Sultan Su Esen’de öykü ve şiir kardeşliği
Sultan Su Esen’e “ya şiirde ya da öyküde yoğunlaş” önerileri boşuna bir çaba. O hem öykücü hem de şair. Zorlama olmadan şiir ve öykü dayanışmasını kendi doğal sürecinde gerçekleştiriyor. Kısaca, ustaları işaret etmiş o da öykülerini şiirlerinin kız kardeşi yapmış.
Bir yazar için “belli bir yere gelme” den çok, yazma sürecindeki çabası daha anlamlı. İşin açıkçası yazarın bir varış noktası da yoktur aslında. Böyle düşünenler o varış noktası neyse bilemiyorum, o noktaya geldiklerinde her şey bitiyor onlar için. Üretimden düşüyorlar, coşkularını yitiriyorlar. Zaten böyle olanların şehirlerine gitmiyorum. Onlar yaşadığı toprakla, doğasıyla, tarihiyle, insanıyla kan bağı kuramıyorlar. Böyle olunca da ilgi alanımdan çıkıyorlar. Sonuçta yeryüzü var oldukça, insan ve emek mücadelesi sürdükçe yazarın da yazma çabası bitmeyecektir. Bu yolculukta durak ve mola yoktur. Madem insanlaşma binlerce yıldır devam eden ve edecek olan bir süreçtir, o halde yazarın bir varış noktası olamaz. Onun için sürekli kendisini geliştiren, ufkunu genişleten, yazma yeteneğini bir üst seviyeye çıkarma süreci vardır. Bu süreç hiç bitmeyecek bir süreçtir. İşte Sultan Su Esen’de ben bunları gördüm. Coşkusu çok açıktı ama yazma tutkusu ile birlikte kendisini geliştirme isteği de okunabiliyordu. Dolayısıyla şimdi ne yazdığı önemliydi ama ileride neler yazacağını da düşündürdü bende. Bu konuda onu uzun soluklu bir yolda gördüm. Duraksız ve molasız bir yolculuktu bu. Sultan Su Esen’in “Rüya Gözlüğü” adını verdiği öykü kitabı elimde. Daha öncesinde” Keje Maria” yayınlanmış. Öykülerinde olay süreleri kısa tutulmuş, akıcı bir anlatım var. Şiirden çok fazla uzaklaşmadan öykü konularını işlemesi doğal bir akış olarak gelişme gösterirse şimdikinden daha ileri seviyede öyküler yazabileceği izlenimi edindim. Çünkü öyküdeki bireylerin iç dünyalarında yaşadıklarını yansıtabilmek için, ya da bir doğa anlatımındaki derinliği yakalayabilmesi için şiirin kendisinde oluşturduğu yeteneği kullanması gerekiyor. Böylece şiirin öykü kardeşliği de pekişmiş olacak.
Sultan Su Esen, son dönem şiirlerinde özellikle güncel toplumsal olayların peşinde. Bu olayların örgüsünü oluştururken çoğu kez imgeden uzaklaştığı da olmaktadır. Bu belki eleştirilebilir. Fakat o, dünyanın nereye gittiğine daha doğrudan ve kendine özgü söylemlerle tanıklık ediyor. Bölgemizde yaşadığımız sevimsiz işleyişlere kayıtsız kalmıyor. Şiirin acı coğrafyasını oluşturuyor, hem de söylemleri düz ve düzgün biçimde… Son kitabı “Zaman Zaman İçinde” canımızı acıtan olaylarla dolu. Hiç de rahat soluk almıyoruz yaşadıklarımızdan. Bu yapıtında ayrıca kendisini, korona virüsü saldırılarıyla post modern savaşının odağında, 2. Dünya savaşı mağduru Anna Frank gibi hissettiğini söyleyen Sultan Su Esen Suriye, Irak, Afganistan gibi tüm yaralı coğrafyaların sesi oluyor. Alev alev yanıyor yüreği. "Anadoluyum ben, erenler soyundan" derken de Şemsi Tebrizi den, Hacı Bektaş Veli’den, Karacaoğlan’dan dem vuruyor. Şiirin felsefeden ve hümanizmadan vazgeçilmezliğine vurgu yapıyor. Ferhat İşlek
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR