Yenilikçilik - Yaratıcılık / Mehmet Büyükçelik
Binlerce yıllık geçmişinde insanoğlu hep yeniyi kovalamış, var olmayanı bulmayı amaç edinmiştir. İnsanlığın uzun bir süreçte, gelişiminde sayısız buluşlar önemli yer tutar. Uygarlığın ayak izleri hep yeni bir toprağa basmış, yeni iklimlerde yeni olanaklar yaratmıştır. Değişimin gelişmeyi sağladığı, her çağın gözle görünen gerçeği olmuştur. İlk çağdan günümüze yaşamın her alanında bilgi birikimi oluşagelmiş; bilgilenmeyle birlikte modern çağa ulaşılmıştır. Yaşamda sürekli yenilenmenin kaçınılmazlığı kanıtlanmıştır. Yenileşmenin içinde taşıdığı ataklık (dinamizm) insanın uğraş alanları olan tarım, sanayi, eğitim, kültür ve bilimin tüm dallarında ilk günden son güne yenileşerek gelindiğini gösterir. Edebiyatın sözlüden yazılıya ulaştığı süreçte en uzun var olma savaşını şiir başarmıştır. Başarmıştır, çünkü kendini yenileyerek var olabilmiştir. Şiirin bir söz sanatı olarak, yazıdan önceki çağlarda nasıl şekillenip yapılaştığını hece şiirinde görebiliriz. Geleneksel şiirdeki bu formun akılda kalıcılığı ve ezberi kolaylaştırıcı özelliği vardır. Yazı öncesi şairleri, şiirlerinin kalıcılığını ancak böyle sağlayabiliyordu. Binlerce yıl içinde değişen yaşam, düşünme yeteneğinin gelişmesine bağlı olarak edebiyat ve sanat anlayışlarında da sayısız yenileşme ve çağına özgü akımları ortaya çıkardı. Sanatta her akımın, çağının bir gereksinimi olarak ortaya çıktığı anlaşılıyor. Yaşadığımız zamanın şiirini oluşturmak sorumluluğu da günümüz şairine düşer. Bir gün, arkadaşlarla şiir üzerine konuşurken, birisi divan şiirine ilgi duyduğunu ve yazmak istediğini söyledi. Ben anlamlı bir gülümsemeyle baktığımda, aklımdan ne geçtiğini sezdiğini açıkladı. Yeni bir şey yaratmayı düşünmemenin (kısır döngüsü ve) anlamı ortalığa yayıldı. Bugün toplumumuzda binlerce şair kendi şiir bilgileri ışığında şiirler yazmaktadır. Hemen hemen tümü karşılaştıkları örneklerin yönlendirmesiyle (tekrarcı bir yolda) dizeler üretmektedir. Ancak, öylece yazılan bir şiir, şairi için yeni sayılsa da gerçekten yeni sayılabilmesi için benzersizliği yanında özgün, etkili ve geçmiş akımların üstünde olmalıdır. Çünkü taklidin bittiği yerde başlar sanat! Verili olanı tekrarlamak her öğün aynı yemeği yemek gibidir. Toplumun bıkkınlığına ve üretilenin yaşamdan dışlanmasına yol açar. Bu yüzden olsa gerek, başta şiir olmak üzere bütün sanatlar, var olan alışılmış anlayışa ve düzene (daha iyisi için) muhaliftir. Sanatçı, etkilendiği yapıtları aşmak ve yeni bir şey ortaya koymak zorundadır. Edindiği kültürü ileriye doğru değiştirmeyi başarabiliyorsa, yaratıcıdır. Görebildiği düşlerin peşini bırakmamalıdır. Orhan Veli, Nazım Hikmet ve Cemal Süreya gibi şairlerin neden şiirimizde derin izler bıraktığı düşünülmelidir. Şair dil ile üretir. Dil ise binlerce yılda gelişen ortak bir olgudur. Onu alışılmadık yenilikte kullanmak, katkı sağlamak ve yeni anlamlar yaratmak sanatların en zoruyla uğraşmak demektir. Yalnız yoğun duygularla şiir yazılabileceğini sananlar, bunun ancak yoğun bir dil ile olabileceğini anlamalıdırlar. Derinlemesine bir duyguyu ancak sözcükleri kullanarak betimlemek olasıdır. Sözcüklerin anlamı yetmediğinde, yine o sözcüklerle imgeler oluşturup yeni anlamlar türetmek, şiir dilinin ne kadar güçlü olabildiğini gösterir. İşte iyi şiir o dille yazılır. Dünya şairleri içinde, Türk şairlerinin ayrıca üzerine düşen “arınmış Türkçe” kullanma sorumluluğu vardır. Çünkü öz dilimiz, cumhuriyet öncesi yedi yüz yıl süren ağır bir bozulma süreci yaşamıştır. Düşünsel bir yapıt ortaya koymak için uğraşan sanatçı, günün getirdiği “yeni yaşamın bağlamında sanat” üretmek zorundadır. Çünkü sanat, taşıyabilen bir düşünce yeni bir rüzgârdır ki; durdurulamaz. Mehmet Büyükçelik
Gerçek Edebiyat
YORUMLAR