Murat Batmankaya: ABD'de harala gürele kıyamet romanları yazılmakta
Çizmeli Kedi Yayınları Yayın Yönetmeni, yazar Murat Batmankaya 'Salgın sırasında ve sonrasında edebiyat' başlıklı soruşturmaya verdiği yanıtta yayıncılığımıza da keskin eleştiriler getiriyor.
Murat Batmankaya'nın T24 sitesinde Elif Şahin Hamidi'nin soruşturmasına “Talep edilen ‘edebiyat’ değildir bu topraklarda” başlığı altında verdiği yanıt şöyle: Bağıra çağıra gelen salgına ansızın yakalanan bir ülke: Türkiye. Ansızın ev hapsine mahkûm edilen… Ansızın hamur işleriyle barışan… Ansızın sinefil kesilen… Ansızın ailesini fark eden… Ve ansızın okuyan! Evet; okuyan. Ama buna okuma denebilir mi? Sahiden bir ‘ihtiyaç’a karşılık geldiği için mi tercih edilmekte? Bu ve sormaya çekindiğim diğer sorulara müspet yanıt vermekte zorlanacağım kesin. Öyle bir okur ki, taraftar misali tuttuğu yazardan başkasına yüz vermiyor. Öyle bir okur ki, kişisel bir tercihi yok, herkesin beğendiğini beğenmekle iftihar ediyor. Öyle bir okur ki, okusa da okumasa da, hayatında, duygusal yahut mantıksal ufacık bir değişim, bir kıpırdanma görülmüyor. Dönüp dönüp Dönüşüm okuyoruz. Bıkıp usanmadan Satranç, varsa yoksa Beyaz Geceler, ara sıra Bir İdam Mahkûmunun Son Günü. Elbette Genç Werther’in Istırapları, muhakkak Aşk ve Gurur ve Küçük Prens. Görünen o ki Almanlardan çok seviyoruz Kafka’yı, Zweig’ı… Ruslardan çok seviyoruz Dostoyevski’yi, Gogol’ü, Tolstoy ve Çehov’u… Hugo bizden soruluyor, Jack London bizden. Tabii şaşırtıcı olan şu: İki Şehrin Hikâyesi’ni okuyanın eli nasıl uzanıyor Fi’ye? Goriot Baba’yı okuyan ne arıyor ve ne buluyor Piraye’de? Korkarım ki, terazinin kefesi değil, kendi yok! Diğer cepheye gelince: Muhtemel ki, bilhassa ABD'de, harala gürele ‘kıyamet’ romanları yazılmakta. Bir süre sonra bunlar dolaşıma girecek ve bazıları dilimize de çevrilecek. Bunda şaşılası bir durum yok. ‘Tür’ edebiyatın temel formatı bu. Düşük bir olasılık: İçlerinden bir iki tanesi zamanın eleğinden geçecek ve ölümsüzlüğe kavuşacak. Ancak bizde, popüler kültürle bunca içli dışlılığa rağmen, yazarların da, okurların da ‘kıyamet’ romanlarına iltifat edeceğini düşünmüyorum. Varsa yoksa ‘aşk’tır talep ve arz edilen. Sığ, bayağı ve kösnül bir aşk! En becerebildiğimiz, en bize has sanılan “alan”da dahi yaratıcılıktan, nitelikten bunca uzakta olmak – ne hazin! Öte yandan, çocuk kitaplarında, pandemi sonrası ‘patlama’ yaşanacak adeta. Zaten ‘yazar’lık sıfatına kavuşmuşlar, kalemlerini sivri, klavyelerini temiz tutup, yazmalara doyamayacak da, asıl bereket, haklı yahut haksız bahaneler bularak yazmayı erteleyenlerde yaşanacak. Edebiyat, tarihi yahut sosyal olaylarla beslenen, genişleyen, büyüyen bir ‘şey’ değildir oysa. Doğrudan kişiye, onun melekelerine bağlıdır. Ancak talep edilen ‘edebiyat’ değildir bu topraklarda epeydir; markadır, prestijdir, janjandır, ambalajdır, dost ahbap dayanışmasıdır, halkla ilişkilerdir, kolay tüketilendir, magazindir, reklamdır vs. How I Met Your Mother gibi alelade bir dizide dahi senaristler sık sık Shakespeare’e, Dante’ye gönderme yaparken, bizde herkesin yazdığı ‘biricik’tir, milattır. Eleştirmen yoksulluğunun sonuçları bunlar aslında. ‘Yeter ki okusun, ona her şey feda!’cı ebeveynin, öyle ya da böyle okuyan evladına ‘entel dantel’ demesi kadar komik ve hazin bir durum!
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR