Son Dakika

unsal-cankaya-kapak-1872024114748.jpg


FOTOĞRAF ALTI YAZILARI -10- 

 
Masmavi bir deniz… Bir de martı… Özgürlüğü simgeliyor bakanın ruhu için…  
İlk paylaştığımda (6.5.2014) Deniz Biziz demişim, Mare Nostrum 

Ülkü Tamer’den Üşür Ölüm Bile şiirini eklemiş ve altına İki sözcük tanımı koymuşum aynı gün. 

“ÇELENK: Bana bir büyük hukukçu ağabey anımsatır, rahmet dilerim ölümünün üçüncü yılında... 

DENİZ: Bana ‘AŞK OLSUN!’ dedirtir yıllar sonra da; ölümlerinin nedenini anladığım için devletin aczini düşünürüm gençliğin umudu karşısında, her defasında. 

2015 yılının aynı gününde eklediğim yorum cümlem de şu: DENİZ BİZİZ demişim geçen yıl... 

İçimizdeki maviye düşen o karanlık ellere duyulan öfkemiz hiç bitmeyecek... MARE NOSTRUM... 

2016 yılında bu mavilik altına 6 Mayıs 2012 tarihinde yazdığım ve Tmolos Dergi 38. Sayı içinde 2015 yılında yayımlanan Hıdrellez Mavileri şiirimi eklemişim. 

Gül dibinde sevda dilemek say ki;
Kırk Oluk' tan su içmeye benzesin!
Hızır ve İlyas'a ulaşmak vakti;
Allanan pullanan güle benzesin! 
Sevgiyle başlasın son manisine;
Aykız'ımın mavilenirken gönlü.
Tanrıdan dilesin ölmeyen aşkı;
Yaşarken yaşatsın ona son günü. 
Manilerden mani beğensin sevgi.
Mavisine rüzgâr değen gül gibi.
Gidip gelip sarmalasın sevdiği,
Sevdasıyla; soldurmasın el gibi! 
2021 yılı küçük kardeşimin kovitten yoğun bakımda uyandığı ancak henüz normal odaya çıkamadığı günlere denk düştüğü için sadece “Deniz olunmalı oğul” yazdığımı da anımsıyorum… Tüm gamlardan, kaygılardan uzaklaşabilme isteğim vardı, sevdiklerimin hepsinin sağ salim olması isteğimin yanında. Ama aynı gün ülkeyi sarsan bir haber izlemişiz… “Bugün eli kanlı bir faşist İzmir'de bir parti il binasına silahlı olarak, silahını herkese göstere göstere girerek kapıyı açan gencecik bir kızı vurup, her yeri ateş edip kırıp dağıtabiliyorsa... O parti için zaten kapatma davası açıldı, yönetenler de o partide yer alan herkesi düşman diye ilan ediyordu, kimse bana bir şey diyemez sanıp saldırgan kendince bir bahane üretecekse... Bu kanlı eylemin sorumluluğu provokasyon denilip bilinmez ellere dağıtılmasın.  

Öldürülen Deniz'in annesi " kızım adını Deniz Gezmiş'ten aldı, Deniz'ler tükenmez! " diyorsa...  

Gencecik insanlarımızın canı üzerinden ülke yine karanlığa çekilecekse… Biz o ‘Alacakaranlıktaki ülke’yi iyi bilenler yazık diyoruz... Yazık! Her zaman çocukların canı ile sınıyorlar bizi, bu oyunu bozmak için birlik günü gelmedi mi ey insan!” diye yazmışım o haberi yorumlarken kalbimle. Sonraki yıl “Denizleri vuruyorlar asmak yetmedi deyip...” diye yazarak bir önceki yılın haberine de atıf yapmışım. Hukuk ülkesi olabilmek özlemi hep içimde… Geçen yıl “Bizim deniz…” dedim… “Bizim Deniz. Biziz.”  

Bu yıl bu masmavi fotoğraf altına aynı yılın ocak ayında çekip, Nâzım Hikmet anması için eklediğim fotoğraf ve altındaki yazıları ekledim. Birlikte bir bütün olacaklarını biliyordum. Oldular da.


“...... 
bir vapur geçer Varna önünden,
uy Karadenizin gümüş telleri,
bir vapur geçer boğaza doğru.
Nazım usulcacık okşar vapuru,
yanar elleri......................."  

25 Ocak 2014 yılında paylaşmıştım çektiğim bu fotoğrafı. Altına yaraşan da ustadan dizelerdi elbette.  
Kimi zaman o vapurda olmak istemez insan... İzlemek yeter yazmışım iki yıl sonra. Bir dizide. Filmde.  

Ya da yolun düştü diyelim gerçeğinde. Deniz işte! Vapur işte! Okşa usulcacık... Rahmet niyetine, sevgi ve selam niyetine o güzel şaire demişim üç yıl sonra. Bir kez daha... Nazım okumak iyi gelir bu karanlık günlerde... Çünkü gidilecek yer yok, gidebilecek kimse de. "bu memleket bizim!"” demişim ardından aynı yıl. “Hep yaşıyor... Şiiri sımsıcak ediyor yüreğimizi...” yazmamın sebebi de fotoğrafa beş yıl önce yine ilişmesi gözümün. Dört yıl önce bu kez: ”Öyle...” demişim, umutla: “Nazım yazmasa büyük insanlık hakkında... Yine de umut duyardık ama... O umudun bizim şiirimiz de olduğu gerçeği de bilgimiz içinde olur muydu bilinmez yaşayanlarca.” Sonra dünya ölçeğinde salgın başlamış ve üç yıl önce:” Yasaklı günlerindeyiz salgının, hafta içi eş çalışıyor, hafta sonu yol yasağı... Oğul... Ah oğul... Özlem doluyor anne...” Bu fotoğraf ve Nâzım okumak iyi gelmiş yine de bana. Demişim ki ardına: “Nâzımca bir yürekle sevmesek şu ülkeyi... Neyse ki öyleyiz de... Katlanıyoruz her mihnete!”  

Bundan iki yıl önce “Bu memleket bizim. Bizim dostlar!” demenin tam zamanıymış… Ülkedeki karanlık günlere direnç için… Özlediklerimiz kişi ve yerler için demenin tam zamanı: ” ..." Yanar elleri..." Özlem böyle bir şey işte...” Geçen yıl “Hep uzaktan... Hep sevgiyle... Yana yana..” yazdığımda özlediğim yine oğuldu elbet... “ Bir vapur geçer..” yarım bile değil dize, ama bütün bir özlemi taşıyor o vapurun içinde… 

Sonra ayyuka çıkmış olmalı “Türkiye Edebiyatı” mı, “Türkçe Edebiyat” mı tartışmaları, yerimi belli etmişim aşağıdaki cümle ile:  

Vatanına hasret ölen Nâzım dünyaca ünlü bir Türk şairdir. Şiir, roman, oyun ve tüm edebiyata dahil eserleri dünyada 'Türk Edebiyatı' içinde gösterilir ve edebiyatımız sadece Türkiye içinde yaşayanlar tarafından üretilenlerin toplamı değildir. 

Aksine yurt içinde, dışında Türk dili ile üretilen edebi eserler tümüyle ve asırlardır Türk Edebiyatı olarak tanınır ve bilinir. Dünyanın bildiğini içimizdekiler bilmiyor değil, bile isteye kavram kargaşası olsun istiyorlar... Anladığım bu. Türk şair, Türk şiiri, Türk edebiyatı dendiğinde akla ilk gelenlerden ilk sıradaysa Nâzım… Selâm olsun ona, anısına... Saygıyla.” 

Bu yıl o fotoğraf altına iki cümle yazmışım… “Memlekete hasret ölmek ne demek... Duya duya gideceğiz o hissi.” Ve bu yıl Nâzım anması olarak yine ondan o dize… “Uy Karadenizin gümüş telleri…”  
İnsanı kendi yurdunda dağına, taşına, toprağına, suyuna hasret bırakan bir siyasi iklimde, ekonomi batağında insan sevdiklerini bari görebilmek için yollara çıkmayı özlüyor evin içinde…  

Bu fotoğrafı çektiğim yıldaki sağlığım olsa diyorum, çıkar giderdim her gün, dördüncü yılında bu kez de kanseri yenmiş ama fırsatçı enfeksiyonlarla artan sağlık sorunları ile yoğun bakım altındaki kardeşimi ziyarete. Hiçbir şey gelmezdi elimden ama elini tutardım yanına girebilme izni verilsin diye direne direte. Elim, sevgim şifası olurdu, o dert de tümüyle sağalsın diye. (25.1.2024) 
Gidemedim istediğimce. 20 ocak günü yoğun bakıma alınan kardeşim 5 Şubat 2024 gecesinde yenildi o fırsatçı enfeksiyonlara... Elimden bir şey gelmedi... Sağlık sistemini böyle bozan, dünyaca ünlü özel hastanede, yoğun bakımda, hastane enfeksiyonu denen şeyleri engellemeyi başaramayan sağlık siteminin kurbanı olmuştu kardeşim... 7 Şubat günü köyümüze, anne, babamızın mezarlarını gören yerde, dört yıl önce kansere yenilen ağabeyinin yanı başına bırakıp döndük onun yaşama tutunma çabasını, gelecek umutlarını, kızları için düşlerini de. 

Kalbimizde koyulaşan keder bu ülkenin değerleri, insanı için... Her yanı bozulan ülke değerleri için... 
Ünsal Çankaya  Gercekedebiyat.com 

ÖNCEKİ YAZI

Benzer İçerikler