya da değersizlikler ülkeden ülkeye değişir; ancak popülizmin her ülke için ortak yönü, her ülkede neredeyse tüm toplum kesimlerini kapsamasıdır.

Politik popülizmin Türkiye’deki sürümü, öteden beri Türk ulusunun, Türkiye’nin ve dinsel değerlerin ‘büyük bir tehlike’ ile karşı karşıya bulunduğunu ve çoğu kez ‘dış kaynaklı olan’ bu tehlikenin ancak güçlü bir liderin önderliğinde birleşilerek önlenebileceğini öne sürer. Söz konusu tehlikenin kaynağının, bazen güçlü bir ülke, bazen ülkeler birliği olduğu söylenir. Bazen de ve özellikle seçim dönemlerinde ‘muhalefetin’ ve farklı düşünenlerin, bu dış güçlerle işbirliği içinde olduğu savlanır ve bunlar ‘yurt sevgisi’ yetersiz insanlar olarak nitelendirilir. Politik bir çerçeve ya da kurgu durumuna getirilen Türkiye’yi ve Türk ulusunu yıkmak için uğraşan ‘güç ya da güçler’ çoğu kez adlandırılmaz, belirsiz bırakılır; çünkü belirsizlik, tehlikeyi daha da artıran bir etmendir. 

Popülizmin bu kurgularını ‘gerçekmiş gibi’ ortaya atanlar ve yayanların başlıca amacı, halkın eleştirel aklını karartmak, politik düşünce ve davranışını istediği gibi yönlendirmektir. Alman yazar Daniel Bax, Batı’nın Geleceğine İlişkin Korku. Neden Müslümanlardan Değil, İslam Düşmanlarından Korkmalıyız? (Westend, Frankfurt/M. 2015) adlı kitabında Almanya’da ‘sağ popülizmin Nazi düşüncesini’ canlandırmaya uğraştığını anlatır. Bir gazetenin (Süddeuetsche Zeitung 24. 11. 2015) kitaba ilişkin değerlendirmesiyle, anılan yazar, kavramsal ayrıştırma duyarlılığı ve düşünsel derinlikle ‘İslam düşmanlığının köklerini çıkararak, düşman imgelerinin nedenlerini ve oluşturanlarını’ ortaya koymuştur.  Aynı yazar, ‘Sağ popülizm niçin başarılıdır?’ sorusuna yanıt aradığı kitabını, popülistleri nitelendirmek amacıyla, Halkı Baştan Çıkaranlar (Westend, Frankfurt/M. 2018) olarak adlandırmıştır.

(Devam edecek)


[1] Margret Jaeger/Siegfried Jaeger (1999): 'Gefaehrliche Erbschaften. Die schleichende Restaurtaion rechten Denkens- Terhlikeli Miras. Sağcı Düşüncenin Sinsi Restorasyonu'; Aufbau Verlag, Berlin.

Prof. Dr. Onur Bilge Kula
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler