Kaçınılmaz gelişi dünden belli, ne denli süreceği ve ne tür yıkımlara yol açacağı ise belirsiz olan ekonomik kriz yeni yıla damgasını vurmuş durumda. (Tıpkı günümüzdeki gibi. (A. G.) Yaşamın her alanında etkisini göstermekte olan bu krizin edebiyata yansıması nasıl olacak?

Konuya girmeden önce bazı saptamalara değinmekte yarar var:

Son yıllarda sanat, kültür ve edebiyat Türkiye’de de azımsanmayacak oylumda bir sektör durumuna gelmiştir. Bununla birlikte henüz ileri ülkelerin epeyce gerisindedir.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi bu alandaki çalışmalar toplamının bir parasal karşılığı, bir ekonomik değeri bulunmaktadır. Bu yanıyla ve ürünleri, dağıtımı, reklâmı, pazarlaması ve alıcısı yönünden diğer ekonomik sektörlerle benzerlik taşır. Dolayısıyla krizden ekonominin diğer alanları gibi ve aynı oranda etkilenmesi beklenir yüzeysel bir bakışla. Oysa söz konusu kültür, sanat, edebiyat olunca bu alanın taşıdığı özgün özellikler ve farklılıklar ekonomi biliminde “sapma” sayılabilecek sonuçlara yol açabilir.

Özgül olarak edebiyatı ele aldığımızda özgünlük zinciri, üretici, yani yazarla başlar, ürün, yani yapıtla sürer ve nihayet alıcı veya tüketici karşılığı olarak okuyucu ile sonlanır. Bu üçü diğer sektörlerdeki karşılıklarıyla çok temel özellik ve farklılıklarıyla ayrılır. Buna karşılık, bu üç temel halkayı birbirine bağlayan yayınevi, matbaa, dağıtımcı, kitabevi (hatta korsancı) faaliyet alanının özelliklerinden etkilense de başka sektörlerdeki karşılıklarıyla benzerdir. Bu sonuncuların ana faaliyeti ekonomiktir, ticaridir.

Ekonominin diğer alanlarında zincirin temel halkalarını oluşturan üretici-mal-tüketici üçlüsünden farklı olarak yazar-yapıt-okur üçlüsü özgün, nitelikli ve donanımlı olmak durumundadır. Böyle olmak, özellikle yazar için “olmazsa olmaz” önemdedir. Tüketici-okuyucu karşılaştırmasında sözgelişi denebilir ki, ekmeğin tüketicisi herkestir; bazı malların alıcısını albenisi ve fiyatı belirler. Öyle mallar vardır ki herkes tarafından beğenilir ama yalnızca alım gücü yetenler alabilir. Edebiyatın sunulduğu kitap, dergi ve diğer ürünlere gelince, alıcı (okur) olmak için başka özellikler de gereklidir. Alım gücünün yüksek olması gerekmez ama, alabilir ve okuma bilir olmak yetmez. Okurun ve yaşadığı toplumun ortalama eğitim düzeyi, kültürü, okuma alışkanlığı… gibi özellikler bu konuda belirleyici ağırlıktadır. Okuma tutkunları için kitap fiyatları ve ortalama gelir gibi-ekonomik krizden etkilenebilir-özellikler çoğu zaman ikincil önemdedir.

Gerek ekonomi konulu yazı ve kitaplarda, gerek günlük dilde, tüketim maddeleri, lüks mallar, dayanıklı ürünler, temel tüketim maddeleri gibi gruplara ayrılarak değerlendirilir. Kriz dönemlerinde alım gücü düşen tüketicinin lüks grubundan başlayarak almaktan vazgeçtiği ve temel tüketim maddelerine doğru geri çekildiği herkesçe bilinen bir doğrudur. Kriz derinleştikçe, çekilme, en düşük düzeyde yaşamın sürdürülebileceği temel gıda, giyim ve ısınma maddelerine doğru sürer. Bir noktadan sonra sosyal patlamalar kaçınılmazdır.

İşte edebiyata ilişkin can alıcı soru tam bu noktadadır: Edebiyat, kitap, okuma… bu “mal” gruplarının hangisinde yer alır?

Bu sorunun yanıtına geçmeden önce ülkemizdeki okuma(ma) duruma bir göz atalım.

OKUMA(MA) ALIŞKANLIĞI

Ekonomik krizin halkımızı “teğet” mi, delip mi geçtiğinin netleşmediği Şubat 2009 başlarında basına yansıyan istatistikler toplumumuzun okumazlığı konusundaki acı gerçeği çok da yorum gerektirmeyecek açıklıkla sergilemekteydi. (*)

“İngiltere ve Fransa’da toplumun yüzde 21’i, Japonya’da yüzde 14’ü, Amerika’da 12’si düzenli olarak kitap okurken Türkiye’de on binde bir kişi kitap okumaktadır. Vatandaşların ihtiyaç listesinde kitap 235. sırada yer bulabilmektedir. Türk milleti günde ortalama 5 saat (dizi-yarışma-magazin ağırlıklı) televizyon izlerken kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat ayırabilmektedir. Bir Japon bir yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7, bir Türk ise 10 yılda 1 kitap okumaktadır. Türkiye’de -pembe dizi ve dini kitap dışı- okuma alışkanlığına sahip 70 bin kişi bulunuyor. 7 milyonluk Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin, 71 milyonluk Türkiye’de 2-3 bin adet basılıyor. BM İnsani Gelişim Raporu’nda kitap okuma sıralamasında Türkiye; Libya, Tanzanya, Kongo ve Ermenistan gibi ülkelerin arkasında 86. sırada yer alıyor…” (Günümüzde süren ve giderek derinleşen ekonomik krizin delip geçeceği kesinleşmişken okuma oranını nasıl etkileyeceği ileride belli olabilecektir.)

Bu okuma(ma) istatistiğine eklenebilecek çok az şey var. Nisan 2009’da basına yansıyan diğer bir istatistik ezici bir çoğunluk için ortalama 10 yılda 1 kitap okumayı da ortadan kaldırmaktadır. Buna göre halkımızın yüzde 70’i hiç kitap okumamaktadır. Yılda 4 ve üstü kitap okuyanların oranı yüzde üç dolayındadır. Ahmet Cemal durumu, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla başlayan ve giderek hızlanan “Türk toplumunda cehaletin yükseliş süreci” olarak tanımlamaktadır. Kuşkusuz kültür nasıl kültürü beslerse, cehalet de cehaleti besler.

Bu tabloyu ekonomik krizle açıklamak olası mı?

Bir yanıyla ekonomik bir faaliyet alanı olan edebiyat ürünlerinin krizden bir ölçüde etkilenmesi kaçınılmazdır. Kriz, sözgelimi kâğıt, basım, dağıtım gibi kalemlerin maliyetinin artmasına ve yayın fiyatlarının yükselmesine yol açabilir. Buna, potansiyel okurların alım gücündeki düşme de eklenebilir. Bununla birlikte kriz dönemlerinde diğer tüketim mallarının pazarında görülen daralma, buna bağlı olarak üretimin düşmesi, işyeri kapanmaları aynı oranda edebiyat alanında görülmeli midir?

Kanımca ekonomik durumla ilişkisi her zaman düz orantılı olmayabilecek alanlardan biri edebiyattır. Çünkü edebiyatın toplumdaki yerini belirleyen ekonomik durumdan çok toplumun eğitim, kültür düzeyi ve uzunca bir süreç sonunda-olumlu ya da olumsuz yönde-ancak değişebilen yapısı ve alışkanlıklarıdır. Buna (iyi okurlar dışında) toplumun kitap denen “mal”a bakışını eklemek gerekir.

Şimdi daha önce sorup yanıtını ertelediğimiz “can alıcı” soruya dönebiliriz. Ekonominin, yalnızca kriz dönemlerinde değil, olağan veya yükselme dönemlerinde de toplumun edebiyat ve sanat ürünlerini hangi “mal grubu” içinde algıladığı sorusuna. Kitap bir “temel gereksinim maddesi” midir, lüks tüketim mi? Yoksa gereksiz bir israf hatta zararlı bir ürün müdür?

Kitabın bu son kategoride değerlendirildiği, kişi başına ulusal gelirin dünya ortalamasının çok üstünde olduğu bazı Arap ülkelerinde, yüz yılda okunan çeviri kitap sayısının bazı Avrupa dillerine bir yılda çevrilen kitap sayısından az olduğu çokça yazılmıştır. Oysa ekonomik krizin bu ülkelere uğraması bir yana “krizi fırsata çevirme” olanakları da var bu ülkelerin. Çağın oldukça gerisinde kalmış bu tür ülkelerde edebiyatın varlığından da “edebiyatta kriz”den de söz etmek olanaklı değildir.

