Sınır filmi üzerine / Özlem Kalkan
15 Mayıs 2019 Çarşamba 19.00 seansında seyrettiğim Sınır, 2018 Cannes Film Festivali "belirli bir bakış bölümü” en iyi film ödülü alarak İsveç'e gurur yaşatmış sıra dışı bir yapıt.
Yönetmen koltuğuna yine bir İranlı dahi -Ali Abbasi- oturmuş; yine diyorum çünkü son yıllarda izlediğim tüm iyi filmler onların imzasını taşıyor. Abbas Kiyarüstemi ile başlayan bu dalga Asghar Ferhadi, Cafer Panahi, Farhad Safinia ve Ali Abbasi ile zincirleme gidiyor. İsveç doğumlu yönetmeni, Shelley filminden tanıyoruz.
Senaryo ise İsveç'in önemli romancılarından John Ajvide Lindgvist'ín aynı adlı eserinden uyarlama.
Film İsveç'te gümrük memuru olarak çalışan Tina adlı genç bir kadına odaklanıyor ama Tina korkunc sayılabilecek kadar çirkin, olağan üstü koku alma yeteneğinin yanında garip altıncı hisleri ile de suçun ve kötülüğün anında ortaya çıkarılmasını sağlayan yönü sayesinde polis tarafından da el üstünde tutulan bir elemandır.
Zaman zaman ziyaretine gittiği yaşlı bir babası, cinsel ve sosyal anlamda hiçbir iletişim kuramadığı Roland adında bir ev arkadaşı vardır. Gümrükte üzerini aramak zorunda kaldığı Vore adlı genç adam hayatını alt üst eder; çünkü Vore de kendisi kadar çirkin, doğuştan kuyruklu, garip bir ten ve vücut diline sahiptir. Modern hayatın ve yaptığı işin cinsiyetsizleştirdiği Tina ve erkek görünümlü ama bir vajinaya sahip Vore ile girdikleri ilişki, yaşanan sıra dışı cinsellik, Tina ile Vore’nin insan değil “trol” olduklarını ortaya çıkarır. İkisi de 70’li yıllarda üzerlerinde yapılan kromozom deneyleri sonucu cinsellikleri bozulmuş genetik yapıları hasara uğramış insanların yasa dışı çocuklarıdır.
İskandinav mitolojisinin çirkin, savaştan korkmayan korkunç yaratıkları filme "Nordik kara film" özelliğini verirken sanal ortamda ve günlük yaşantımızda dilimize pelesenk olan “trol” sözcüğünün de kökenini öğrenmiş oluyoruz.
Soyu tükenmekte olan bir türe ait iki insan olan Tina ve Vore arasındaki tek fark, Vore'nin soyunun intikamını alma hırsıyla yaşaması; ama buna karşın normal insanlarla büyümüş Tina'nın id-ego ve süper ego sürecini kısmen de olsa tamamlamış olmasıdır. Çocuk pornosu ve istismarı ile çalkalanan İsveç emniyetine üstün yeteneği ile yardımcı olmakta ve adalet duygusuyla hareket etmektedir.
Aslında film, feminizme ait alegoriler de barındırmakta. Vore'nin Tina'yı kendi kalıplarına sıkıştırmaya çalışıp türlerinin devamı için baskı yapması buna bir örnek. İsveç sinemasına özgü durağan işleyen filmde Eva Melander Tina'yi, Eero Milanoff Vore’yi kusursuz ve büyük bir cesaret isteyen oyunculukla canlandırıyorlar. İskandinavlara özgü soğuk iklim ve doğanın yer yer yalınlığı da kusursuz diyebilirim.
İyi seyirler.
Özlem Kalkan
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR