Bir­kaç haf­ta ön­ce­si­ne ka­dar adı­nı da­hi duy­ma­dı­ğı­mız Su­ri­ye­‘de­ki kü­çü­cük bir şe­hir şim­di Tür­ki­ye­‘nin vic­da­ni du­yar­lı­lık tes­ti. Bu şeh­rin dün­ya­nın en kan­lı te­rör ör­gü­tü­nün kon­tro­lü­ne gir­me­si çok da­ha bü­yük teh­li­ke­le­re ge­be ola­cak, bu­nu tar­tış­mı­yo­rum bi­le. Ama Ko­ba­ni me­se­le­si, Tür­ki­ye­‘de mo­da olan baş­ka top­lum­sal du­yar­lı­lık­lar gi­bi, nor­mal şart­lar­da de­rin­lik­le­riy­le bi­lin­me­yen­le­rin de ken­di­le­ri­ni or­ta­ya atıp pas­ta­dan pay kap­ma ça­ba­la­rı­na sah­ne olu­yor.

Tür­ki­ye­‘de­ki en­te­lek­tü­el ha­ya­tı en iyi Tom Wol­fe­‘un Mars­hall McLu­ha­n‘­dan alın­tı­la­dı­ğı bir tes­pi­ti açık­lı­yor: “Hak­sız­lık kar­şı­sın­da öf­ke­len­mek ah­mak­la­ra say­gın­lık bah­şe­der.” Wol­fe, bu stan­dart stra­te­ji­nin en çok Os­car, Emmy gi­bi ödül tö­ren­le­rin­de be­lir­gin ol­du­ğu­nu ya­zı­yor.

Ödül ko­nuş­ma­sı­na top­lum­sal bir mağ­du­ri­yet ko­nu­sun­da ne ka­dar du­yar­lı ol­du­ğu­nu sı­kış­tı­ran oyun­cu bir an­da top­lum ba­zın­da en­te­lek­tü­el ola­rak ka­bul gör­me­ye baş­lı­yor.

Tür­ki­ye­‘de bu ku­ra­lın na­sıl uy­gu­lan­dı­ğı­nın en ya­kın ta­rih­li ör­ne­ği Ge­zi di­re­ni­şi ol­du. Hal­kın is­ya­nı, ken­di­le­ri­ni mey­dan­la­ra atıp (ço­ğu za­man da twit­ter mey­da­nı­na) o en­te­lek­tü­el bro­şu ge­çir­mek is­te­yen­le­re de fır­sat ver­di.

Şeb­nem Sön­mez ad­lı B-ka­te­go­ri bir ti­yat­ro oyun­cu­sun­dan si­ya­si ak­ti­vist, Ay­lin Ko­ti­l‘­den be­le­di­ye­ci ve İh­san Eli­açı­k‘­tan di­ni alim ya­ra­tan iş­te bu stan­dart stra­te­jiy­di.

En­te­lek­tü­el sa­yıl­ma­nın bir baş­ka ön­ko­şu­lu­nun da ken­di ül­ke­si söz ko­nu­su ol­du mu hep baş­ka ye­re bak­mak, hep ken­di ta­ri­hi­ne ve geç­mi­şi­ne eleş­ti­rel yak­la­şıp iyi şey­le­ri bi­le gör­me­mek, ol­du­ğu­nu söy­lü­yor Wol­fe. Gü­nü­müz Türk en­te­lek­tü­eli­nin Ata­türk ve Cu­mu­ri­yet dev­rim­le­ri aler­ji­si gi­bi.

Med­ya­da sık­ça yer bu­lan Türk en­te­lek­tü­el­le­ri­nin en sev­dik­le­ri ko­nu­la­rın ba­şın­da Er­me­ni Soy­kı­rı­mı me­se­le­si ge­lir. Kuş­ku­suz, ya­şa­na­nı soy­kı­rım di­ye ad­lan­dır­mak bir en­te­lek­tü­el du­ruş ola­bi­lir, ama bu se­çi­mi ya­pan­la­rın pek azı (hat­ta mo­da olan­la­rın ne­re­dey­se hiç­bi­ri) bu­nun al­tı­nı ni­te­lik­li tez­ler­le önü­mü­ze geti­rmiyor­lar.

Me­se­la sa­de­ce Er­me­ni ol­mak bu ko­nu­da ko­nuş­mak için ye­ter­li ola­bi­li­yor.

Ba­zen sa­hip­le­ni­len da­va­la­rın ger­çek­ten ina­nıl­dı­ğı için de­ğil de san­ki bi­rer süs, ak­se­su­ar gi­bi kul­la­nıl­ma­sı da söz ko­nu­su. Ki­mi­le­ri­nin işi­ne de ge­le­bi­le­cek bir ak­se­su­ar. Tom Wol­fe bu tür en­te­lek­tü­ele bo­şu­na ‘Ro­ko­ko Mark­sis­t‘ adı­nı tak­ma­dı; Ro­ko­ko aşı­rı süs­lü, gös­te­riş­li bir akı­mı özet­li­yor.

Me­se­la, söz­de dün­ya­ca ün­lü aka­de­mis­yen Ha­lil Berk­ta­y‘­ın en bü­yük ba­şa­rı­sı Tür­ki­ye­‘nin dün­ya­ya ka­pa­lı ol­du­ğu yıl­lar­da, ya­ban­cı dil bi­len bi­ri­si ola­rak ken­di­si­ne en ko­lay yer aça­bi­le­cek me­se­le­yi bul­ma­sıy­dı.

Bir Tür­k‘­ün Er­me­ni soy­kı­rı­mı­nı ka­bul et­me­si ve bu alan­da ka­bul gö­ren yay­gın (ya da res­mi) gö­rü­şe mey­dan oku­ma­sı he­men kar­şı­lı­ğı­nı bul­du. Ay­nı for­mü­lü Er­me­ni Soy­kı­rı­mı te­ma­lı ro­man ya­za­rak Elif Şa­fak da ta­kip et­ti. Or­han Pa­muk ise ay­rı­ca­lık­lı sı­nı­fa men­sup, Ni­şan­taş­ılı, Be­yaz Türk bir ya­zar ola­rak 11 Ey­lül son­ra­sı dün­ya­ya, tam da ‘I­lım­lı İs­la­m‘ mo­da­sı­na uy­gun ola­rak “Ka­r“ ro­ma­nı­nı ar­ma­ğan et­ti. En bü­yük ha­ya­li Ba­tı­lı­laş­ma olan bir kü­çük İs­lam ül­ke­sin­de (ya­ni Tür­ki­ye) se­kü­ler eli­tin (ya­ni Cum­hu­ri­yet­çi­le­rin) na­sıl ina­nan ke­si­me bas­kı uy­gu­la­dı­ğı­nı an­la­tan bu ikin­ci sı­nıf ro­man ça­ba­sı dün­ya­da­ki si­ya­si ik­li­min de et­ki­siy­le No­be­l‘­e gi­den yo­lu aç­tı.

Ya­zar, işi şan­sa (ve­ya tek bir da­va­ya) bı­rak­ma­mak için Er­me­ni­ler ve Kürt­ler ko­nu­sun­da­ki gö­rüş­le­ri­ni de hiç­bir bil­gi­ye, bel­ge­ye, ka­nı­ta da­yan­dırma­dan, slo­gan dü­ze­yin­de dil­len­dir­di.

1 mil­yon Er­me­ni, 30 bin Kür­t bu net ra­kam­la­ra na­sıl ulaş­tı­ğı gi­ze­mi­ni ko­ru­yor. Ken­di­si­ni hem Kürt me­se­le­si, hem de Er­me­ni soy­kı­rı­mı uz­ma­nı ata­yan Ha­san Ce­mal gi­bi bir­kaç da­va­yı bir­den ay­nı an­da sa­vun­mak müm­kün ol­du­ğu gi­bi, Nu­ray Mert gi­bi her 10 yıl­da bir ye­ni sa­hip­le­ne­cek me­se­le bul­mak da müm­kün.

28 Şu­bat son­ra­sın­da ba­şör­tü­sü öz­gür­lü­ğü mo­da­sı­nın ön­cü­sü olan Mert, şim­di o za­man­ki da­va ar­ka­daş­la­rı­nı oto­ri­ter­leş­mek­le suç­lar­ken Kürt si­ya­si par­ti­si­nin oto­bü­sü­nün üze­rin­de ba­rış/za­fer işa­re­ti ya­pı­yor.

Ye­rel se­çim­ler ön­ce­si Nu­ray Mer­t‘­in, gü­nü­müz en­te­lek­tü­el­le­rin en bü­yük ik­ti­dar ala­nı sos­yal med­ya­da çok­ça pay­la­şı­lan bir ya­zı­sı­na denk gel­dim: Her par­ti­nin bir­bi­rin­den kö­tü ol­du­ğun­dan, oy ve­re­cek aday bu­la­ma­dı­ğın­dan ya­kı­nı­yor­du. Ya­zı­nın ta­ma­mı bu tek cüm­le­lik özet­ten faz­la bir tek söz söy­le­me­di­ği gi­bi, ye­rel se­çim ik­li­min­de he­men her tak­si­de, her kah­ve­ha­ne­de ses­len­di­ri­len or­tak kay­gı­nın dil­len­di­ril­me­sin­den iba­ret­ti.

Hal­bu­ki aka­de­mis­yen­lik de ya­pan bir en­te­lek­tü­el­den bek­le­di­ği­miz, özel­lik­le de se­çim­ler gi­bi kri­tik bir me­se­le­de, ken­di­si­ni çö­züm­süz­lü­ğe mah­kum his­se­den kit­le­ye yol gös­ter­me­si, bir baş­ka se­çe­ne­ği önü­ne sun­ma­sı. Söz­lü (ya da el ha­re­ket­li) slo­gan­la­ra hap­so­lan gü­nü­müz en­te­lek­tü­eli için epey zor bir şart ta­bi­i.

Ne ya­zık ki Ko­ba­ni’de de­rin­lik­li bir bil­gi-alış­ve­ri­şi ve ger­çek an­lam­da en­te­lek­tü­el bir tar­tış­ma ye­ri­ne hash­ta­g’­ler, bir­kaç gü­ne unu­tu­la­cak slo­gan­lar ve du­yar­lı­lık­tan pay kap­ma ya­rı­şın­da kay­bo­lup gi­di­yor.

Oy­sa çok ba­sit iki so­ru var: Ne olu­yor, ne ola­cak?

İki­si­nin de ya­nı­tı­nı gü­nü­müz Türk en­te­lek­tü­el ik­li­min­de ara­mak doğ­ru de­ğil.


İKİ “BÜYÜK” KAVRAMLA TÜRKİYE’Yİ YÖNLENDİRDİLER

Tür­ki­ye­’de­ki en­te­lek­tü­el ha­yat ki­mi za­man kav­ram üret­ti, ki­mi za­man da slo­gan. Ba­zen bu kav­ram­lar tut­tu, ba­zen unu­tul­du.

Ba­zı­la­rı hâ­lâ gü­nü­mü­ze yön ve­ri­yor. Me­se­la Meh­met Ali Ay­ba­r‘­ın san­dık so­nu­cu­nu her şe­yin üze­rin­de gö­ren an­la­yı­şı eleş­tir­di­ği “Ci­ci De­mok­ra­si­“ kav­ra­mı, al­dı­ğı oy ora­nıyla her şe­yi mü­bah gö­ren bu­gün­kü ik­ti­dar zih­ni­ye­ti­ni de açık­la­mı­yor mu?

2000’ler­den be­ri Tür­ki­ye­‘de tar­tı­şı­lan en önem­li iki kav­ram­dan bi­ri Ser­dar Tur­gu­t‘­un “Ö­te­ki Tür­ki­ye­“si. Bir an­lam­da “#Oc­cupy” ha­re­ket­le­ri­nin, Tho­mas Pik­ket­y‘­nin “Ca­pi­ta­l”­inin ye­rel öl­çek­te ön­cü­lüy­dü. Dün­ya­nın çok sı­nır­lı bir ke­si­mi­nin ge­li­ri ar­tar­ken, ço­ğun­lu­ğun fa­kir­leş­ti­ği ger­çe­ği­ni he­pi­miz tar­tış­mı­yor mu­yuz şim­di? Tür­ki­ye­‘ye dam­ga vu­ran ve hâ­lâ ge­çer­li­li­ği­ni yi­tir­me­yen bir di­ğer kav­ram­sa Şe­rif Mar­di­n’­in “Ma­hal­le bas­kı­sı.” Tür­ki­ye­’nin el­bir­li­ği i­le gö­nül­lü bir şe­kil­de ge­ri­ci­leş­me­si­nin da­ha iyi ve ba­sit bir açık­la­ma­sı he­nüz gel­me­di. 15 yıl­da iki kav­ram… Bu ka­dar de­ği­şi­min eşi­ğin­den ge­çen ül­ke­de…

En­te­lek­tü­el ha­ya­tı­mı­zın se­vi­ye­si­ni gös­te­ri­yor ne ya­zık ki.

 Oray Eğin

(Sözcü)

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)