'Karikatürcü' değil karikatür sanatçısı: Semih Balcıoğlu*
Onu son yolculuğuna uğurlamak için gelen dostlarına baktım ve ne yalan söyleyeyim imrendim.
(…) Çarşaf dergisi, dışarıdan çalışma getiren amatörlerden kendi çizerlerini oluşturmak için, karikatürcü Raşit Yakalı’nın yönetiminde bir “Karikatür Okulu” başlattı. Bu okula hafta sonları doluşan meraklı gençler, aynı zamanda konuk gelen, dönemin karikatür ustalarını da yakından tanıma şansı buldular. Ben de bu okulun öğrencisi, hevesli bir gençtim ve okulun o haftaki konuk karikatürcüsü; Semih Balcıoğlu idi. Semih Balcıoğlu’ndan önce gelen ustalar kadar biz de çizebiliyorduk(!) ve bu yüzden “konuk öğretmenler” içinde en heyecan verici olanı oydu, en ulaşılmazı o görünüyordu.
Merak içinde gelmesini ve anlatacaklarını bekledik. Geldiğinde, çizgilerinin gücünü ulaşılmaz gördüğümüz Balcıoğlu’nun kendisi de asık yüzüyle ve herkese mesafeli duruşuyla, ilk bakışta insan olarak da “ulaşılmaz” bir portre çizdi bize. Tek tek amatör çizimlerimize baktı, yorumlar yaptı. Genel olarak çalışmalarımızın hepsinde kusur buldu, eleştirdi. İlk izlenim olarak, bu usta karikatürcüyü yapıtları kadar sevememiştik. Yine de o günlerde, karikatürün her şeyine meraklı olan bizler, ülkemizdeki basın karikatürünün tarihi üzerine yapılan bir söyleşide dinlemiştik kendisini. O söyleşide, Çarşaf Karikatür Okulu’na gelen ustayla, “beyaz kartondaki siyah çini mürekkebi” kadar tezat bir konuşmacı vardı karşımızda. Anlattıklarıyla herkesi gülmekten kırıp geçiren, üstelik dillere destan kahkahasını da esirgemeyen bir usta… Karikatüre başladığı yıllardaki, yani yarım asra yaklaşan yıllar öncesindeki karikatür anlayışı ve dönemin baskı tekniklerinin geriliği yüzünden çektikleri sıkıntıları anlatıyordu. Örneğin, birlikte çıkardıkları bir mizah dergisinde, bir karikatürün alt yazısı unutulmuş, mürettip geliyor, dergi yöneticisi İlhan Selçuk’a soruyor: -İlhan bey, bu karikatürün altında ne yazacak? İlhan Selçuk mürettibe bakıyor ama o anda o kadar meşgul ki, elindeki işi bitirir bitirmez alt kattaki matbaaya inecek ve karikatürün lejantını (alt yazı) söyleyecek; -Sen in, ben birazdan gelirim, diyor. Sonra da iş güç derken, unutuyor… Derginin o sayısında, o karikatürün altında şu yazı var: -Sen in, ben birazdan gelirim. Bunun gibi daha pek çok anı… Kahkahalar arasında aymıştım: Karikatür evrenini merak eden herkesi o evrene gönlü geniş, eli açık bir ev sahibi tavrıyla buyur eden kişi ile karikatür sanatının öğrencisi genç amatörlere, “sanatlarını” ciddiye almaları bağlamında sert görünen bir karikatür sanatçısı farklı olmalıydılar doğal ki… Onu son yolculuğuna uğurlamak için gelen dostlarına baktım ve ne yalan söyleyeyim imrendim. Sanatçı dediğin illa ölecekse böyle ölmeliydi işte… Kendi alanlarının yücelerindeki insanlar uğurlamalılar insanı. Örneğin, Yaşar Kemal… Biliyoruz ki dev edebiyatçımız da Semih Balcıoğlu’nun kadim dostudur ve İstanbul için çizilmiş tek, benzersiz ağıt niteliğindeki, “Güle Güle İstanbul” albümünün önsözünü Yaşar Kemal yazmıştır: Semih Balcıoğlunun gülen çığlığı diyor ki, bu iş böyle olmamalıydı. Ve bütün dünya diyor ki, bu iş böyle olmamalı. İnsanlık bu görgüsüz, bu köksüz anamalcı sınıfının getirdiklerinin birçoğuyla beraber değildir. Yabancılaşmanın bu kadar yozlaşması doğal değildir. Hep birlikte bunu söylüyoruz. Anamalcı sınıf bir yerde insanlığın yolunu kesti. İşte Semih Balcıoğlu buna karşı koyuyor, gülerek, insan yüreklerine başvurarak direniyor.” Evet, İstanbul her geçen gün gidiyor. Giden başka pek çok şeye direnen, çağının tanığı olmak için didinen bir yaratıcımız da ne yazık ki artık bizi eksik bırakarak “gitti”. Güle Güle Semih Balcıoğlu; ‘Büyük Karikatür Sanatçısı’ derken, biliyoruz ki onunla beraber giden biraz daha İstanbul’dur. (* Berfin Bahar dergisinin Aralık 2006 tarihli sayısındaki yazıdan kısaltılarak alınmıştır.) (2021’den Ek) Yazının sonuna gelirken… Bir sergisinde kendisiyle yapılan söyleşide; “Birçok şair benim karikatürlerimde şiir görüyor, ama ben bunu böyle yapıyorum diyemem; ayıp olur. Yalnız şiirsiz bir şey olmuyor; şiirsiz insan da, resim de, heykel de karikatür de olmaz. Yaptığınızın içine biraz şiir katabilirseniz o yaptığınızın içeriği, görüntüsü, her şeyi başka olur.” diyen büyük ustamızın değerli anısına bu karikatürümü armağan ediyorum: Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR