Sayın Cumhurbaşkanım, zor koşullardan geçerek bu yüksek konuma gelmiş bir insansınız. Yaşamınızda sanatın çeşitli dallarının etkisi olmuştur. Diğerlerinden değil ama, edebiyattan söz etmenizi istiyorum. İlk gençliğinizden, çocukluğunuzdan başlayarak sizi etkileyen yazarlar oldu mu?

SÜLEYMAN DEMİREL: Bilhassa gençlik yıllarımda, üniversite öğrencisiyken, pek çok kitap okudum ... Elime geçen kitapların hepsini okudum. Bunlar nelerdir derseniz, hepsini teker teker saymak güç olsa da,  büyük isimleri hatırlıyorum: Halide Edip'ten başlayarak pek çok yazarımızı okudum. Yakup Kadri, Reşat Nuri Güntekin, Halid Ziya Uşaklıgil, çok beğenerek, etkilenerek okuduğum yazarlardır.

Öte yandan Rus edebiyatının çok büyük bir edebiyat olduğuna inanırım. Dostoyevski'nin çok büyük bir sanat adamı olduğuna inanırım. Ayrıca Tolstoy, Çehov, Gogol ve bilhassa Maksim Gorki çok beğendiğim, beni etkilemiş yazarlardır. Turgenyev, Puşkin... Dostoyevski'nin Karamazof Kardeşler'i büyük bir eserdir. Büyük bir olaydır...

Fransız edebiyatından da çok büyük yazarlar okudum. Andre Gide'i okudum. Anlaşılması güçtür. Dar Kapı'sı olağanüstüdür. Emile Zola, Lamartin... Pierre Loti'den, İzlanda Balıkçısı, okuduğumda çok etkilendiğim bir romandır...

İtalyan edebiyatı... Graziella romanını unutamam... Hala hatırladığım, gözümün önünden gitmeyen görüntüler vardır o kitaptan.

Amerikan edebiyatından da çok önemli yazarlar okudum. Steinbeck'i çok okudum... Gazap Üzümleri, Bilinmeyen Bir Allaha... Buck... Pearl S. Buck'u okudum, uzakdoğuyu anlatır. İngiliz, Maugham'ı okudum. Sürükleyici bir yazardır. Klasiklerin hepsini okudum... Shakespeare'den başlayarak. Sonuç olarak çok şey okudum.

Edebiyata ilginin azlığı konuşuluyor. Bunun nedenleri çeşitli. Kanımca bunların başında, medyanın bozucu rolü geliyor... Sanatçı adı verilen kişilerin hemen yüceltilmesi, toplumumuzun bu sunumları basitliği ve algılama kolaylığı nedeniyle çaba göstermeden kabullenmesi... Toplumca çok kolay algılanan bu kişiler her yanı tuttular. Onları suçlamıyorum, o kadarlar. Ancak onların varlığı yüzünden sanatı algılamak için gösterilmesi gereken çaba gösterilmez oldu. İnsanlarımız kendilerine sunulan basit hoşnutlukları kolayca kabul ettiler ve zaman akıtmayı yeğlediler. İlgi azlığının bir nedeni de, çok partili döneme geçildikten sonra, politikacıların, ülke yöneticilerinin sanatın insanımızı yüceltme işlevine ihmalci davranmaları. Onlar politik yönlendirme çabasıyla yetindiler. Çok ağır bir suçlama mı oldu bilmiyorum. Bu konuda görüşleriniz nedir?

SÜLEYMAN DEMİREL: Ben aslında politikacıların edebiyata hizmet ettiklerine inanıyorum. Nutuk bir sanattır.

Pardon, ben çok partili döneme geçtikten sonra... diye zaman belirtmiştim. Nutuk biliyorsunuz 1927 de... Kırklı yılların sonrasını söylüyordum.

SÜLEYMAN DEMİREL: Yalnız Mustafa Kemal Paşa'nın Nutuk'unu söylemiyorum ki. Nutuk söyleyerek halka birşey anlatmak da bir sanattır. Parlemento kürsüsü de edebiyat yapılan bir yerdir. Oraya çıkan kişi önemli şeyler söyleyebilir. Güzel şeyleri söylemek bir sanattır. Gelmiş geçmiş siyasetçiler içinde çok iyi hatipler vardır. Mesela Osman Bölükbaşı iyi siyasetçi olduğu kadar iyi bir edebiyatçıdır. Bir İhsan Sabri Çağlayangil'in kürsüsü, zerafet numunesidir. Bize zengin Türkçe numunelerini vermiştir. İfade-i meram, yani fikrin ifadesi konusunda eşsizdir. İsmet Paşa güçlü bir hatipti. Söyleyeceği şeyleri iyi söylerdi. Çok retorik değildi ama anlamlıydı. Yani Meclis içinden gelmiş geçmiş çok iyi hatipler olmuştur.

Yazı sanatlarının giderek ilgi görmediği gözleniyor. Şu söylenebilir, "yazarlar yeterli değil" denebilir...

