Necmi Rıza Ayça’nın kadın figürleri
Karikatürist Necmi Rıza'nın ardından
Necmi Rıza Ayça bir gün Gazeteciler Cemiyet Lokali’nde emekli gazeteci yaşıtlarıyla kahve içmektedir. Rastlantıya bakın ki o dakikalarda karikatürist Devrim Demiral’ın yolu “Cemiyete” düşer. İyi anlaştığı genç arkadaşını kapıda gören Necmi Rıza Ayça hızla ayağa kalkar; “Devrim, hele şükür gelebildin, nerede kaldın yahu?” diye seslenerek yanına koşar, sonra da fısıltıyla; “N’olur beni şunlardan kurtar, hep hastalıklarından bahsediyorlar” diye ricada bulunur… Durumu kavrayan Devrim, diğerlerinin duyacağı tonlamayla özür dileyerek trafiğe takıldığını söyler, Necmi Hocamızı “ihtiyar” gazetecilerden uzak bir masaya götürerek kurtarır… Karikatürcülerin Necmi Hoca'sı; Necmi Rıza Ayça, gençlerle zaman geçirmeyi seven, şaka yapan, şaka kaldıran, genç ruhlu bir büyük karikatür ustasıydı. Biz gençler için yaşayan tarihti... Burada bu karikatürümü Necmi Rıza Ayça Hocamızın değerli anısına armağan etmek istiyorum: Devlet Güzel Sanatlar Fakültesi’nde resim eğitimi almıştı fakat başta Akbaba olmak üzere döneminin bütün büyük mizah dergilerinde aranan bir karikatürist oldu. Özellikle dergilerin kapaklarına çizdiği karikatürlerin temelindeki ‘desen sağlamlığı’ aldığı eğitimin sonucudur ve hayranlık uyandırıcıdır. Hayranlık uyandıran bir unsur da kapak karikatürlerindeki kadın figürlerinin eşsiz güzelliğidir. Bu kadınların güzelliğini patronu Yusuf Ziya Ortaç bakın nasıl anlatmış: “(…) Şu şeytan elinden bir fiske yemiş ucu hafif kalkık burun, şu gölgesi yüzüne vurmuş kirpik, şu öp beni diyen dudak Necmi Rıza’nın fırçasından çıkmış güzellerindir. (…)” 90’lı yılların başından 2001 yılında sonsuzluğa karışana kadar ben de çok yakınındaki gençlerden biri oldum Necmi Hocamızın… Bir yaz günü, Üsküdar’daki tarihi bir lokantada yediğimiz akşam yemeğinden sonra Salacak’ta, Kızkulesi’nin karşısında bir çay bahçesinde saatlerce oturmuştuk... “Bir de şunu anlatayım sonra kalkarız” diye diye, neredeyse geceyi yarılamamız, sonra ‘benim evde devam edelim’ önerimi kabul edişi ve o gece konuğum oluşu, unutamayacağım anılarımdandır. O geceki uzun sohbetimizin içinde “Gözaltında Kaybolanlar” var mıydı, şimdi anımsamıyorum… Özellikle, 1993 yılında ‘Çiller Hükümeti’ kurulduktan sonra ülkemiz yeniden felaket üstüne felaket yaşadığı bir döneme girmişti. Sanki görünmez bir el, yüz yıllar sürecek ayrılık tohumları ekmekteydi Anadolu topraklarına… Bana göre, ‘cia-türkleri’ de denebilecek kontrgerilla marifetiyle çok sayıda faili meçhul cinayet işleniyor, ardı ardına insanlar “kayboluyorlardı.” 1996 yılında benim de yönetim kurulunda olduğum Karikatürcüler Derneği bu gidişe tepki olarak bir sergi ve bir albüm hazırlıklarına girişti. Ayrı bir yazıyı hak eden sürecin sonunda “İnsan Hakları ve Kayıplar” konulu sergi açıldı ve 83 karikatüristin çalışmalarından oluşan bu serginin albümüne “Beni Burada Arama Anne!” adı verildi. O günlerde tam 82 yaşında bir delikanlı olan Necmi Rıza Ayça da bu karikatüristlerin arasındaydı. Yapıtı arka kapakta yer aldı ve bu albümü daha değerli hale getirdi. Ben diyeyim mayasındaki duyarlılıktan, siz deyin genç sanatçı arkadaşlarının derin kaygılarına yürekten ortak oluşundan; Necmi Rıza Ayça’nın bildik karikatür anlayışından “beklenmeyen” bu çalışmasındaki kadın figürü yine hayranlık uyandırdı. Fakat, onun fırçasıyla kapakları süsleyen “güzel” kadın karşımıza bu kez, göğsüne bastırdığı çerçeveli portresiyle kayıp oğlunu arayan acılı analardan biri olarak çıkmıştı... Mustafa Bilgin
Gerçekedebiyat.com
YORUMLAR