HER ŞEYİ YAŞADIM, BEN ARTIK GİTMELİYİM, YETER BENCE BU KADAR 

En son 2018’de konuşmuştuk sizinle. O zaman 105’tiniz, “Yeter, sıkıldım” demiştiniz. Aynı duyguda mısınız? 

Aynı duygudayım kızım. Hiç aklıma gelmedi böyle uzun yaşayacağım. Yaşamaktan pek mutlu değilim artık. Ben artık gitmeliyim diye düşünüyorum. Bu hayatı sevmemek, yaşamdan zevk almamak değil. Ama her güzel şeyi yaşadım. Yeterince uzun yaşadım. Yeter bence bu kadar. 

Ölüm korkusu hiç hissetmiyorsunuz o zaman? 

Hiç! Hayatım boyunca hissetmedim. Ne gençliğimde ne şimdi.  

YENİ YIL KUTLAMASI BİR TÜRK GELENEĞİDİR NOEL, TÜRKLERİN ÇAM BAYRAMI’NDAN GELİR

Yeni yıla girecek olmak ne hissettiriyor? 

Özel bir hissim yok. Günler birbirinin ardı ardına sıralanıyor işte. Ama şunu söylemek istiyorum. Her yılbaşında aynı şey oluyor. Yılbaşı kutlamasına kızanlar, eleştirenler oluyor. Tamamen bilgisizlikten kaynaklı yorumlar bunlar. Biraz okumalarını öneririm. Nardugan, yani güneşin doğumu demek.

Türkler güneşe ‘nar’ demişler, dugan da ‘doğan’ demek. Ve yıl dönümünde güneşin doğuşunu Çam Bayramı olarak kutlamışlar. Bunun hakkında yazdığım küçük bir kitabım da var. Noel Bayramı olarak kutlanan bayram, tamamen Türklerin bu geleneğinden çıkmıştır.

İsa’nın doğumunu güneşin doğuşuna benzettikleri için oradan esinlenmişler. Özetle bu bir Hristiyan geleneği değildir. Gelenek halinE gelmiştir ama bizim Çam Bayramı’mızdan alıp kendilerine adapte ettikleri bir bayram. O yüzden, insanların yeni yıl kutlamalarını bu şekilde eleştirenlere kızıyorum. 

Hayatınızın en eğlenceli ve heyecan yanları nelerdi? 

1940’lardan 1973’e kadar geçen sürede, Arkeoloji Müzesi’nde çalıştığım dönem en zevk aldığım dönemdi. ‘Tablet arşivi’ diyorduk biz, orada kazıdan gelen tabletleri iki arkadaş tatbik edip, düzenliyorduk. Hocalarımız vardı. Onlarla yaptığımız araştırmalar… Çok heyecanlı ve güzel günlerdi.  

En zorlandığınız konular nelerdi? 

Tüm bunları yaparken çocuklarım ve ailem vardı. Bir taraftan onlara bakıyordum. Bu bayağı zorluyordu beni. Ama eşim sayesinde her zorluğun üstesinden geldim. Her konuda çok destek ve yardımcı oldu bana. Yapı olarak da zorluklar karşısında yılmam zaten. Beni hiçbir şey yıldıramaz kolay kolay. Yapmak istediğim hemen her şeyi yaptım. Aklımda “Keşke” diye bir şey de kalmadı. Bundan memnunum. 

muazzez ilmiye çığ

Sıradan bir gününüz nasıl geçiyor? Sabah uyanınca neler yapıyorsunuz? 

Sabah kalkıyorum, kahvaltı ediyorum. Sonra biraz daha yatıyorum üzerine. (Gülüyor) Kitap okuyorum bol bol. Şu ara elimde Şevket Süreyya’nın ‘Suyu Arayan Adam’ kitabı var, onu okuyorum. Gazetelere bakıyorum mutlaka. Gün bir şekilde geçiyor. 

AVRUPA’NIN 400 YILDA YAPABİLDİKLERİNİ BİZ 80 YILA SIĞDIRDIK 

Osmanlı’nın son dönemine bile tanıklık etmiş biri olarak, Türkiye’yi tarihsel olarak ayırdığınızda, gördüğünüz tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?  

Cumhuriyetin hemen öncesi en zor zamanlardı bence. Cihan Savaşı, ardından imparatorluğun yıkılması… Ama o yıkılmış imparatorluktan sonra küçücük kalan Anadolu toprağında Atatürk’ün yaptıklarına bakınca insanın göğsü kabarıyor. Eğitimde, sanayide, sanatta, bilimde ne atılımlar, ne güzel işler yapıldı.

Memleket, memleket oldu. Kadınlarımız çarşaf içindeydi. Okuma yazma bilmiyorlardı. Kıyafet devrimi oldu. Kadın erkek eşitliği geldi, medeniyet geldi. Bugünden bakarsanız tablo çok net. Avrupa’nın 400 yılda yapabildiklerini biz 80 yıla sığdırdık. Bu çok önemli.  

EVLERİN İÇİNDE BÜYÜYEN KİNDARLIK MEMLEKETE YAYILDI 

Bugünün Türkiye’sini nasıl buluyorsunuz?  

Her atılımın bir elim karşılığı oluyor tabii. Onları bugüne gelirken de gördük. Şimdi en yüksek seviyesini görüyoruz. Kindar bir nesil yetişti. Her şeyin içine dini karıştırdılar. Küçük yaşta çocukların evlenmesine müsaade ettiler. Şimdi annesini, babasını, çocuğunu, kardeşini, karısını öldürüyor insanlar. İşte o kindarlık, bu sonucu getirdi. Buna kahroluyorum. O evlerin içinde büyüyen kindarlık tüm memlekete yayıldı. 

“Kadın cinayetleri, şiddet her dönem vardı şimdi görünür oldu” diye düşünüyor bazıları… 

Asla asla asla katılmıyorum. Hiçbir zaman bu boyutta olmadı. Keşke sağlığım elverseydi de ben bir araştırma yapabilseydim. Hayatımda böyle şeyler duymadım, görmedim. Kız kardeşini sevmeyi bilmeyen çocuklar yetişiyor. Olur mu böyle şey? “Babalar, kızını kucağında sevemez, şehveti uyanıyor” diye açıklama yapıyor kimileri.

Allah sizi kahretsin ya! Bu ne demek? Dinde de böyle şey yoktur. Vicdanda da böyle şey yoktur. Ben babamın kucağında büyüdüm. Hayatımda duymadığım şeyleri bu dönemde duyuyorum, görüyorum. Kahroluyorum. 

muazzez ilmiye çığ

Sizce bu durum değişecek mi? 

Değişecek, değişmek zorunda. Tekrar o eski güzel duygularımıza kavuşacağız. Eğitimi düzenlemek gerekiyor en başta. Anne, oğlunu sevecek. Baba, kızını sevecek. Kardeş, kardeşini sevecek. Aile içinde sevgi olmazsa cemiyette de sevgi olmaz. Aile içindeki o kindar duygular bitecek. Buna tüm kalbimle inanıyorum. 

Şu an heyecan duyduğunuz, size iyi hissettiren şeyler de var mı? 

Var tabii. Olmaz mı! Güzel bir tiyatro eserine, bir konsere, güzel bir tabloya bakınca heyecan duyuyorum. Sanat beni hep heyecanlandırır, bilim beni heyecanlandırır. 

SEVGİ TEK BAŞINA YETMEZ, SAYGI OLMADAN HİÇBİR ŞEY OLMAZ

Aşkı nasıl tarif ediyorsunuz? 

Aşk, karşılıklı sevmektir. Saygıdır. Saygı olmazsa sevgi olmaz. Allah rahmet eylesin, canım eşimle biz hep böyle bir ilişki içindeydik. Birbirimizi hem çok sevdik hem saydık. Her işimde bana destek oldu. Çocukken çok küfredermiş. Hatta bunu iki kişi küfrediyor diye döve döve bayıltmışlar bir gün, gözünü küfrederek açmış geri.(Gülüyor)

Düşünebiliyor musun? Ama biz evlendikten sonra bir kez küfrettiğini duymadım. Ne yanımda ne başka yerde. Ne bana karşı ne başka bir varlığa. İşte bu neden biliyor musun? Bana olan saygısındandı. Yalnız sevgiyle hiçbir şey olmaz, yürümez. Saygı çok önemli.  

muazzez ilmiye çığ

SEVENE YARDIM EDEN BİR TANRI, NE HOŞ DEĞİL Mİ 

İnancınızı nasıl anlatırsınız? 

Ben eski Türklerin tanrısı Gök Tanrı’yı çok severim. İnsandan yalnız sevgi istermiş o. Sadece insanı değil; otu seveceksin, çimeni, ağacı, hayvanı, her şeyi seveceksin. Seven insanı her sıkıntıdan kurtarırmış. Ben sahiden de ne zaman bir sıkıntıya düşsem, hep karşıma bir yardım çıktı.

Sevene yardım eden bir Tanrı! Ne hoş değil mi? Bunu ilk öğrendiğimde bu beni çok heyecanlandırdı. Gök Tanrı benim ruhuma çok yakındır o yüzden. Eski Türkler’de çarıkların burnu yukarı doğrudur. Neden biliyor musunuz? Yürürken otları kesmesin, incitmesin diye! 

Aaa! Öğrendiğim en güzel bilgilerden biri. Hiç bilmiyordum…  

Dört bin yıl öncesinden kalan bir mezarda, çamurdan yapılmış bir modelini görmüştüm. Ben de senin gibi çok etkilenmiştim ilk öğrendiğimde. Üzerinden yürüyüp gittiğin otun bile canını gözetmektir işte sevgi. 

‘MADEM Kİ BİLİYORSUN, NEDEN ÖĞRETMİYORSUN?’

Özel bir vasiyetiniz var mı? 

