Pisliğin acı çektiğine inanmam. Onun işi acı çektirmektir.

Ama bir pislik de acı çektiğini düşünebilir.

Oysa acı sandığı avaz avaz bağıran bencilliğidir.

Keşke biraz pislik olsaydım.

Ya da şöyle diyeyim, daha pislik olsaydım. Ne de olsa herkes az çok pisliktir.

Ama yaşamın da kimilerine yeterince kirlenme imkânı vermediği ortada.

Bu da doğru olanı belki. H

erkesin aşırı pislik olması matematiğe aykırı olmalı. Doğa yanılmaz. Yanılan yarattıklarıdır.

İşte onlardan biri olan ben, birazdan canıma kıyacağım.

Şaka şaka...

Telaşlanmayın. Az önce uyandım. Acaba birazdan intihar edecek olsam ve ölmeden bir şeyler karalamam gerekse, neler yazabilirim diye düşündüm.

Bilmiyorum, üzerinde biraz daha çalışmam gerek belki de; kısa oldu bu karalama. Gerçi ne yaşadık ki, ne yazalım?

Çevreyi üzmeyelim diye yaşadık, yaşıyoruz işte. On bin yıl yaşasam bir şey değişmez benim yaşamımda. Düz bir çizgi bu. Ne engebe, ne yokuş, ne bir çakıl taşı gördüm bu yolda.

Ama yine de yolumu yitirdiğimi düşünürüm ara sıra. Dümdüz yolda yolunu kaybetmek. Bu, büyük bir trajedidir.

O an bir ses çıkar gelir. Yiten yol değil, sensin der, felsefe yapmaya, kulağımı çekmeye kalkar ukala. İlk oyunda pes ettin. Güçsüzsün. Adam değilsin. Yolun ne suçu var?

Onu susturmak için ben de bağırırım. Onurum kırıldı anladın mı? Otuzumdan sonra ağır geldi bu çukur. Yolum düzdü, çamursuzdu, tehlikesizdi. Şimdi bir çukurdayım.

İşin pis yanı, çukur da düz bir yola dönüştü. Oyun oynandı benimle. Kendi halinde yaşayan birine yapılmazdı bu. Ama yine de kimseyi suçlamıyorum.

Evet, sanırım karalamanın sonunu şöyle bitirmeli:

Ölümümden kimse sorumlu değildir.

Erdinç Gültekin
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)