Ödüller üzerine gerektikçe yazdım ve konuştum. Bilenler bilir, ödüllere hepten karşı olmayan biriyim. Şairlik yaşamımda birden çok ödüle layık görüldüm. Genelde düşüncem şu oldu hep. Yarışma ve ödül farklı kavramlardır. Yarışma katılım bekler, ödülde ise katılım şartı yoktur, olmamalıdır da.

Çok farklı olmayan bir örnek yayınlanma ile ilgilidir. ABD başta olmak üzere, birçok Batı ülkesinde önde gelen yayınevleri şairlerden gelen dosyalara bakmazlar bile. Şair talep edemez bunu. İngilizce karşılığı “sollicitation”dır. Çevirmenin, ajanın ya da saygın bir adın önerisi geçerlidir buralarda.

Aslına bakılırsa ödül kurumunun da benzer bir süreçten geçmesi gerekir. Yayınevi bile yazarından izin almadan kitapları bir ödüle sunamaz, sunmamalıdır. Siz bir şair ya da yazarın Nobel jürisinden, “bakın benim kitaplarımı da değerlendirin” diye bir talepte bulunabileceğini düşünebilir misiniz? Nobel ödül de ötekiler ödül değil mi?

Ödüller konusunda hep şunu düşünmüşümdür. Genç bir şair için ödül, adının daha geniş çevrede duyulmasıdır; bu onun kendi yaş kuşağı içinde öne çıkmasını da sağlar. Yaşını başını almış önemli bir şair içinse ödül bir onurlandırmadır. Bu nedenle ödüller adil ve düzgün bir biçimde verildiğinde genellikle kimsenin itirazı olmaz. Kuşkusuz dünyanın her yerinde kıskançlıklara ve dedikodulara neden olabilir, olmuştur da.

Behçet Necatigil Ödülü’nü aldığımda yaptığım konuşmada ödüllerle ilgili birkaç, kendimce önemli noktaya değinmiştim. Bunlardan birincisi ödül saygı duyulan bir kişi ya da kurum adına verilmelidir.

İkincisi ise ödül jürisinin saygınlığıdır.

Üçüncü ve en önemlisi, o ödülü daha önce kimlerin aldığıyla ilgilidir. Ödül önemli adlara ve güzel yapıtlara gittikçe o ödül değer kazanır. Necatigil Ödülü başladığı ilk birkaç yılı içinde bu nedenle çok önemliydi. Benden önce İlhan Berk, Turgut Uyar, Oktay Rifat gibi şiirimizin saygın ve göreceli yaşlı şairleri alırken saygınlıkları tartışılmaz Ahmet Erhan ve Refik Durbaş da daha genç kuşaklardan bu ödülle onurlandırılmışlardı.

Kitaplarımı ödüllere katmaktan genellikle kaçındım. İyi şairler kaçındıkça yıllar içinde ödüllerin sıradan şairlere dağıtıldığına tanık oldum. Kimse yalnızca benim değil, “falanca şairin de bu yıl çok güzel bir kitabı var onu neden düşünmüyoruz”, demedi. Ödül jürileri genellikle hep tembel ve baştan savma bir görev yaptılar. Ödül komiteleri katılmayan kitapları da toplayıp jüri üyelerinin önlerine koymadılar.

Bu konudaki görüşlerimi bir kez daha belirttikten sonra bu yılki Yunus Nadi Ödüllerine gelmek istiyorum. Zaten bu kısa yazının da amacı bu. Birkaç gün önce aldığım telefon beni önce sevindirdi, çünkü telefondaki ses, “tebrik ederiz, bu yılki Yunus Nadi şiir ödülü size verildi,” diyordu.

Yunus Nadi adının taşıdığı değer ve önce yazarı, sonra da okuru olan babam nedeniyle Cumhuriyet gazetesi bende hep ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur.

Ne var ki konuşmanın ilerleyen bölümlerinde telefondaki ses bir kişinin daha ödüle değer görüldüğünü söylüyordu. Benim, “mansiyon mu?” soruma tedirginlikle söylenen hayır yanıtını alınca, ödülün paylaştırılıp paylaştırılmadığını sordum. Verilen kararın karşı tarafta da bir rahatsızlığa neden olduğunu sezdiren bir ses tonu Güray Öz ile paylaştığımı belirtti. Kendisine bu adı şair olarak hiç duymadığımı ve durumdan hoşnut olmadığımı belirttim. Önce genç, bilmediğim bir şair mi diye düşündüm.

Yaptığım kısa bir internet araması ile adı geçen kişinin genç olmayıp, benden de yaşlı olduğunu gördüm. Nasıl olmuştu da bu kadar önemli bir şairin adını bugüne dek duymamıştım. İnternet ortamındaki birkaç şiirini okuyunca bu adı neden duymamış olduğumu daha iyi anladım. Adı geçen kişi saygın bir gazeteci olmasına rağmen bir şair değildi. Şiire heves eden ama bu hevesi sonlandıramamış biri olmalıydı.

Peki, nasıl olmuştu da önemli bir yayınevi tarafından kitabı yayınlanmıştı?

Bu sorunun yanıtı bende değil Enis Batur’da saklı olmalı.

Peki jüri bu karara nasıl vardı? Açıkçası hepsini yakından tanımama rağmen bu kararlarını nasıl almış olduklarını merak edip bir tanesini bile aramadım, çünkü ödülü kabul etmemeye çoktan karar vermiştim.

Şimdi bu kararı çözümleyelim.

  1. Jüri, Tuğrul Tanyol ile Güray Öz aynı değerde şairlerdir, demek istemiştir.
  2. İki kitap da birbirinden güzeldir, saatler süren tartışmayı halledememişler ve o zaman paylaştıralım, demişlerdir.
  3. Yahu verdiğimiz ödüllere kimse itiraz etmiyor, Tuğrul da herhalde karşı çıkmaz diye düşünmüşlerdir.
  4. Bu kararla bana zarar verdiklerini düşünmemişler, hatta belki de kötülük olsun diye yapmışlardır.

Ne var ki, bir kötülük amaçlandıysa bile bu kötülüğü asıl Yunus Nadi adına ve Cumhuriyet gazetesine yapmışlardır.

Aslına bakılırsa bu ada ve kuruma karşı saygısızca davranışı geçen yıl da yapmışlar, ödülü bir şair ile şarkıcı arasında paylaştırmışlardı.

Bu satırları okuyanların şunu düşünmelerini dilerim. Birkaç yıl önce Bob Dylan’a verilen Nobel edebiyat ödülünün gerçek edebiyatçılar arasında nasıl bir infial yarattığını bilmem anımsarlar mı?

Nobel komitesi ve jürisi daha sonra Avrupa’da fazla bilinmese de yaşayan ender iyi şairlerden biri olan Louise Glück’e ödül vererek kendini affettirdi.

Peki Glück, Dylan ile ödülü paylaşmak ister miydi?

Soru bu!

Tuğrul Tanyol
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)