Nurullah Ataç hakkında söylenenler
Nurullah Ataç'ın ölümünden sonra söylenenler, Ataç'ın özelliklerini çok zengin biçimde vurgulamasının yanında edebiyatımızın sosyolojik yapısı hakkında da bilgiler veriyor.
Türkiye'de eleştiri geleneği Beşir Fuat çizgisinde sürmektedir. Evet kavşak noktasında da Nurullah Ataç vardır cumhuriyette. (Ece Ayhan, 'Nurullah Ataç', Ludingirra, sayı 8) * Nurullah Ataç "Kurucu eleştirmen"dir. Onun eleştiri/deneme karışımı metinleri öznel yargılardan hareket ederek nesnele yaklaşma çabasının birer ürünleridir.O geçiş döneminin zorluklarını yerine getirmiş ve yol açmaya kendini vakfetmişti. Kurucu Eleştirmen'in kişiliği ve durması gereken yeri de ancak böyle olabilirdi. (Doğan Hızlan, Nurullah Ataç Kitabı T. C. Kültür ve Turzim Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi, Ankara 2011, s. 38) * Ataç, sürekli yinelerdi, öldüğüme yanmam 'Ataç vefat etti' diye yazacaklar ona yanarım derdi. Bunu bildiğimiz için Son Havadis'te, Pazar Postası'nda 'Ataç öldü' diye yazdık." (Muzaffer İlhan Erdost. a.g.e. s. 41) * Nurullah Ataç bir romanda Arapça, Farsça sözcük bulunca yandı gitti yazan... Varlık dergisi bir roman yarışması yapmıştı. Nurullah Ataç da dokuz jüri üyesinden biriydi. Cumhuriyet'te rastlaşınca odama gittik, bir sandalye çektim, oturmadı. 'Buyurun oturun' dedim. 'Oturmayacağım!' dedi. Sesi bambaşkaydı. Öfke doluydu. 'Ben size ne yaptım ki?' Bir şey söylemedi, öyle ayakta duruyordu. 'Bundan daha kötü ne yapacaktın?' dedi. 'Ben bir şey yapmadım size. Size ne yapabilirim ben' dedim. 'Senin kitabının birinci sayfasında daha ilk tümcede Arapça bir sözcük var...' Biraz rahatladım Ter içinde kalmıştım. 'Herkese senin o pırıl pırıl dilini anlatıyordum. Şimdi ne oldu biliyor musun? Bana güldüler. Ben o romana oy vermeyeceğim...' (Yaşar Kemal, a.g.e. s. 63) * Ben daha ilk yazılarımı yazdığım ilk çevirilerimi yaptığım yıllarda da arı Türkçe'den yanaydım. Ataç da daha ilk tanıştığımızda bunu saptadığını söylemişti bana. Bu arada sözü ilk öykü kitabımda kullandığım 'dair' sözcüğüne getirerek, 'Bunun yerine başka bir sözcük bulamadın mı?' diye sormuştu. Ben de 'Bulabilirdim efendim' diyerek başımı önüme eğmiş, o sözcüğü bir daha hiç bir yazımda, hiçbir çevirimde kullanmamıştım. (Tasin Yücel, a.g.e. s. 74) * Ataç, çağdaş edebiyata damgasını vuran bir yazardı. Denemeyle eleştiriyi, eleştirel deneme anlayışıyla, Ataç'a özgü bir biçem anlayışı içinde geliştirdi... Ataç, öldüğü zaman 59 yaşındaydı (1898-1957). İlaç kullanmayı çok severdi. Hekimlerin uygun gördükleri neyse ne ama herhangi bir tanıdığı 'Şu ilaç uykuya iyi geliyor' diyecek olsa hemen bir tane aldırırdı. Ceplerinde çeşitli ilaçlar bulunurdu. Belki de böyle denetimsiz çok ilaç kullanmak karaciğerini yordu. (Dr. Mustafa Şerif Onaran, a.g.e. s. 79) * Özellike dil alanından bağlantı kurduğu Türk modernleşmesinin etkin bir savunucusu olduğu gibi, yaşadığı dönemin 'yeni' ve 'modern' denecek sanatsal akımlarına da yakınlık duyuyordu. Onun etkin yıllarında 'Garip' hareketi başlamıştı ve muhafazakar çevrelerde (yani çoğunluk tarafından) garipseniyordu. Ataç bu şiir akımının önde gelen savunucularından oldu. Şiirde Orhan Velileri desteklerken hikayede de Sait Faik'i