Türk resminin kapitalizmin gelişmesiyle koşullu olarak ivme kazandığı ve bu süreç sonunda aydınlar arası bir uğraş olma durumundan çıkarak pazara açıldığı söylenebilir.

1950’den itibaren yetişen sanatçıların ortak dili sayılabilecek olan non-figüratif ve soyut söylemin, 1965’lerden itibaren terk edilmesinde, resim zevki ve anlayışı sınırlı Türk burjuvazisinin pazara girmesinin büyük rolü olduğu da öne sürülebilir.

Gerçekten de resim, Özellikle 1970’lerde büyük ölçüde metalaşmış bulunuyordu ama figüratif söylemin yeniden egemenlik kurmasında bu olgunun tek başına belirleyici olduğu yine de iddia edilmemelidir.

Bu noktada uluslararası konjonktürce belirlenen-biçimlendirilen sanatsal/düşünsel kaygıların ve bireysel tavır alışların da göz önünde bulundurulması gerekir.

Günümüzün yenilikçi resim anlayışlarının çoğunun dünya kapitalizminin ana merkezi ABD’de üretildiği, oradan öteki merkez ülkelere geçtiği ve çevredeki (periferideki) ülkeleri kuşattığı görülüyor.

Bu anlayışların, aşın sanayileşmiş tüketim toplumuna özgü bir resim ideolojisini yansıttığı da belli.

Yeniliğin moda kavramı çerçevesinde üretilip üretilmediğini ve ikonoklastik ögeler içerip içermediğini araştırmaksızın hemen benimseyip aktaran Türk sanatçısının konumu 60’lı ve 70’li yıllarda bir tartışma ortamı yaratmış, ne var ki bu tartışma sadece ulusallık-yerellik sorunuyla sınırlı kaldığından asıl ideoloj ik-estetik sorunlar gereğince sergilenememişti.

Ancak bazı gelişmeler Türk resminin yeni bir tartışma ortamına girmek üzere olduğunu gösteriyor. Dahası bu muhtemel tartışmanın resmin toplumsal işlevi sorunu çerçevesinde odaklaşacağı ve estetik sorunlarla birlikte ister istemez ideolojik/politik tavır alışları da gündeme getireceği seziliyor.

Mevlüt Akyıldız

Kayaalp Sanat Galerisi’nde ortak bir sergi açan Mevlüt Akyıldız, Neş’e Erdok, Kemal İskender, Özer Kabaş, Hüsnü Koldaş, Nedret Sekban, Sabahattin Tuncer sergi kataloğuna yazdıkları açıklamada, “Insan figürü ve hümanistik içeriğin tekrar gündeme geldiğini” vurguluyor ve yeni dışavurumculuğa da karşı olduklarını belirtiyorlar:

“Yeni ekspresyonizmin betimleme türü, keyfi ve içgüdüsel bir deformasyona dayandığı için insanla kurduğu ilişki ve hümanizma anlayışı tartışmalıdır.” “Amaçsız bir deformasyonu” , “folklorculuğu” ve “yerel avandgardcılığı” dıştalayan bu sanatçılann katalogdaki konumlarını aşmaları ve daha kapsamlı açıklamalara yönelmeleri beklenir.

Neşe Erdok, 'Hayallere dalmış selpakçı çocuk'

Herhalde “insanı insan kılan evrensel özellikler”, “İnsanın kendi yapısından gelen doğal ifade biçimleri”, “Anıtsal figür” ve en önemlisi “Hümanizma anlayışı” gibi anlatımların kuramsal kavramsal çerçevelerinin çizilmesi, tanımlarının yapılması gerekir.

“Okunabilirliğine rağmen edebi olmayan, hümanist bir resim dili geliştirmeyi” amaçladıklarını belirten bu sanatçıların, ortaya attıkları ve tartışılması artık kaçınılmaz olan sorunları, sadece resimleri ile yanıtlamak gibi bir tutuma sığınmamaları gerektiği de yeri gelmişken belirtilmelidir.

Ahmet Oktay
Nisan 1991 Milliyet
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)