Cemal Süreya’nın ‘99 Yüz’ isimli kitabında yazdıklarına, Semih Poroy’un tanıklığına güvenerek söylersem, ki neden güvenmeyelim, karikatürcülerimizin en entelektüel ismi Ferruh Doğan’dır.

Asrileşen Köy’ ismini verdiği, baştan sona aynı içerikle bir karikatür kitabı tasarlayıp hayata geçiren öncü bir sanatçımızdır Ferruh Doğan.

Bakın Cemal Süreya bu kitap çalışması için ne diyor:

“Anadolu’yu dolaştığını sanmam. Ama Asrileşen Köy gibi bir yapıta imzasını atan da o oldu. Kuramdan çıkış yaptı; kuramı, içinde yaşadığı bir uygarlık durumunun doğal bir sonucu olarak ele aldı. Yabancılaşma sorununu çok iyi anladı. Bu konuda ilk çıkışı yapan sanatçılardan biri de o.”

Tam burada, benim “asrileşen köyümden” bir ayrıntı vermeye çalıştığım bu karikatürümü Ferruh Doğan ustamızın bütün sanat emeğine armağan ediyorum:

mustafa bilgin

Ustamızla birçok karikatür etkinliğinde aynı ortamda bulunmamıza rağmen sanat hayatlarımız esas olarak iki kez kesişti diyebilirim.

İlkinde, 1994 yılında Ferruh Doğan,  katıldığım bir çizgi film yarışmasının jüri başkanıydı…

İkincisinde, Karikatürcüler Derneği’nin katkı için yer aldığı 1996 yılında yapılan bir karikatür yarışmasında, o jüri başkanı, hasbelkader ben de jüri üyesiydim.

Yukarıda bahsettiğim çizgi film yarışmasının sonucu açıklandığında, Ferruh Doğan’ın başkanı olduğu jüri; “Yarışmaya gönderilen çizgi filmler içinde ödüle değer bir çalışma bulunamamıştır” gibi bir açıklama yapmıştı.

Toplam 12 çizgi filmin yarıştığını duymuştum. Bu kadar çalışmadan birisinin bile ödüle değer bulunmaması, sonucunun bu şekilde açıklanması bence bütün katılımcılar için yıkıcıydı.

Bu arada hatırlatmak isterim, bir çizgi filmin yapım süreci fiziksel olarak çok yorucu olduğu gibi, çok fazla maddi özveri de ister.

Hayal kırıklığım beni, bütün katılımcılar adına öfkeli bir gevezeye dönüştürmüştü, bunu her ortamda dillendiriyordum.

Sonunda sitemim Ferruh Doğan’ın kulağına gitmiş, telefonumu nereden bulduysa aramıştı:

-“Yarın Fida Film’e gel biraz konuşalım!”

O yıllar çok tanınan ‘sinema reklamcılığı’ şirketi olan Fida Film’in sahiplerindendi.

Bürosuna biraz da çekinerek gittiğimde çok güzel karşıladı, jürinin kararının neden haklı olduğunu uzun uzun anlattı.

Genel olarak sinema, özel olarak canlandırma sineması üzerine bilgisi etkileyiciydi…

mustafa bilgin

Yarışmaya gönderilen yapıtlara gelince; jüri benim filmim de dahil bütün filmleri “umutsuz” oldukları gerekçesiyle elemiş meğer…

Aklımda özellikle bu eleştirisi kaldı…

Bugünden bakınca belki de haklıydı ustamız… Sanatta umutsuzluğa yer olmamalı, “sanat, insanı daha yaşanabilir bir dünyaya yüreklendirmeliydi”…

Fakat yine de, Ferruh Doğan’ın başkanı olduğu jüriden şuna benzer bir açıklama yapmasını beklemek sanırım hakkımızdı:

“Jüri, filmin senaryosundaki umutsuzluğa katılmamakla beraber, diğer yarışmacılara kıyasla şu nedenle daha başarılı olduğu için filancanın yapıtını ödüle değer bulmuştur.”

mustafa bilgin

‘Ne yapalım, sağlık olsun’ dediğimiz bu günlerin üzerinden 2 yıl geçecek bu kez Ferruh Doğan ustamızla bir karikatür yarışmasının jürisinde yer alacaktım.

Bir bankanın düzenlediği “ Yaşasın Don Kişot” konulu karikatür yarışması için, Karikatürcüler Derneği yönetim kurulunca temsilen görevlendirilmiştim.

Ferruh Doğan, oyuncu Şener Şen, Piyale Madra, Salih Memecan, reklamcı Paul McMillen, ben ve bankanın bir temsilcisinin oluşturduğu jüri, değerli karikatürcü Engin Selçuk’un karikatürünü birinciliğe değer bulmuştu:

Ferruh Doğan çizgi film yarışmasında jüri başkanıyken de böyle mi davranmıştı bilemiyorum, fakat onun mutlak otoritesini gözlemlediğim bir jüri toplantısı olmuştu bu.

Sanki olabilecek bir “kazanın” kendisine fatura edileceğinden korkuyor, bu yüzden aşırı titizleniyor, sesi yer yer yükseliyordu.

Üç saate yakın bir çalışmanın sonunda toplantımız bitti.

Sonuç benim de içime tam olarak sinmişti…

Hem çok sayıda “ödüle değer” karikatürler yarışmış, hem de “birincilik ödülü” bile verilmişti.

Daha ne olsun!

mustafa bilgin

Cemal Süreya ‘99 Yüz’ kitabında, ‘Ferruh Doğan’ sayfasının son satırlarında diyor ki:

“Şemsiyesi yüz tane. Yarısını dostlarına kullandırıyor. Ama her birinin tek tek yarısını. Yağmur yağarken şemsiyesinin altında başka bir insan daha yoksa rahat yürüyemez.”

1994’de Ferruh ustamız, yanına davet ederek belki beni de yağmurda şemsiyesinin altına almak istemişti, evet…

Ama tek şemsiyenin yetmeyeceği o günkü yağmurda ben biraz ıslanmış olabilirim!

Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)