çok beğeniyordu. (Murat Belge, a.g.e. s. 97) * Ölmüş ama yok olmamış. Bütün bu kitaplar, bu yüzlerce, binlerce irili ufaklı yazı, öylesine hayat dolu öylesine canlı ki! Ataç büsbütün yitip gitti denemez. Zamanını aşmış bir Türk aydınıydı o... Açıp okuyun kitaplarından birisini, kendinizi yenileşmiş, gençleşmiş, yeni bir güç kazanmış bulacaksınız... (Oktay Akbal, a.g.e. s.110) * Yanılmıyorsam 1950 yılının güzel bir yaz günüydü. Üniversiteler yeni açılmıştı. Ankara Hukuk Fakültesinin birinci sınıfının dersanesinde, Ataç'ın, Türkçe'nin özleşmesi üzerine bir söyleşisi vardı. O dönemde, Ataçça yazmak ve konuşmak, devrimci bir tutumdu. Ataç'ın toplantısı olursa kaçırılmazdı. Ataç, ölünceye dek savunduğu 'Her sözcüğün Türkçesini kullanmanın zorunluluğu' üzerine düşüncelerin anlatıyordu. Ön sıralarda oturan kızıl saçlı bir kız, Ataç'ın düşüncelerine karşı çıktı, dili kısırlaştırdığını söyledi. Karşıt düşünüşünü, biraz da öğretisel sözlerle besledi. Ataç çok öfkelendi. Önünde duran sandalyeyi kaldırdı ve' bu tilciği kullanmayacağım uyduracağım. Bu tilciğin kökü Farsça sandali. Bunu kullanmayacağım uyduracağım var mı diyeceğin' dedi. Yoğun bir alkış koptu. O kız Jülide Gülizar'dı. (Vecihi Timuroğlu, a.g.e. s. 111) * Anatoli France eleştirmen tanımında, 'İyi bir eleştirici, şaheserler arasında kendi ruhunun serüvenlerini anlatır. (...) Eleştirici açıkça şöyle demelidir: Efendiler size Shakespeare, Goethe, Nacine ya da Pascal ile ilgili olarak kendimden söz edeceğim.' der. France, bu yargılarıyla izlenimci eleştirinin sınırlarını çizmektedir. Ataç'ın aynı görüşleri savunduğu açıktır. (Adnan Binyazar, a.g.e. s. 173) * Bizim kuşağın (1930-1940 doğumlular) yazarları çağdaş Türkçenin kurucuları olmuşlarsa bunun en önemli nedeni yazma eylemlerinin başlarından itibaren derin bir Ataç korkusu yaşamış olmalarıdır. (Özdemir İnce, a.g.e. s. 241) * Ne romanı ne de öyküyü başköşeye oturtmuştur Ataç. Bütün bir edebiyat, onun gözünde şiirle aydınlanır. Varsa yoksa şiir. Yazılarının çoğu şiire ilişkindir. (Selim İleri, a.g.e. s. 267) NURULLAH ATAÇ KİMDİR? Fransızca öğretmenliği ve mütercimlik yaptı. 1945'den sonra Cumhurbaşkanlığı çevirmeni olarak çalıştı. 1926 yılında Leman Ataç ile evlendi. Bu evlilikten , daha sonra babasının hayatından kesitleri anlattığı kitabı "Babam Nurullah Ataç"'ın yazarı Meral Ataç Tolluoğlu 1926'da doğdu. Türkçe'deki yabancı kelimeleri kullanmamış, dille düşünce arasında dolaysız bir ilişki olduğunu, somut düşünme geleneğinin doğabilmesi için kavramların saydam, hangi kökten geldiklerinin anlaşılır olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu yol da, Ataç'a göre, Latince, Grekçe, Farsça, Arapça gibi yabancı dillerin eğitimini zorunlu kılmak başarılamayacağına göre, bunlardan alınan kelimelerin Türkçe'leştirilmesinden geçer: “ Uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini sanıyorlar. Söyleyim ben size; bu 'uydurma' sözünü, Türkçecilik akımına karşı bir silah diye kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi tanımıyorum. Evet, uyduracağız, bizim yaptığımız, uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halka işleyecek, eski Arapça, Farsça kelimelerin işlediği gibi. Onların yerini tutacak.” Bazı yazılarında arı Türkçe kullandığı için anlaşılmaz olarak eleştirilmiştir. Onu eleştirenler arasında Attilâ İlhan, Halit Fahri Ozansoy gibi şairler vardır. Divan Edebiyatı geleneğini iyi bildiği anlaşılır, kişisel olarak zevk aldığını da belirtir, fakat zamanını doldurmuş bir edebiyat olduğu görüşündedir. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki uçurumu kapatma çabasının bir parçası olarak özgün Türkçe'yi ve devrik cümleyi kullanmasıyla döneminin yazarlarını da, daha sonraki kuşakları da etkilemiştir. “ Oysaki ben, öz Türkçe için nice kazançları teptim, rahatımı kaçırdım, üzdüm kendimi, adımı deliye çıkarttım. Hepsi de ne dediklerini bilmez, kafalarına düşüncenin gölgesi bile girmemiş birer alıktır bana deli diyenler. Öz Türkçeye özenişim de duygularımın etkisiyle değildir. Latince, Yunanca öğretilmeyen bir ülkede tek doğru yolun, tek usul (akla uygun) yolun öz dile gitmek olduğunu düşüncemle anladım da onun için o yolu buldum. ” *Bu yazı daha önce veryansintv.com sitesindeki köşemde yayınlanmıştır. Ahmet Yıldız
23 Ağustos 1898'de Hammer'in Osmanlı Tarihi isimli kitabı Türkçe'ye çeviren Mehmet Ata Bey'in oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Gerçek ismi Nurullah Ata'dır.
Galatasaray Lisesi'nden sonra İsviçre'de okudu. Babasının ölümünün ardından 1919'da İstanbul'a döndü. 1922 yılına kadar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne devam etti fakat tamamlayamadı.
TDK yayın kolu başkanı oldu. İlk şiirleri Dergah'ta yayımlandı.
Fransız, Latin ve Rus klasiklerinden çeviriler yaptı.
Gazete ve dergilerde eleştiri ve deneme türünde yazılar yazdı.
Eleştiri yazılarıyla Türk edebiyatında izlenimci eleştirinin ilk örneklerini verdi.
Akşam'da tiyatro eleştirmenliği, Hakimiyeti Milliye, Ulus, Milliyet, Tan, Posta, Cumhuriyet, Son Havadis, Dünya gazetelerinde eleştiri yazıları çıktı.
Denemeleri Türk Dili, Varlık, Yedigün, Ülkü, Seçilmiş Hikayeler dergilerindedir.
NURULLAH ATAÇ'IN TÜRKÇE'YE BAKIŞI
Dilde sadeleştirme ve özleştirme hareketinin savunucularındandır.
NURULLAH ATAÇ'IN TİYATRO ELEŞTİRİLERİ
1921 - 1957 yılları arasında (1931'de bir süre ara vermiştir) Son Havadis, Ulus, Ülkü, Akşam, Hakimiyeti Milliye, Milliyet, Dergah gibi yayınlarda birçok tiyatro eleştirisi yayımlanmıştır.
NURULLAH ATAÇ'IN ÖLÜMÜ
1953 yılında şeker hastalığı ortaya çıktı. Eşinin 1955 yılında ölümünün ardından karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları başladı. 17 Mayıs 1957 yılında İstanbul Numune Hastanesi'nde öldü.
Ölümünden sonra birçok edebiyat ve sanat dergisinde kendisi için özel sayı çıkartılmıştır ve hakkında 2 kitap hazırlanmıştır.
Bunlardan ilki 1959'da Tahir Alangu'nun hazırladığı Ataç'a Saygı isimli, O'nun için yazılmış yazıların derlendiği bir kitaptır. İkincisi ise, Türk Dil Kurumu'nun 1962'de Ankara'da çıkardığı Ataç isimli kitaptır.
NURULLAH ATAÇ'IN YAPITLARI
Bütün kitapları Can Yayınları'ndan çıkmıştır. Varlık Yayınları'ndaki ilk baskılar:
Günlerin Getirdiği (1947)
Karalama Defteri-Sözden Söze (1952)
Ararken-Diyelim (1954)
Söz Arasında (1957)
Okuruma Mektuplar (1958)
Günce (1960)
Prospero ile Caliban (1961)
Söyleşiler (1962)
Günce 1-2 (1972) *
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR