Sanatçı Kadınlar Derneği üyesi ressamların Ankara’da açtığı sergi tedirginlik, gizem ve umut barındırıyor. Cumhuriyet gazetesinin salonunda açılan sergiye derneğin üyelerinden Şükran Ersoy, Asuman İnceayan, Adile Homan, Ayşe Ertem, Ayşe Öztürk, Burçin Savaş, Elif Okur Tolun, Fulya Turan, Hatice Celebcioglu, Lale Akyol, Mine Koç, Nilgün Sipahioğlu Dalay, Nilüfer Atalay, Oya Başay, Sinem Öney, Suna Sönmezalp, Şükran Ersoy, Yasemin Coşkun, Zehra Aydan Aydın resimleriyle katıldı.

‘Karede Olmak’ başlığıyla açılan sergide aynı başlıkla bildiri duvarda yer alıyor. Bildiride karede olmanın mı yoksa karede olmamanın mı bir kurtuluş reçetesi olduğu konusunda bir tereddüt var.

Ahmet Yıldız - Asuman İnceayan - Şükran Ersoy - Sinem Öney

‘Yasemin Coşkun’ imzalı manifesto şöyle:

KAREDE OLMAK: BİR YÜZEY OLARAK DÜZEN

Kare, insan aklının düzene duyduğu özlemin biçimsel tezahürüdür. Dört eşit kenar, dört keskin köşe: simetri, denge ve sınır. Ama bu sınırlar kimi korur, kimi hapseder?

Karede olmak, yalnızca geometrik bir konum değil; bir zihinsel pozisyondur. Belirli bir çerçevenin içinde kalmak mı, yoksa o çerçeveyle özdeşleşmek mi? Bu sergi, bireyin şekille kurduğu psikopolitik ilişkiyi açığa çıkarır. Hangi seçim, gerçekten özgürdür?

Düzen, çoğu zaman konforla, güvenle, hatta aidiyetle eşleştirilir. Ancak bu konforun bedeli, düşünsel ya da duygusal bir hizaya girmek olabilir. Karede Olmak, izleyicisini şeklin içinden bakmaya çağırır — biçimle var olmanın, biçimde kaybolmanın sınırında bir yerde.

Bu yüzeysel sadelikte derin bir gerilim gizlidir. Sergi, bu gerilimi ortaya çıkarmaya ve izleyicinin konumunu yeniden düşünmesine alan açmaya çalışır: İçinde kalınan bir kare mi, dışına taşan bir varoluş mu? 

Bildiriyi okuyunca elbet ilk akla gelen, karenin karşıtı: Daire. Ya da sarmal…

İnsan beyninin bir kare olduğunu düşünmek bile istemeyiz. Kareyi görünce de karenin dışına çıkma isteği duymayan yoktur. ‘Denge’ doğanın temel yasasıdır. Darwin’i yıllarca yanlış anladık, ‘doğal ayıklama’da güçlüler (hatta kötüler), sağlıklı olanlar ayakta kalır sandık. Oysa, ‘uyum gösterenler’ güçlüydü ve ayakta kalır’dı! Kavga etmeyen, çevresindekileri kabul eden hatta onlardan yararlanmayı bilen, aklını kullanan… Bildiride söz edilen ‘düzen’, ve sonuçta sanatın baş düşmanı konfor’un sıcak kucağı.

 

Sergide elden ele dolaşan büyük bir pencere karesinde fotoğraf çektirirken de sonra o fotoğraflara bakarken de hapishane günlerimi anımsatan garip bir duygu duydum. Ancak yine de ayaklarımız, kolumuzun bir tarafı hatta başımız bile kareye sığmadı.

İnsan sığmaz. Kadın hiç sığmaz. Ayşe Ertem iki tablosunda, diyagonal lacivert ve bordo renklerle sarı yıldızların sınırları arasından sıyrılmaya çalışan sarmal dünyadan bir üçgenle özgürlüğe geçilebileceğini imliyor. Nitekim, Ayşe Ertem, kareleri kafes, üçgenleri tehlike ve risk, daireyi özgürlüğün içinden geçmesi gereken anahtar olarak yorumluyor.

Ayşe Öztürk’ün sevimli yelkenlisi, Burçin Savaş’ın kelebeği, Sinem Öney’in endişeli portreleri, Şükran Ersoy’un beyaz tuvali kirletmeme isteği ve özgürlüğün rengi turuncudan vaz geçmemesi, yine Asuman İnceayan’ın turuncuda yitip giden, eriyen, belki de tuvalin rengine uyum gösteren soyut şekilleri… Oya Başay’ın tablolarındaki parçalanmış bedenlerin çığlığı, Hatice Çelebioğlu’da çaresiz ellerin tutunma isteği, Nilgün Sipahioğlu’nun tablolarındaki metafizik düzene isyan, Lale Akyol'un kendine güvenen güçlü kadınları...

‘Sanatçı Kadınlar Derneği’nin ‘Karede Olmak’ sergisinden çıkarken özgürlük isteğinin en çok kadınlara yakıştığını düşündüm. Kadınlar olmasa özgürlük öksüz kalır belki de kavram olarak adı bile olmazdı!

Ahmet Yıldız
Gercekedebiyat.com

ÖNCEKİ HABER

BENZER İÇERİKLER

YORUMLAR

Yorum Yaz

Kişisel bilgileriniz paylaşılmayacaktır. Yorumunuz onaylandıktan sonra adınız ve yorumunuz görüntülenecektir. (*)