SÜLEYMAN DEMİREL: Ben ona katılmıyorum.

Tabii ben de katılmıyorum. Benim namusuma dokunur. Ama Türk insanı okumuyor. Bakın,1950'lerde, yirmi yedi milyon insanımız varken, kitaplar beş bin basıyormuş. Bugün, üç bin, iki bin beş yüz basılıyor... Ve yılda iki buçuk insana bir kitap düşüyor. Edebiyattan, okumaktan giderek kopuyor insanlar. Yazarları destekleyenler - bunu, yazarların kişisel sorunu olarak getirmiyorum gündeme - giderek azalıyor. Derler ki, Mustafa Kemal, Büyük Taarruz sırasında Çalıkuşunu okumuş. Bugün üst düzey yöneticilerin, politikacıların, ekonomide, teknolojide üst düzeyde görevli olanların sanattan beklentileri, onunla ilgileri yok... gibi görünüyor.

SÜLEYMAN DEMİREL: O, kişiye bağlı. Aslında edebiyat merakı olmayan kişinin iyi bir hatip olması mümkün değildir. Yazmaya yeterli olmayabilir ama edebiyata merakı olmayanın iyi hatip olması mümkün değil. İyi bir hatip mutlaka edebiyatı bilmelidir.

Yazarların bir kısmı zor durumda. Dünyanın pek çok ülkesinde yazarlar için sağlanmış birtakım olanaklar var. Ben Orta Asya ülkelerini dolaşmıştım. Orada ağır işçi sayılıyorlar, biliyorsunuz. Ve çok özel olanaklara sahipler. Ama Türkiye'de yazar bir anlamda dışlanmış. Zararlı insan, korkulan insan haline getiriliyor. Dahası... 2 Temmuz olaylarına girmek zorundayım: Türkiye'nin çok parlak insanları, yazarları yakıldı. Buna ilişkin olarak devletin yapacağı bir şeyler yok muydu?

SÜLEYMAN DEMİREL: Evet... O bir talihsiz olaydır. Hepimizin içini yakan bir olaydır. Kasıt yok. Yani "geliniz, böyle seçkin kişileri bir otele koyalım da yakalım", diye bir kasıt yok. Oradaki, söylediğim gibi çok kötü bir tesadüftür. Aksi tesadüfler ve vahşet var. Bu vahşettir. Malesef, tren istasyonunda askerlerimizi öldürmekle, onları yakmak arasında fark yok. O çeşit bir hadise, herkes tarafından nefretle karşılanmıştır. Talihsiz, çok talihsiz bir olaydır, nefretle karşılarım.

Türkiye'de bütün sanatçılara ilişkin olarak - politik kimliğinizden sıyrılmış olduğunuz için, aslında bir genel koruyucu olarak - Türk toplumunun ve devletinin temsilcisi olarak sanatçıyı korumak, ya da yardımcı olmak için güzel şeylerin yapılmasını düşünür müsünüz? Düşünürseniz, bunlar neler?

ahmet yıldız

SÜLEYMAN DEMİREL: Düşünüyorum, bunları özel bir program biçiminde söyleyemem. Sanatçıyı önemserim. Söylediğim şey bu, yaptığım şey de bu. Sanatçıyı devlet başkanı olarak önemsediğimi de herkese gösteririm. Sanatçıya sevgi saygı duymak, bunu herkese göstermek için elimden geleni yapıyorum. Sanat etkinliklerinin önemli bir kısmına katılıyorum.

Yazarlara da katılmayı düşünüyor musunuz?

SÜLEYMAN DEMİREL: O da aynı şey, sanatın içinde yazarlar da var.

Ama ben sizi hiç görmedim, duymadım da.

SÜLEYMAN DEMİREL: Görmemiş olabilirsiniz, duymamış olabilirsiniz ...

Yazarlar ancak uzun dönemde toplumları etkileyebilirler ...

SÜLEYMAN DEMİREL: Onların dernekleri var.

O anlamda değil. O çeşit bir kaç dernek var.

SÜLEYMAN DEMİREL: Bir süre sonra tekrar konuşacağız zaten. O çeşit birkaç düşüncem var.

Şunu söyleyebilir miyiz efendim: yazar kurumları olarak, Ankara'da Edebiyatçılar Derneği, İlesam ve İstanbul'da Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Derneği... var. Bunların faaliyetlerini etkin biçimde sürdürmeleri için ...

SÜLEYMAN DEMİREL: Elimden geleni yaparım... Görevimi yaparım.

Peki efendim, onlardan gelen istekleri mi beklersiniz, istemde bulunmaları mı gerekiyor?

SÜLEYMAN DEMİREL: Onlardan gelen talepleri de memnuniyetle karşılarım. Ben de re'sen hareket edebilirim.