Yok. Bu hayatta yaşayacağımı yaşadım, alacağımı aldım. Verebileceklerimi her zaman verdim. Sümerliler ne demiş? “Madem ki biliyorsun, neden öğretmiyorsun.” Bildiğini öğreteceksin. Tüm mirasım öğretebildiklerimdir. Hala gelip benden bir şey öğrenmek, almak isteyene kapım açık. Benden bir şey istedikleri zaman mutlulukla vermek istiyorum. Gençlerden de tek beklentim var; okusunlar. Her şeyi okusunlar ki yorumlayabilsinler. Ney, neden olmuş bilsinler. Hepsini gözlerinden öpüyorum. 

Fotoğraflar: Ozan GÜZELCE 

 

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ KİMDİR?

Ailesi köken olarak Kırımlı göçmenlerden olup babası Kırım'dan Amasya, Merzifon'a, annesi ise Kırım'dan Bursa'ya göçmüştür. Ailesi İzmir'de yaşamaktayken, 15 Mayıs 1919 tarihinde meydana gelen İzmir'in işgali ardından daha güvenli bir yer olan Çorum'a yerleşti.

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'IN EĞİTİMİ VE ÇALIŞMA HAYATI

İlkokula Çorum'da başladı. Daha sonra ailece Bursa'ya taşındılar. Bursa'da özel bir okul olan Bizim Mektep'te Fransızca ve keman dersleri aldı. 1926'da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebine (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girdi. 1931 yılında mezun oldu ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir'e tayin oldu. Eskişehir'de öğretmenlik mesleğini 4.5 yıl yaptı.

15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydoldu. Nazi Almanyası'ndan Türkiye'ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesinde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock'dan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini aldı. 1940 yılında Ankara Üniversitesinden mezun olduktan sonra İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivine uzman olarak atandı. Aynı yıl Kemal Çığ ile evlenmişti. Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılyay ve Dr. F. R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74 bin tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3 bin tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.

1957'de Münih'teki Oryantalistler Kongresi'ne katıldı. 1960'ta Heidelberg Üniversitesinde 6 aylık bir çalışma yaptı. 1965'te Roma'da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra'ya götürdü. 1972'de emekliye ayrıldı.

 

 

Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988'de Philadelphia'daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer'in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990'da “Tarih Sümerle Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993'te çocuklara yönelik Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk da dahil Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.

 

Muazzez İlmiye Çığ'ın özel arşivi, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'ndadır.

 MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'IN ÖDÜLLERİ

  • Adana Tepebağ Rotary Kulübü, Meslek Hizmet Ödülü 
  • İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından Fahri Doktora unvanı, 4 Mayıs 2000 
  • Osmaniye'nin Çardak köyü'ndeki Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği tarafından "Özgür İnsan Ödülü", 2005 
  • Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitabı, Galatasaray Rotary Kulübü tarafından İngilizceye çevrilerek Avrupa ve Amerika'daki üniversite kütüphanelerine dağıtılmıştır.
  • Uluslararası Lions Kulüpleri Derneği tarafından "Melvin Jones Dostluk Ödülü", 2014 

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'IN DAVALARI

Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği ve Vatandaşlık Tepkilerim isimli kitaplarında kadınlarda başörtüsünün köklerinin Akadlara dayandığını yazmıştı. Bu kitapları 2007 yılında kamuoyunda yankı uyandırdı. 2007 yılında "Vatandaşlık Tepkilerim" adlı kitabında "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek" suçuyla yargılandı ve ilk celsede beraat etti. 

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'IN KİTAPLARI

  • "Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sümer'deki Kökeni", 1995, Kaynak Yayınları
  • "Sümerli Ludingirra - "Zaman Tüneliyle Yolculuk", 1996, Kaynak Yayınları
  • "İbrahim Peygamber - Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre", 1997, Kaynak Yayınları
  • "İnanna'nın Aşkı - Sümer'de İnanç ve Kutsal Evlenme", 1998, Kaynak Yayınları
  • "Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk", 1998, Kaynak Yayınları (Genişletilmiş ikinci basım; ilk basım 1993, Kültür Bakanlığı Yayınları)
  • "Hititler ve Hattuşa - İştar'ın Kaleminden", 2000, Kaynak Yayınları
  • "Gilgameş - Tarihte İlk Kral Kahraman", 2000, Kaynak Yayınları
  • "Ortadoğu Uygarlık Mirası", 2002, Kaynak Yayınları
  • "Ortadoğu Uygarlık Mirası 2", 2003, Kaynak Yayınları
  • "Sümer Hayvan Masalları", 2003, Kaynak Yayınları
  • "Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği", 2004, Kaynak Yayınları
  • "Vatandaşlık Tepkilerim", 2004, Kaynak Yayınları
  • "Atatürk Düşünüyor", 2005, Kaynak Yayınları
  • "Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği", 2005, Kaynak Yayınları
  • "Çivi Çiviyi Söker - Muazzez İlmiye Çığ Kitabı", Serhat Öztürk, 2002, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • "Sümerlilerde Tufan - Tufan'da Türkler", 2008, "Kaynak Yayınları" (Wikipedia)

 Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)