Kendi toplumumuza dönersek, rakamlar şunu açıkça göstermektedir: Kitap halkımızın çoğunluğunun gereksinim listesinde kendine yer bulamamaktadır. Önemli bir bölümü içinse son sıralardadır ve bir ekonomik bunalımda “ilk vazgeçilecekler” arasındadır.

Gerek ülkemizde gerek çok gerisinde kaldığımız ülkelerde ekonomik krizin okuru olumsuz yönde etkilemesini önleyecek olanaklar vardır. Bu olanakların başında –ülkemizde bile- yüz yıla dayanan bir telif ve çeviri ürün birikimi gelmektedir. Düşük fiyatla kitap satan sahaflar, kitap fuarları, korsan satıcılar ve-sayısı yetersiz de olsa- kütüphaneler okurun kitaba erişimini kolaylaştırmaktadır. Yeter ki kişi okumak istesin, çevreden ödünç alma, değiş-tokuş da olanaklar arasındadır. Ama ne yazık ki ülkemizde kitap neredeyse “en kötü armağan” konumuna getirilmiştir. Bunda, süregelen cahilleştirmenin yanında yasakların, kitap bulundurmayı suç sayma, kitap toplatma ve yakmaların payı unutulmamalıdır.

Buna karşılık, kitabı ilk kategoride, yani “temel gereksinim maddeleri” arasında değerlendiren gelişmiş toplumlarda ekonomik kriz, okuma oranına ters etkide bulunabilmektedir. Halkın okumayı yaşamının olmazsa olmazı saydığı ülkelerde en belirgin özellik okumanın “yaygın, düzenli ve sürekli” olmasıdır. Böyle olunca da, kriz dönemlerinde kitabın elde edilme şeklinde bazı değişiklikler olsa da (örneğin yeni kitap alımı düşse de) okuma artmaktadır. Geliri veya alım gücü düşen okuyucunun, kütüphanelere, ikinci el (pazar-sahaf) ödünç alma ve değiş-tokuşa yönelmesi krizin etkisini yayınevi-dağıtımcı-kitabevi ile sınırlamaktadır. Olağan dönemlerde zamanının bir bölümünü gezi, eğlence, alışveriş gibi etkinliklere ayıran vatandaşların kriz dönemlerinde bu alanlardan çekilmekle kazandıkları zamanı da kitaba yönelttikleri ve okuma oranının her anlamda (okur sayısı, okuma süresi, kitap sayısı) yükseldiği gözlemlenmektedir.

SONUÇ

Sonuç olarak, içi içe giren yanları da olsa, temelden farklı iki krizden söz edilebilir: Krizde edebiyat ve edebiyatta kriz.

“Krizde edebiyat” gelişkin toplumlarda ekonomik kriz dönemlerinde edebiyatın durumunu tanımlar. Bu ülkelerde krizin, edebiyat alanında üretime sınırlı ve geçici etkisi yanında toplumun edebiyata yönelimine katkısı da söz konusudur. Kriz dönemlerinde okuma oranındaki artış, krizin etkisinin geçici olmasının ve kriz bitiminde sektörde sıçrama yaşanmasının güvencesini de oluşturur.

“Edebiyatta kriz” ise yıllarca süren ve giderek hızlanan gerilemenin gelip dayandığı hastalıklı durumdur. Bu tür krizler süreğen özellikler yansıtır. Örneğin, ekonomik krizden korkulduğu ölçüde etkilenmediği gibi, ekonomik krizden çıkılması da ekonominin yükselişe geçmesi de bu krizi sonlandığı anlamına gelmez. Edebiyatta krizin aşılıp olumsuz gidişin ters yüz edilmesi yıllarca ödünsüz uygulanacak bir eğitim planıyla ancak olanaklıdır.

Sözü, yaşamsal önemde bir ayrım noktasını vurgulayarak sonlandıralım: Krizin ekonomi ile sınırlı olduğu toplumlarda krizin yol açabileceği sosyal patlamalar, demokratik tartışma, gösteri ve (demokratik yoldan) yönetim değişiklikleri ile aşılır. Edebiyatı krizde olan toplumlarda ise sosyal patlamalar, kanlı iç çatışmalara, darbelere ve demir yumruklu diktatörlüklere ortam hazırlar. Bu tür toplumlarda her iki kriz de iç içe ve süreğendir.

(*) Ahmet Cemal’in, 5 Şubat 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ve rakamların İskender Aruoba’dan alıntı olduğu belirtilen köşe yazısından. (A.G.)   

Ali Günay
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)