Seyyit Nezir / Yakup Kadri'nin kılıcı...
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz ile Başbakan Binali Yıldırım arasında yer yer Batı’nın Türkiye üstüne bilinçaltını dışa vuran ilginç diyaloglara tanık olduk. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşı yıllarında yazdığı çok etkili ve kalıcı “millî mücadele yazıları”nı Ergenekon kitabında toplamıştı (1929). Yazarın “Bütün Eserleri”ni yayımlayan İletişim Y., bu kitabı nedense çok sonra yayımladı (2010). Anadolu gerçeğini keşfe yönelik yazılardan oluşan kitabın Remzi’deki basımını (1964), öğretmenimiz Şakir İnce, Kepirtepe İlköğretmen Okulu’nda ödev olarak okuturdu. Yakup Kadri, gerçeği arayıp yansıtmada kalemin yeteneğini dobraca dile getirdikten sonra gerçeği savunma ve yaşama geçirmede kılıcın gücüne dayanmak gereğini dosdoğru vurgular: Kılıç, serüvencilik oyuncağı değildir.
Sözü toplumsal güvence altında ve cesaretle söyleme ortamı olarak parlamento imgesini örnekleyip TV kameraları önünde nerdeyse bütün kamuoyuna yansıttılar.
“Darbenin boyutlarını anlamakta geciktik. Bu da tepkimizin gecikmesine yol açtı” dedikten sonra, Schultz, “bu kadarını öngöremezdik” anlamında özrünü belirterek şu sözleri kullandı: “Kendi halkına ateş eden bir orduyu ancak hor görebilirsiniz.” (Milliyet, 02.09.16) Hürriyet’in haberinde yüklem, “aşağılayabilirsiniz” olarak geçti.YAKUP KADRİ...
Ergenekon’daki “Anadolu’nun İçyüzü” başlıklı yazı, insanımızın derin aşk duygusu ve ruh taşkınlığını görkemli bir anlatımla yansıtır.
Şu cümlelere bakın: “Gene çocukluğumda bir eşkıya tanıdım ki, bir şairden başka bir şey değildi. Parmakları silahının tetiğinden ziyade curasının tellerinde dolaşırdı ve içip sarhoş olduğu vakit ya at üstünde koşturmayı veya raks etmeyi severdi. Yüzüne dikkatle bakıldığı zaman ise bir kız gibi utangaç, kızarırdı. Sonradan çok defalar böyle bir adamın neden eşkıya olduğunu düşündüm. Zira parayı da sevmezdi, bütün aldıklarını arkadaşlarına dağıtırdı. Hiç şüphesiz bu adam coşkunluğunun kurbanı idi ve destanî bir gönlün esiri olmaktan başka bir suçu yoktu.” (İkdam, 01.12.20)
Üstadın aynı kitapta “Kalem ve Kılıç” yazısını okuyunca, curanın tellerinde dolaşan parmaklara silahın tetiğinin de niçin ve hangi durumlarda yakıştığını daha iyi anlıyoruz; yazar, vatanın işgale uğratılışında sazı (kalemi) ve kılıcı anlatırken şöyle diyor: “... bizi ebedî bir zillet ve esarete mahkûm eyleyen ve Türk tarihini delik deşik eden Türk askerlerinin mahmuz ve süngüleridir. Eğer işimiz kalemle siyasete kalsaydı, hiç bu hale gelir miydik? Kalem ve siyaset! Fakat hangi kalem, hangi siyaset? Taraf taraf kışlalar açan, daha doğrusu bütün dünyayı geniş bir kışla haline sokan düşmanın önünde kendi kışlalarının birer birer kapandığına ve kendi askerlerinin birer birer ortadan kaybolduğuna sevinen yazarın kalemi mi? Hakkını müdafaaya, varlığını korumaya azmetmiş bir milletin ağzını yumruğu ile tıkayıp ve göğsüne tekmesini basıp kendi hakkında verilen bir idam kararını öperek başına koyan devlet adamlarının siyaseti mi?”BATI'NIN GÖRMEK İSTEDİĞİ
Akşam’daki bir başyazıda ise, ordunun o yıllardaki “yorgun savaşçı” niteliği şöyle yansıtılır: “Ordumuz, on sene içinde dünyada hiçbir ordunun uğramayacağı birçok felaket ve tehlikelere uğradı, cehennemî imtihanlardan geçti... Fakat bu felaketler, bu tehlikeler, imtihanlar, dersler sayesinde ordu rüştünü ispat etti. Temennimiz, orduda askerî rüştü vücuda getiren bu hercümercin millette de millî ve siyasi rüştü vücuda getirmesidir.” (27.06.22)
Azıcık geçmişe bakınca, emperyalist güdümlü FETÖ’nün orduyu ve yurtseverleri gözden düşürme davasına Ergenekon adını verme nedeni daha çıplak anlaşılıyor.
Schultz, “aşağılayabilirsiniz” derken, kafasındaki alkışlamak istediği orduyu gösteriyor. Gerçek şu ki, ulus ve ordu rüşte erdiğini bir kez daha kanıtladı. Başbakan Binali Yıldırım da, böyle konuşmaktan adeta men etti zaten: “O dedikleriniz, ordunun değil, FETÖ çetesinin üniformalı mensuplarıydı.”
Seyyit Nezir
GERCEKEDEBİYAT.COM
YORUMLAR