Tarık Akan da beyaz atlara binerek gitti / Halit Payza
Anlatsa, roman olur. Tarık Akan, nam-ı diğer Tarık Tahsin Üregül. Toplumcu gerçekçi bir roman için uygun bir karakterdir. 1949’da İstanbul’da asker çocuğu olarak doğdu. Babasının atanmalarıyla Anadolu’yu dolaştı, Anadolu’yu tanıdı, Anadolu’da büyüdü. Denizi on altı yaşındayken gördüğünü söyler. Uçsuz bucaksız denizde bu kadar çok su nasıl olur diye düşünür, uzun süre karşısından ayrılamaz, sabahtan akşama değin karşısında bu kadar suyun nereden geldiğini çözmeye çalışır. Kendisini şaşkına çeviren denizde, Ataköy Plajı’nda cankurtaranlık yapar, denizin eteklerine çekilmiş sandalları saatliğine kiraya verir. Bilet karaborsacılığından, kâğıt işportacılığına kadar onlarca işe girer çıkar. Sabahları, işportacılık yaparken, akşamları Yıldız Teknik Üniversitesi Yüksek Makine Mühendisliği Gece Bölümü’ne devam eder. 1970’de Ses Dergisi Yeşilçam’a yeni yüzler kazandırmak için bir yarışma düzenler. İlk üçe girenlere para ödülü vardır. İşporta tezgâhlarından elde edemeyeceği kadar büyük bir para ödül olarak konmuştur. Arkadaşlarının da desteklemesiyle yarışmaya katılır. Üçüncü bile gelse, işin ucunda beş bin lira vardır. Birinci olur. Makine Mühendisliği okumayı bu yüzden yarıda bırakır, aktör olur. İlk filmi 1971 yılında oynadığı Solan Bir Yaprak Gibi'dir. 1972’de oynadığı Suçlu filmiyle, 1973’de Altın Portakal Film Festivali’nde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü alır.
Filmografi’sinde l978 yılına kadar oynadığı kırk altı filmde yakışıklı jön’ü canlandırdı. Kimi filmlerinde toplumcu gerçekçi filmlere yöneleceğinin işaretlerini veriyordu. Onu önemli bir oyuncu yapan, 1978’den sonra oynadığı toplumcu gerçekçi filmlerde yer alması oldu. Oyunculuğa ilişkin eğitimini Ertem Eğilmez ve tiyatro yazarı Vasıf Öngören’den aldı. Maden, Sürü, Adak, Yol, Pehlivan, Kan, Su da Yanar, Karartma Geceleri, Deli Deli Olma, Karşıyaka Memleket gibi önemli filmlerde oynadı. Su da Yanar, 1987’de Tokyo’ya festival için gönderildiğinde, festivalden bir yıl sonra filmin negatifi kaybolduğu gerekçesi ile geri verilmedi. Filmin Beta cam video kopyası üzerinden 33 mm.lik masteri çıkarılarak bütünüyle yitirilmesinin önüne geçildi.
SİYAH DAMALI TAKSİ’DEN TAŞ MEKTEP’E
1971-1978 yılları arasında 12 Mart Darbesi’nin tsunamisi Yeşilçam’ı da vurdu. Bu dönemde seks ve avantür filmleri dışında film çevrilemez duruma gelindi. Sinemadan kopanlar sahneye, kimileri başladıkları yere geri döndüler. Tarık Akan da bu dönemde taksicilik yapmak zorunda kaldı. Kendisiyle yapılan bir söyleşide birikmiş parasıyla ticari taksi satın aldığını söyler. Direksiyona geçer ve şoförlük yapar. Taksicilikten kazandığı parayla bir taksi daha satın alır. Evlidir ve çocukları vardır. Medarı maişet motorunu böylelikle çalıştırabilir. 1983’ten 1991’e kadar kötü filmlerde oynama külfetinden taksiciliği kurtarır.
Tarık Akan Bakırköy çocuğudur, ilkokulu da Bakırköy’de Taş Mektep’te okumuştur. 1994’te taksilerini satan Akan, ilkokulu okuduğu Taş Mektep’i satın alır. Her gün okula gider, okuldaki öğrencilerle ilgilenir. Akan, Aziz Nesin’in ölümünden sonra bir ara Nesin Vakfı Başkanlığı yapar.
12 Eylül karanlığından payına düşeni alır. On iki yıl hapis cezası ile yargılanır, iki buçuk ay hücrede kalır, 31 Mart 1982’de aklanır. On iki yıl hapis istemi ile yargılandığı davanın gerekçesi, darbeden hemen sonra 1981’lerin başında Almanya’da yaptığı bir konuşmadır. Almanya’da ödül alırken yaptığı konuşma, Tercüman gazetesinde yanlı ve yanlış olarak yayımlanmıştır. Yurda döndüğünde havaalanında tutuklanır. Onu tutuklayan polisler telsizle Birinci Şube’ye haber verirler: “Müdürüm, malı aldık, yola çıkıyoruz.” İnsan değil maldır. Onu şubeye götüren araç mavi, sivil plakalı, kısa burunlu bir minibüstür. Herkesin geçtiği işkencelerden geçtikten sonra Selimiye Kışlasına gönderilir. Anne Kafamda Bit Var Akan’ın 12 Eylül 1980 darbesi anılarını içerir.
Akan 1979 yılında İzmir’de Nâzım Hikmet’in doğum yıldönümüne katılmak, Barış Derneğine üye olmak suçlamalarıyla da yargılandı. Faşist İtalyan Ceza Yasalarından alınan ünlü 141 ve 142. maddelerden yargılanıyor, beş yıldan on iki yıla kadar hapsi isteniliyordu. Nâzım Hikmet’in doğum yıldönümünde binlerce insan olmasına karşın, savcılar yalnız Tarık Akan’ın yargılanmasına karar vermişlerdi. Akan bu davadan da 1987’de aklandı.
Akan toplumsal mücadelenin için de oldu. Onu 1 Mayıs yürüyüşünde, Tekel işçi çadırında, Silivri’de polis barikatlarını zorlarken de görebilirsiniz. Üzerine düşen aydın sorumluluğunu hiçbir dönemde yadsımadı.
YOL ve YOLCU
Yolunu bir kere yitirmişti, tahliye olduktan sonra Kadıköy-Üsküdar yolu arasında öylece nereye gideceğini bilmeksizin dikilip durmuştur. Anne Kafamda Bit Var'da şöyle anlatır:
“Büyük kapının dışında durdum. Hava çok güzeldi, güneşli, pırıl pırıl bir gün olduğunu hatırlıyorum. Şöyle çevreme bakındım. Ne yana gideceğimi kestiremiyordum. Önümdeki büyük açıklıktan ilerisi Kadıköy-Üsküdar yoluydu. Açıklığın orta yerinde, içinde ana babaların beklediği kocaman bir askeri sahra çadırı kurulmuştu. Yanıma eli tüfekli bir er geldi: ‘Ne o hemşehrim, ne bekliyorsun?’ ‘Ne yana gideceğim, onu düşünüyorum” dedim. Eliyle şöyle sol yanı, yukarı gösterdi. Üsküdar’a doğru yürümeye başladım.” Üç gün anne evinde kalır Akan, dışarı çıkmaz. Üç gün bit aratır, bulamaz. Huylanmıştır hepsi o.
Halit Payza
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR