Futbol ve yığınların onuru
Geçen bir ay içinde hem Euro 2024 hem Cupa America 2024 maçlarıyla futbol milyonlarca insanın gündemini kapladı. Bu sihirli oyun siyasetten milli bilince, kolektif iş görmeden bireysel karar verme yeteneğine kadar çok zengin içerik barındırıyor.
“Hayatını anlamlı kılabilecek bir şey yapamıyorsan eğer, futbolla ilgilen… Ya da futbolcu ol.” 14 Haziran- 14 Temmuz 2024 futbol şampiyonası esnasında, hemen her yerde (sokakta, evde, yazılı ve görsel basında) zaman aman aklı başında, zaman zaman akıldışı hastalıklı davranışlarla karşılaştık… Kimi bu yarışmalardan kahramanlık devşirip sevinç ve onur yaşarken, kimi de içindeki saklı nefreti, kini ve öfkeyi kustu. Kimi de haince, düşmanca, ayrıştırıcı davranışlar sergiledi. Biri ötekini aşağıladı, küçümsedi ve bu kabadayı kalabalığın içinde ideolojik figürlere tutsak düşmüş çok kimse –ki akademisyen, sanatçı, yazar çizer, politikacı dahil- saldırgan dil kullanarak, kavgayı ve ayrıştırmayı derinleştiren çizgiler oluşturmaya çaba gösterdi. Baştan şunu belirtelim: Herkesin kendisiyle onur duymaya ihtiyacı vardır. Bu herkesin hakkıdır… Umudun gerçekleşmesine, çaba ve çalışmanın ödüllüne elbette onur duyulur. Elbette sevinç çığlıkları da atılır. Bireyin hem kendisine hem çevresine kazandırdığı başarı mutluluk verir. Bir yarışmacının, bir sporcunun, bir öğrencinin emeğinin ve başarısının sonucuyla onur duyması ve bunu bir figürle, bir işaretle anlatması onun hakkıdır ve burada bir yanlışlık yok… Yanlışlık: Başarı ve sevinci, düşmanlaştırıcı ve ayrıştırıcı ideolojik bir çıkar gurubunun amaçlarına araç etmek oldu… Böyle olunca da kirlenmiş veya kirlilik yaratana sunulan zafer de bir şekilde tartışma ve gerginliğe neden oldu, çünkü toplumun genel yararına yönelik olmayan başarı, ortak sevincin ve ortak onurun konusu olmaz… Belli bir gruba güç, servet ve itibar kazandıran ayrıştırıcı eylemler bireyleri ortak paydada buluşturmaz. Diğer bir yanlışı da ikiyüzlü davranışlarda gördük ve bundan utanç duyduk… Bir kesim, kendinden olmayan diğer kesimi yok saydı, küçümsedi, aşağıladı. Kendiyle yüceldi, haz duydu ama aynı koşullarda, aynı şerit üzerinde başarı gösteren ötekini, “Neden sevindin, neden başardın, neden zafer işareti yaptın?..” gibi abuk sabuk gerekçelerle suçlu ilan etti. Şimdi gelelim yığınların sevinci ve onuru üzerine birkaç cümle söylemeye: Zihni çölleşen insan üretemez… Bu şu anlama gelir: Dünyanın hemen her yerinde, kalabalığın gezindiği her toprak parçasında ayaktakımının (bu sözcüğü kullandığım için bağışlayın) kendi başına, özgür gücüyle ortaya koyduğu genel bir başarı yoktur ve dolayısıyla onun onuru da sevinci de kendine yönelik bir amaç taşımaz. Daha çok yönetenin sevinci ve başarısıyla onur duyar ve bu da bize onun kendi olmaktan uzak olduğunu gösterir… Kısacası onuru da sevinci de özgün değildir. Çıkar çevreleri milli onur, milli sevinç, milli dayanışma ve birlik benzeri ideolojik simge ve kavramlarla kurguladıkları hayatı yaşarken, geniş işkembeli yığın takımı da kendinde bilinç ve zihin bozukluğu yaratan söz konusu kavramlara tapınmakla ömür tüketir… Tarih boyunca bu kavramların yoksulları ve ötekilerini yönlendirmek için kullanılan evrensel araçlar olduklarını görmek istemez. Bir güce, bir efendiye bağlanmak, kendi adına düşünememek veya hareket edememek veya aynı tekrarları yaşamak onu rahatsız etmez, çünkü ayaktakımı genel olarak taklitten ibarettir… Bu özellik de aslında onun belirsiz, gerçek olmayan duygulara sahip olduğunun kanıtıdır ve bu davranış biçimi mevcut hiyerarşik yapıyı güçlendirip devam ettirmekten başka işe yaramıyor… Sorun, bireyin kendi varoluşunu sorgulayıp sorgulamamakla ilgilidir… Hayatın anlamı üzerine kafa yormamak, verimsiz ve üretimsiz bir yaşam biçiminde ısrar etmek sorunun esasıdır. Eğer birey gün ışığına çıkmak istiyorsa kendini bilmek ve olgunlaşmak zorundadır. Haydar Uzunyayla YIĞINLARIN SEVİNCİ
Gercekedebiyat.com