Zamanın çok azaldığını biliyorum, ancak çok önemli bir konu var gündemde. Türk Dilinin perişanlığı. Medyanın kullandığı dili kastediyorum. Yeni kurum, yani Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ne yazık ki, hiçbir hizmet  sunamıyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir?

SÜLEYMAN DEMİREL: Türk dili fevkalade zengin, fevkalade güzel bir dil. Gayet tabii ki, bizim medeniyetimizin, uygarlığımızın en önemli anahtalarından birisi. Bugün konuşulan dilimizle, yani Anadolu Türkçesiyle, bundan elli sene, yüz sene evvel konuşulan Türkçeler biraz farklı. Bugünkü Türkçe, daha çok halka yakın. Fakat öte yandan Osmanlıca dediğimiz Türkçe içindeki birtakım terkipleri, istılahları - ki onlar kelimeden ziyade kavramdır - yitirmişizdir. Dil zayıflayıp sıskalaşmıstır biraz. Bunun içindir ki bizim entellektüellerimiz konuşurken genellikle yabancı lisanlardan aktarma yaparlar. Yani bizim lisanımızda mevcut olduğu halde sonradan terkettiğimiz, sonra da yeniden birşey koymadığımız bazı tabirler istilahlar yerine İngilizce'den, Fransızca'dan, başka lisanlardan alıntı yaparlar. Eski kelimeler acaba bizim kelimelerimiz miydi, yoksa Arapça, Farsça mıydı? Her dilde alıntılar vardır. Nitekim bugün batı dillerine baktığımız zaman, Grekçeden alınma, Latinceden geçmiş pek çok kelime vardır. Biraz eştiğiniz zaman kökü o dillerden olsa bile yenilerde başka anlamlar yüklendiğini görürüz. Bizim halka yaklaşmamız iyidir ama öte yandan dili fakirleştirdiğimiz kanaatindeyim. Dil, tabii bir kurumun sağlayacağı birkaç kişinin yapacağı bir iş değildir. Dil bir milletin işidir. Dili araştırmak da, zenginleştirmek de mümkündür. Kültürü zenginleştirmek önemli bir olaydır. Dil bunun en iyi vasıtalarından biridir.

Dili güzel kullanan halka ulaşamıyor. Bu konuda zannediyorum yapılması gereken bazı şeyler var.

SÜLEYMAN DEMİREL: Olabilir... Yapılması gereken neyse onu yapmak lazım. Tabii okullarımızın çok iyi bir Türkçe okutması lazım. Okullar fevkalade önemli. Çok iyi bir edebiyat okutulması lazım. Yani, öyle sıradan birtakım şiirler ezberletilerek değil, çok iyi okutulması lazım.

Edebiyat ve Türkçe kitaplarında, bugünün edebiyatından hemen hiçbir şey yok. Hala Osmanlı edebiyatı... Ben okutulmasın demiyorum. Kültürün her şeyinden yanayım ...

SÜLEYMAN DEMİREL: Tabii ... Tabii...

Edebiyat ve Türkçe kitapları çok kötü.

SÜLEYMAN DEMİREL: Bugün edebiyatçılarımız içinde çok büyük değerler var. Gelmiş geçmiş birçok değerli insan var. Bunları genç nesil bilmeli, tanımalı. Bir Yaşar Kemal'i. bir Kemal Tahir'i, bir Sabahattin Ali'yi herkes bilmeli.

Son bir şey ... Bir ürküntümü aktarayım: Bir ara Kültür Bakanlığında Yayınlar Dairesine bakmıştım. Orada tanıştığım bir halkbilimci beni uyardı. Ortadoğu Teknik Üniversitesinden bir profesör... "Dede Korkut, Nasrettin Hoca gibi değerlerimizi derleyip, toparlayıp, bütün kaynaklarını da saptayarak yabancı dillerde yayımlamadığımız takdirde çok korkarım ki. Gürcüler, Ermeniler sahip çıkarlar." demişti.

SÜLEYMAN DEMİREL: Doğrudur, doğrudur. Bir Manas Destanı. Bir Dede Korkut fevkalade bizim olan değerler. Ki, bugünkü Türk Dünyası ile bağlarımızı da sağlıyor, güçlendiriyor... Ne garip tecelli ... Bizim kahramanlarımıza başkaları sahip çıkıyor.

Benim şair ve edebiyatçı çok dostum var. Önümdeki günler için bir arkadaşımdan rica ettim. Nurettin Özdemir'den... Bu şair ve edebiyatçı dostlarımı bir toplayacağım. Onlarla oturacağım, konuşacağım. Türkiye'de pek çok gurur verici güzel şeyler var... Bir Atatürk Oratoryosunun destanını Cahit Külebi yazıyor, Nevit Kodallı, besteliyor. Türkiye'nin orkestraları da bunu çalıyor. Gurur verici bir şey. Sanat çok büyük bir şey ...

Teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanı.

Ayla Kutlu
(Türkiye Yazarlar Sendikası Dergisi, Sayı: 4 Şubat 1994)
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)