Şiir Artık Vatanım / Veysel Çolak
Yaşamı beğeni olarak besleyen şiir, öncelikle bir içtenliği gereksinmektedir. Günümüzde yazılan şiir bu içtenlikten yoksundur.
Edip Cansever 1958'de 'şiir artık vatanım' derken; yaşamı çekilmez kılan DP iktidarını reddedip bireysel ilkesini ve bağımsızlığını tanımlıyordu. Bu söz, elbette, toplumsal savaşımdan kaçıldığı anlamına gelebilir ama daha çok şiire duyulan büyük güveni vurguluyor kanısındayım. Bu bağlamda şairlerin şiiri vatan seçmesi yadırganmamalı. Çünkü önyargılarla şiire yaklaşıldığında, yaratıcının gereksindiği özgürlük daha baştan zedelenmiş olur. Daha önemlisi, idealimize düşülerek şiirin oluşturduğu (taşıdığı) atmosferin dışına çıkılır ve o şiirle buluşmak olanaksızladır. Örneğin, okuyucu; şiire benimsediği ideolojiyle bakamaz, bakmamalı ama ilgi şiirin içerdiği ideolojiyi saptayabilmek için, genelde, ideolojilerin işlerliğini bilmek durumundadır. Bir şiirde işleyen ideolojiyi tanımlayabilmenin dayattığı noktadır bu da. Burada topluma bağımlı ama toplum önünde eğilmeyen bir şiirden söz ediyoruz. Bu şiirin tarihsel bir işleyişi vardır. Bu nedenle, bugünü kullanarak; bugünün ekonomik, politik verilerini kullanarak sağlıklı bir sonuca varılamaz. Çünkü bir şiiri şiir yapan içerik olamaz. Çünkü içerik geçerliliğini yitirebilir. Şiiri uzak geleceklerin çağdaşı kılabilen öğeler önemlidir. Bu da dilin keskin masal kılıcı gibi kullanılmasıyla varılan sonuçtur. Elbette bunu öncelikle şairlerin, şiir yazmaya kalkışanların anlaması gerekmektedir. Şiirin durmadan okuyucu yitirmesi, buna karşılık, şairlerin çoğalması çanların gümbürtüyle çaldığını gösteriyor. Dikkatle bakıldığında, birçokları için şiir artık yaşama biçimi değil. Söylemeseler de, görünen o ki, boş zamanlarında yazıyorlar! Ne yazık ki günümüzde varılan nokta bu. Şiiri sorgulamak; dili, anlamı, sorgulamak; duyguları sorgulamakla başlar. Yaşamı beğeni olarak besleyen şiir, öncelikle bir içtenliği gereksinmektedir. Günümüzde yazılan şiir bu içtenlikten yoksundur. Oysa şiirin yazgısı insanınkiyle yan yana. İnsan ekonomik yapının işlerliği içerisinde evrensel değerlerinden vazgeçiyor ve erdemlerini bir bir yitiriyor. Şiir de öyle. Cemal Süreya, "Şiir insan töresi olsun. Ama 'insanın kendisi de olsun", diyordu. Günümüzde bunun atlanması yaşamın ve şiirin artık yeterince ciddiye alınmadığının kanıtından başka bir şey değil. Bu noktada durup düşünmek gerekiyor. Yaşamın kesik damarları dikiş tutsun isleniyorsa şiirsel etkinliğin yeniden tanımlanıp yaşanır kılınması kaçınılmaz görünüyor. Bunun maddi olanakları da vardır. Evrimini tamamlamış toplumsal olgu ve olayların-şiirinin yazılması dilsel bir gerilikle buluştuğunda hiçbir yere varılamayacağı açıktır. Çünkü böylesine bir eğilim şiirin doğasına aykırıdır. Bu nedenle güncel de olsa benzer yönelmeleri dışlar şiir. Böyle olduğundan değil ama şiir; en çok çelişkilerin sürtüştüğü yerdedir. O sürtüşmededir. Dünyaya bakıldığında, büyük şiirlerin uzlaşmaz çelişkilerin yoğun olduğu ve yaşandığı ülkelerde ortaya çıkması rastlantı değildir. Bu pencereden bakıldığında Türkiye'deki, insanla-insan, insanla-doğa arasındaki çelişki çok büyük bir olanak olarak değerlendirilmelidir. Bu, dil bilinciyle buluşturulduğunda "büyük şiirler' çıkacaktır ortaya. Uzak geleceklerin çağdaşı şiirler. Görünen o ki, bugünün şiirini yazmak, geleceğin şiirini yazabilmekle olanaklıdır. Demek ki tarih, felsefe, mantık, politika, psikoloji, mitoloji... bilmek gerekiyor. Daha doğrusu, insanoğlunun tarihi boyunca biriktirdiği total bilgiden haberdar olmak gerekiyor. Yoksa ayrıntılardan sıyrılıp bütün görülemez olur. Bu duruma düşen şair, daha baştan yazdığı şiiri yıkar, kendini kaldırır ortadan. Bir başka boyut olarak; çağ, yerel ve ulusal verilerle yeterince algılanamaz. Çünkü her şey yarının doğru tasarımında karşılığını bulabilmektedir. Bu da şiire adanmış bir ömrü yaşamakla gerçekleşebilir. Lütfen boş zamanlarınızda şiir yazmayın. Veysel Çolak Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR