Son Dakika



Fernando Pessoa dünyanın en tuhaf şairlerindendir. Ricardo Reis, Alvaro de Campos, Alberto Caeiro, Pero Botelho, Bernardo Soares onun yarattığı kalemşorlardır, kullandığı kimliklerdir. Tuhaf ama bir o kadar da önemlidir. Müfreze kolundandır, adı Dario’nun, Rimbaud’nun hizasına yazılıdır.

İlk şiirlerini 1912'de yayımlayan Pessoa’nın (ki bunlarda mevcut akımların, özellikle simgeci şiirin etkileri görülür) ertesi yıl altına imza koyduğu Paulismo, Portekiz öncü edebiyatının mim taşı sayılır. İngilizce eserler veren, şiirler, sonnetler de yazan Pessoa’ya göre asıl vatanı Portekiz dilidir, Portekiz edebiyatıdır. Nitekim ölümünden bir yıl önce yazdığı Mensagem (Mesaj) başlıklı uzun şiir Portekiz tarihinin “okültist ve simgeci bir yorumu” olarak etiketlenmiştir. Sağlığında Portekizce yayımlanan ilk ve tek kitabı da budur zaten.

Dilimize, Şeytanın Saati (Metis, 1993) çevrilmiştir ilk. Sırların Cebiri (Nisan Yayınları, 1995), Denize Övgü (İyi Şeyler, 1999) Düşsel ve Gerçek (Dünya Kitapları, 2004) Anarşist Banker (Can Yayınları, 2006) Huzursuzluğun Kitabı (Can Yayınları, 2006) çevrilmiştir sonra. En nihayet Ophélia’ya Mektuplar’ı (Sel Yayıncılık)…

Pessoa’nın içine doğduğu siyasal ortam, Portekiz Rönesans’ı adı verilen modernleşme hareketi, II. Meşrutiyet’le koşutluklar taşır. Yahya Kemal’den, Nâzım Hikmet’ten çok Ahmet Haşim’i andırır Pessoa da. Aynı dönem, Avrupa’nın iki uç ülkesinde yaşamış bu iki kunt şairi ‘birlikte’ okumak, bizler için bulunmaz bir fırsattır.

Onun öldüğü yaşta, 47 yaşında (ki öldükten bir yıl sonra ancak fark edilmiştir Passeoa), belki de hayatımın en şiddetli duygularını yaşıyordum. Aklım darmadağınıktı, kalbim kıpır kıpır...

29 Kasım 1920 tarihli mektubunda, ki daha 32 yaşındadır, “Yüzleri ve saçları yaşlandıran Zaman şiddetli duyguları da yaşlandırır,” der (Çev. Sema Rifat): “İnsanların çoğu budala olduğu için, bunu fark etmemeyi başarırlar ve alışkanlıktan başka bir şeyin kalmadığı yerde hâlâ sevdiklerini sanırlar. Eğer böyle olmasaydı, dünyada mutlu insan olmazdı. Üst düzeydeki yaratıklar, yine de böyle bir yanılma olasılığından yoksundurlar; çünkü onlar aşkın sürekli olduğuna inanmadıkları gibi, aşk bittiğinde yerine bıraktığı saygı ya da minnettarlığı da aşk sayıp aldanmazlar.”

Pessoa’nın “üst düzeydeki yaratıklar”dan kastı Ben’ler’idir. Nietzsche’nin ‘üst insan’ına benzer kökteş şürekâsı. Yukarıdaki satırlar da bu mealde bir genellemedir, bir adres göstermedir. Yoksa Ophélia’ya on yıl arayla yazdığı mektuplar aynı ‘şiddetli duygular’la yüklüdür. Yaşlandırır da ne demek, Zaman, adeta yaralarını kaşımış, ruhunu kamçılamıştır. Hoş, ona göre şair bir oyuncudur, bir illüzyonist. Aşk, kader saydığı acı, hatta insanın bütün bir macerası yazılsın için vardır. Hayat nihayet bir sahnedir. 1931 tarihli “Autopsicographia”da, Cevat Çapan’ın Türkçe’siyle, neliğini, kişisel poetikasını şöyle özetler (Düşsel ve Gerçek):

ÖZRUHSALÖYKÜ

Numaracı biridir şair.

Öyle ustaca numara yapar ki,

Gerçekten acı çekerken bile

Rol yapıyormuş gibi görünür.

 

Ve yazdıklarını okuyanların

İyice hissettikleri,

Onun çifte acısı değil,

Sahte acılarıdır kendilerinin.

 

Böylece döner durur raylarda

Eğlendirmek için aklımızı

Kalp adını verdiğimiz

O küçük oyuncak tren.

Kıt günlerin, dar zamanların şairidir Pessoa. Ama aşk dahil, Ophélia dahil, hiçbir şey yapıtına koşmaktan alıkoyamamıştır onu. Ruhunu ‘dışından’ okumayı denemiş ve başarmıştır. “Özruhsalöykü” aynı şiirin iki çevirisinden biridir, “Özruhsal Yazı” adıyla çevrilen diğeri Işık Ergüden’e aittir (Sırların Cebiri). Işık Ergüden kalp için “bu küçük mekanik tren” tabirini yeğlemiştir.

yusuf yavuz

Latin Amerika edebiyatına geç ama derinden etkisi, Türkiye gündemine de taşımıştır, taşırmıştır onu. Dikkatle bakıldıkta, Pessoa’nın değişik yazınsal hüviyet ve imzalarla ‘aradıkları’ bizim bulmak istemediklerimizle büyük benzerlikler gösterir; hiç değilse son çeyrek yüzyıla dek. Octavio Paz bir yazısında “Pessoa bütün yaşamını Hakikat’i aramakla geçirdi. Bu arayış onu bütün bir Batınî disiplinler ve gizli bilimler pratiğine götürdü,” der (“Kendisine Yabancı”: A. Özer - R. Aslan, 20. Yüzyılın Yalnızı, Everest Yayınları, 2000):

“Daha önemlisi mistisizm üzerine, Kabala, GülHaçlar ve Masonluk gibi Hermetik gelenekler üzerine teosofi, simya, numeroloji, büyü ve ispritizma üzerine onlarca kitap okumuş ve yüzlerce sayfa yazı yazmıştı.”

Bu tespit, daha doğrusu resmedilen bu kalemşor tipi, şairin neliğine ilişkin hemen bütün tabuları yıkmıştır.

Mektuplar giz dökümüdür, bir iç dökümü. İhtiyat nafiledir. Satır aralarında hayaletler dolaşır: solgun, uzun gölgeler. Onun gibi Yazı’ya nezir bir kalemşor bile saklayamaz kendini. Çocuklaşır, ayakları birbirine dolaşır. “Bütün aşk mektupları/ Gülünçtür,” der bir şiirinde (Çev. Işık Ergüden): “Ama, her şey bir yana,/ Asla aşk mektubu/ Yazmamış olanlardır sadece/ Gülünç.”

Huzursuzluğun Kitabı, XX. yüzyılın bir mucizesidir. His ve ideallerini kaybetmiş Zaman’a konulan bir muhalefet şerhi. Ophélia’ya Mektuplar da bu şerhin sahibi Pessoa’nın, bu büyük şairin bir hâller defteridir, kalp çarpıntıları…

Hüseyin Ferhad
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)